Futbolun karanlık geçmişi! Mert Hakan Yandaş ve futbolda ahlaksızlık!
Türkiye’de futbol, bir oyundan daha fazlasıdır. Bir sosyolojik laboratuvar, bir kimlik savaş alanı, bir milli ritüel…
Ve maalesef giderek daha çok: ahlakın en çok sınandığı yer.
Futbolcular toplum için son derece önemli bireyler, çünkü gençlerimiz onlara bakar; çocuklar onların adımlarını takip eder, toplum, onların gülüşüyle sevinir, öfkesiyle hırçınlaşır.
Ama bu alaka kolaylıkla fütursuzluğa dönüşebiliyor.
Bugün Türk futbolunun en kirli aynasına bakacağız.
Ve bu aynaya yansıyan bazı karanlık hadiseleri hatırlayacağız; çünkü biz unuttukça ne yazık ki tekrar ediyor.
Bugün Mert Hakan Yandaş’ın kendi camiasından tutun da toplumun bütünü tarafından bir nefret objesine dönüşmesinde de bu fütursuz hadiselerin payı var. Yandaş, topunu oynamaktan ziyade bu fütursuzlukların futbolun doğal tabiatı olduğu zannına kapıldı.
Günün sonunda bir başına kaldı.
Ailesi ve tanıdıkları dışında ne seveni ne de sahip çıkanı kaldı.
Velhasıl yakın geçmişten uzak yıllara doğru uzanıp futbolcuların toplumun sinir uçlarını nasıl zorladıklarını hatırlayalım.
Oysa Fenerbahçe taraftarı kaptanlarının heykelini diken bir camia iken bugün dönüp kaptanının yüzüne bile bakmaması tesadüf mü?
Arda Turan: Hastane Baskınından Mahkeme Koridorlarına
Bir futbolcu düşünün… Barcelona’ya transfer olacak kadar yetenekli; dünya vitrininde “Türk yıldız” diye anılan biri.
Sonra bir gece… Bir tartışma, bir kavga, kırık bir burun…
Ve elbette bir hastane baskını: Silahla gelinen kapılar, tehditler, mahkeme duvarlarına çarpan bir kariyer. Bu olay, sadece bir şiddet vakası değil. Bu olay, şu soruyu haykırıyor: “Şöhret, insanı hukukun üstüne mi çıkarır?”
Çocukların idolü olan bir futbolcunun silahla hastaneye girmesi, toplumun bilinçaltına şu mesajı verir: “Başarılıysan, şiddetin bile meşru sayılır.”
Tehlikenin boyutu burada başlar.

Tanju Çolak: Altın Mercedes ve Yıkılan İmaj
Altın ayakkabılarıyla övündüğümüz bir gol kralı…
Ama işin zirvesinde adı kaçakçılıkla anılır hâle getirdi. Futbolun efsanesi, siyasi ikbal ve karanlık ilişkilerin gölgesine girdiğinde bir gerçeği kabul etmek zorundayız:
“Başarı, kişiyi ahlaklı yapmaz. Ahlak, başarıyı onurlu kılar.”
Çocuklara anlatırken “Gol kralıydı” diyebiliriz.
Fakat;
“O iyi bir örnekti” … diyebilir miyiz?
Hapis yattı, gece kulüplerinden hiç çıkmadı.
Asla örnek bir insan olamadı gençliğinde, şimdi nedamet getirse kime ne fayda?
Kebapçıda Biten İmparatorluk Gövde Gösterisi
Fatih Terim…
Türk futbolunun “İmparator” lakaplı kudret timsali. Ama iktidarın gölgesi çoğu zaman insanın karakterini büyütmez; hırsını azdırır. 2017’de, gece yarısı. Çeşme Alaçatı’da bir kebapçı dükkânı.
Mekânın sahibi ise Terim’in damadı…
İddiaya göre masalar yüzünden çıkan bir anlaşmazlık, “Benim adım Fatih Terim!” gururuna çarpıyor. Sonra ne mi oluyor?
Mekan baskını… Yumruklar… Arbede… Ve yıllarca tribünlerde alkışlanan otoritenin, bir kebapçının kapısında kanıtladığı çıplak güç. Sonrası? Adliye koridorları, şatafatlı avukatlar, kamuoyunun ikiye bölündüğü tartışmalar. Ama asıl mesele şuydu: Bu ülke, başarıya tapan gözleriyle bir kez daha gördü ki; bizde bazılarına kanun değil, “şöhretin kudreti” dokunuyor. Ve hikâyenin en ironik yanı: Sahada terbiye isteyen bir teknik adamın, sokakta terbiyeyi rakibe bırakması…
Yani mesele kebaptan çok daha büyük: Bir imparatorluğun kendi gölgesine yenilişi.
Dünyada da futbolun ahlakını zorlayan sınırsız örnekler bulunur. Eric Cantona’nın taraftara uçan tekmesi, Benzama’nın cinsel tacizde bulunması gibi hadiseler ilk aklımıza gelenler.
Lefter’in Alex’in emanetine ihanet
Futbolda bazı sıfatlar vardır…
Verilmez, hak edilir. Kaptanlık da öyledir.
Bir kulübün tarihindeki tüm zaferler o banda siner; Formanın teri, şehrin hafızası, tribünün duası taşır onu.
Eskiden kaptanlar, o bandı taşırken sırtlarında tarih taşırdı.
Mert Hakan Yandaş.
Bir zamanlar hırsıyla alkışlanan, Mücadeleci duruşuyla sempati toplayan bir isimdi belki… Ama bugün?
Bir soru işareti… Bir şüphe konusu… Bir hayal kırıklığının adı. Bahis… Manipülasyon iddiaları… Ev baskınları… Tutuklama kararları… Yani kaptanlığın değil, ihanetin sözlüğünde adı geçen eylemler.
Bu kulübün kaptan bandı, bir zamanlar Lefter’in kolundaydı. Alex’in emanetiydi…
Önce onur, sonra başarı geldi her zaman bu isimlerle.
Onların kaptanlığı: Çocuklara hayal kurdurdu. Arda Güler gibi bir yetenek Alex de Souza ile büyüdüğünü her fırsatta söylediğini biliyoruz.
Bir kaptan: Takım yorgunken cesaret olur. Toplum öfkeliyken sükûnet olur. Ama ya kaptan suçla anılıyorsa? O zaman kaptanlığı değil, takımı batırır. Onu izleyen gençleri batırır. Tribünün güvenini batırır.
Bir baba, çocuğunu maça götürüyor. Forma alıyor, adını yazdırıyor:
“Mert Hakan Yandaş ”
O çocuğa bugün ne diyeceğiz?
“Evladım bak, kaptan olmak güzel de… …yeter ki polise yakalanma mı?”
Mert Hakan futbolun ahlak dışına çıkmasının ibretlik vesikası oldu. Lakin tek değil, sayısız örneklerle dolu futbol tarihimiz. Sadece şikeyi veya bahisi değil, artık futbolun, futbolcuların ve teknik adamların ahlakını da sorgulamalıyız.
Mert Hakan bir kırılma adli dalga gibi toplumsal-ahlaki mekanizma da artık harekete geçmelidir.
Umarız bundan sonra Türk futbolunda bu tiplerin barınamayacağı bir futbol atmosferi hakim olur.