Bunlar umuda düşman

Şenol Göka yazdı: Haberler, diziler, filmler ve dahi hayaller vs, her türlü görselin kadrajları bunların teknolojisini üretenler tarafından belirlenmişti. Müslüman’ın nasıl görüntüleneceği, İslam’ın nasıl bir dille takdim edileceği, bu kavramların karşısına nasıl bir açıklama yazılacağı, kamu yayıncısı başta olmak üzere medyanın üstlendiği yıllar süren tekrarlarla kafalara kazınmıştı!

Gariptir, vaatler ve hayal kırıklıkları, günlük hayattaki sıradan insan ilişkileri için pek kabul edilebilir bir durum olmasa da günlük hayatın neredeyse belirleyicisi konumundaki siyasetin alışılmış bir ritüeli olduğu herkesin malumudur. Hatta vaatte bulunarak kandırma, taahhüdünü yerine getirmeme, yalan beyanda bulunma hukuki anlamda suç sayılırken, siyaseten bunları yapmamak deyim yerindeyse iş bilmezlik, akılsızlık ve eksikliktir. Özellikle, bize benzeyen yani karar vermede daha çok duyguyu ön plana çıkaran toplumlarda yağmasa bile gürlemesi siyasetin ve siyasetçinin şanındandır. İnanılır olmaktan çok uzakta, yer yer gülümsetici ve siyasetçiyi küçültücü bulunsa bile abartıya varan vaatler maalesef siyasetin sıradanlıkları arasındadır.

Umut vermek, vadetmek, umutları, vaatleri boşa çıkarmak; hayal kurmak, kurdurmak ve kurulan hayalleri yıkmak, kısacası adı ve şekli ne olursa olsun, kandırarak zamandan ve insandan çalmak sistemli hale geldiğinde veya getirildiğinde toplumu tepkisizleştirmek, ardından sindirmek ve yönlendirmek kolaylaşır. Günlük hayatı doğrudan etkileyen siyasette ve bürokraside yıllardır bu tablo sahnelenmektedir. Senaryo buna uygun yazılıp, başrol ve yardımcı roller buna uygun sahnelendiği sürece yapımcı ve yönetmen açısından herhangi bir sakıncalı durum oluşmaz. Sırası gelen sahneye çıkar ve iner. Umutlar birer birer yok olur, hayaller canlanır kaybolur. Her şeye rağmen gişe hasılatı muhteşem olduğundan sergilenen içerik drammış, komediymiş, trajediymiş yapımcıyı ilgilendirmez. Sahne değişip, kast (cast: oyuncular, rol alanlar) yenilendiğinde geride görmezden gelinen, ama yaşanmaya devam eden belki de sadece arşiv niteliği taşıyan yüzlerce insan hikayesi kalır. Bu gidişata itiraz eden çıkarsa da, örnek teşkil etmesin diye “role kendini fazla kaptırdı ve gerçek kahramanlığa soyundu” gerekçesiyle başına türlü çoraplar örülerek aforoz edilir.

Bugüne kadar İslam ve Müslüman topluluklar başta olmak üzere, benzer kastlarda yer alıp kendilerine rol biçilenlerin umutsuzluğu defalarca yaşayacakları şekilde hareket alanları belirlenmişti. Çaresizlik içinde senaryoya uygun tanımlara sıkıştırılan bu unsurlar güçsüzleştirilip kendi kendilerine kavga eder duruma getirilmişlerdi. Gelecek vizyonları bile bulundukları yerden ancak bir adım ötesi kadardı ve o adımın önüne de yüzlerce engel konmuştu.

Ar-Ge’siz bir bilim, telifsiz uyarlama bir sanat, çeviriden ibaret bir edebiyat, inkara ve alaya malzeme olan bir tarih, tamamen taklide indirgenmiş bir kültür, ruhsuz ve idareten hatta gıyabında bir günlük hayat, bu sayede değişmez bir ezbere dönüştürülmüştü. Haberler, diziler, filmler ve dahi hayaller vs, her türlü görselin kadrajları bunların teknolojisini üretenler tarafından belirlenmişti. Müslüman’ın nasıl görüntüleneceği, İslam’ın nasıl bir dille takdim edileceği, bu kavramların karşısına nasıl bir açıklama yazılacağı, kamu yayıncısı başta olmak üzere medyanın üstlendiği yıllar süren tekrarlarla kafalara kazınmıştı.

Derken, önce kulis sonra sahne karıştı. Senaryo yazarlarının yerleştirdiği seyircilerin, şaşkınlık içinde zaman zaman alkış, zaman zaman protesto için ıslıklayarak tepki gösterdiği görüntüler yaşanmaya başladı. Dışarıda kalanlar seslerini yükselterek içeri akın etti, oynanmakta olan senaryoyu yırtıp sahne düzenini değiştirdi.

Ardından:

Kendi kendilerine didişip durmalarını sürdüren ve hep aynı sahneyi öngören yönetim sistemi değişti. Bundan böyle sağlam kararlar alabilen, iki ana damarı ortaya çıkarıp ayrışmaya yol açmadan, farklılıkları bünyelerinde barındırabilecek, aynı zamanda ana damarlar dışında kalan küçük grupları ve akımları da yaşatacak olan güçlü bir yapı geliştirildi.

Terörle anılmaktan uzaklaştırılan İslam’ın sadeleştirdiği, Müslümanlar’ın tevazuu yansıtan parlak yüzü sahneyi aydınlatmaya başladı.

Dünyanın 5’ten büyük olduğu akıllara yerleştirildi.

En büyük kadın teşkilatları dünyaya örnek olacak şekilde oluşturuldu.

Daha önce benzer kadere mahkum edilenlere yardım eli uzatıldı, alan el olmaktan veren ele terfi edildi.

Yakın ve uzak coğrafyaya duyarlı davranılarak, yerinde ve cesur müdahalelerle söz sahibi olundu.

Dosta güven düşmana korku salınarak yıllardır uyumaya terkedilmiş umutlar yeşertildi. Özgüven tazelendi.

Elbette bütün bunlar olurken eski bildik senaryoyu sergilemek isteyenler rahat bırakmayacaktı. Yeşeren umutları çürütüp, yeniden üzerine ölü toprağını serpmek için,
ağacın kurdu özünden olur misali, yıllarca içeride besledikleri FETÖ zararlılarını harekete geçirdi. Sahneyi yeniden eski haline getirmek için acımasızca, elebaşlarının diline doladığı “ateşleri saldı.” Şimdi de çok iyi bildikleri, yıllardır ezberlettikleri çaresizlik ve zavallılık numaralarını mahkemelerde bu sünepe zararlılara sergiletiyorlar.

Ne yapsalar boş. Artık umut kesmenin günah olduğu, o eski ihtişamlı günlerdeki gibi, güçlü bir şekilde tekrar hatırlandı. Yeniden yeşeren, düşman oldukları bu umut, kalpleri ferahlatmaya devam edecek, yorgunluğu unutturup zihinleri ve idraki tazeleyecektir vesselam.

Bunlar umuda düşman ile ilgili etiketler şenol goka
GÜNÜN VİDEOSU

Kayseri'den İstanbul'a yürümek için yola çıkmıştı... Canlı yayın yaparken kamyon çarptı!

Kayseri'den İstanbul'a gitmek için 8 gün önce 2 arkadaşıyla birlikte yürüyerek yola çıkan 36 yaşındaki Neşet Turan'a sosyal medyada canlı yayın yaptığı sırada kamyon çarptı. Kamyon şoförünün kaza yerinden kaçtığı öğrenilirken Turan'ın hayati tehlikesi olduğu belirtildi.