HAVA YORUM 3 | Cemre: Gökteki Köz mü, Baharın Habercisi mi?
Hava ısınmaya mı başladı? Peki, bu değişimin adı “Cemre” olabilir mi? Türk kültüründe cemre denince aklımıza önce “kor halindeki ateş” geliyor, ardından da birer hafta arayla havaya, suya ve toprağa “düşen” bahar habercileri... Hatta sözlü tarih anlatır ki, gazeteciliğe yeni başlayan çaylak muhabirleri yıllar önce “Git de cemrenin düşme fotoğrafını çek” diye kandırırlarmış. Şakaya vuruyoruz ama cemre, büyük bir coğrafyada uzun yüzyıllardır “baharın çağrısı” kabul edilmiş. Peki işin aslı ne? Bilim cemreye ne diyor?
Kültürel Bir İnanç mı, Bilimsel Bir Gerçek mi?
Bana göre “cemre”nin modern meteoroloji ya da iklim bilimi içinde tekabül ettiği bir kavram yok. Bu kavram, daha çok kültürel kökenli ve geleneksel gözlemlere dayanıyor. Bir başka deyişle, cemre ile birlikte “havalar ısındı, bahar geldi” demek aslında halkın nesiller boyu oluşturduğu bir takvim anlayışının sonucu.
Geleneğin içi bomboş değil elbette. Kışın ortası 2 Şubattan ilkbaharın başına denk gelen bu dönemlerde, ortalama sıcaklıkların yükselmeye başlaması zaten beklenen bir durum. Anadolu’da cemre zamanlarında hava sıcaklıklarının artması, kuşların daha canlı ötüşü, mor çiçeklerin belirmesi ve yavaş yavaş bereketli bahara göz kırpılması gibi işaretler, atalarımızın “Üç cemre de düştü mü tamamdır!” demesine yol açmış.
Ancak meteorolojiye göre, Güneş’in ışınları doğrudan havayı ısıtmıyor; önce yeryüzü ısınıyor, ardından bu sıcaklık havaya geçiyor. Yani “havaya, suya, toprağa” sıralamasıyla ısınma olması pek de bilimsel değil.

Gene de Kandilli Rasathanesi gözlemleri ile yapdığımız uzun yıllara dayalı istatistiksel analizler, tam da cemre tarihlerinde sıcaklığın yükselişe geçtiğini gösteriyor. Üstelik bazen yükselen sıcaklık, hemen ardından birkaç derecelik sert bir düşüşle de sarsılabiliyor. Özetle: Bahar her yıl farklı yüzünü gösteriyor ama geleneksel takvim, o sıçramaları adeta “cemre” adıyla hafızalara kazımış.
Cemre Zamanları Değişebilir mi?
İklim değişikliği, mevsim geçişlerindeki kalıpları kökünden değiştirebilir. Buna göre, cemrenin düşme zamanlarında elbette bir kayma yaşayabiliriz. Çünkü ortalama sıcaklıklar, yağış desenleri ve rüzgar yönleri artık eskisi gibi işlemiyor. Kimi yerde bahar çok erken yüzünü gösterirken, kimi yerde kış daha uzun hüküm sürebiliyor. Yani “İlk cemre havaya şubatın 20’sinde düşer” gibi kesin tarihlerin esprisi, gezegenimizin ısınması ve yağış düzeninin bozulmasıyla biraz zayıflamış durumda.
Bir yanda kültürel inanç ve “bahar coşkusu,” öte yanda ise bilimsel gerçekler... Üstelik Türkiye coğrafyası gibi farklı iklim tiplerinin iç içe yaşandığı bir yerde, baharın geldiği haftalar İstanbul’la Mardin’de veya Karadeniz sahilleriyle İç Anadolu’da aynı olmuyor. Biri lodosun sıcak nefesini çoktan hissedebilirken, öteki henüz poyrazın kışkırtıcı soğuğunda titriyor. Hal böyle olunca “Cemre düştü ama nereye?” sorusu ister istemez gündeme geliyor.
Gazeteciliğin “Cemre Fotoğrafı” Efsanesi
Geleneksel bilgiler bazen renkli hikâyelerle günümüze ulaşıyor. Cemrenin düşme anını görüntülemek üzere, deneyimsiz muhabirlerin peşine takılan “gazeteci şakası” da bunlardan biri. Anlatılana göre, işin acemisiyken gökyüzünden bir ateşin düşüşünü karelemeye giden muhabirlerin büyük hevesi, “Elimiz boş döndük” diyerek haber merkezine dönmesiyle son bulurmuş. Bu öykü, cemrenin nasıl da sembolik ve esprili bir şekilde aktarıldığını göstermeye yetiyor.
Sadece “Havayı” Değil, “Ruhumuzu” da Isıtıyor
Divan şairleri, cemre tarihlerinde padişah veya devlet büyüklerine övgü dolu şiirler (cemreviye) yazarmış. Halk inançlarında da “Hava ısındı, sular ısındı, toprak ısındı” derken, kendimizi bir anda bahar coşkusuna kaptırıveririz. Kuşların cıvıltısı, açan mor çiçeklerin göz alıcı rengi hep bu dönüşümün habercisi. İnsan psikolojisi üzerinde de etkili olan bu minik iklimsel sıçramaların, kültürel belleğimizde ayrı bir yeri var.
Ufak Bir Parantez: “Benim Cemrem mi, Benim İnternetim mi?”
Günlük hayatın koşuşturmasında bazen “Kış bitiyor mu? Bahar geldi mi?” diye düşünmeye fırsat bile bulamıyoruz. Dahası, bir anda telefonun ucunda beliren pazarlamacılar, internet kampanyaları ve “Şimdi abone olun, hızlı bağlantının tadını çıkarın!” diyen vaatler bazen bahar sevincimize gölge düşürebiliyor. Öyle anlarda cemrelerin ruhunu sakinleştiren fısıltısına kulak vermek, baharın tazelenme hissini yakalamak belki de daha iyi. Şehir yaşamının karmaşası, telefon kabloları ve internet portları arasında kaybolup giderken, içimizdeki “bahar coşkusu”nu hatırlamak gerekiyor.
Son Söz
Cemreler tarihten bugüne uzanan, gökyüzündeki hareketleri masalsı bir anlatıya dönüştüren; ama bir o kadar da hava sıcaklığı artışını doğru tahmin eden kadim bir takvim geleneği. İster buna “ateşin düşmesi” deyin, ister “baharın gelmesi,” isterseniz de “küresel ısınmaya inat bir doğa takvimi”... Neticede cemre, kültürel hafızamızda özel bir yere sahip. İklim değişikliği, şehirleşme ve teknolojik keşmekeş içinde de eski tadını arayanlar için ufak bir teselli belki: Bir gün güneş yüzünü gösterdiğinde, kuşlar neşeyle şakıdığında ve bahar kokusu içimize dolduğunda, cemre hakikaten “kalbimize” düşmüş demektir.