İyi Parti ve Zafer Partisi milliyetçiliği nereye sürüklüyor?

Mehmed Mazlum Çelik celikmehmedmazlum@gmail.com

Türk’ü İslam’dan Koparma Teşebbüsü ve Yeni Truva Atı: Seküler Milliyetçilik

Son yıllarda İYİ Parti’nin ve Zafer Partisinin içinden çıkan kendisini Seküler Türkçü/Milliyetçi olarak tanımlayan bir grup türedi.

Kendilerini Kaf Dağı’nın tepesinde gören bu zihniyetin en büyük motivasyonu katıksız bir Arap ve Kürt düşmanlığıdır.

Bu ideolojik sapmayı sosyal medya linçleri ile refleksif hale getirerek bir zehirlenme içerisine girmiş durumdalar. Twitter’daki etkileşim ve birkaç ismi hedef tahtasına oturtmak öyle bir kibir ve azamet getirmiş ki “Türkiye’yi yöneteceğiz!” ve “İsim listesi, çetelesi tutuyoruz.” Gibi çıkışları artık gülünç olmanın ötesine geçmiş durumda.

Hele ki Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yetişen nesle karşı takındıkları tavır aslında içinde bulundukları çukuru ortaya koyuyor. Şöyle düşünüyor beyefendiler;

“Malum nesil bizi anlayamaz!”

“Anlasa da cevap üretemezler!”

“Cevap üretseler de karşılığı olamaz!”

“Türkiye’yi biz yöneteceğiz!” (Bunların siyasi çizgilerinin kurucu figürü de Başbakan olacağım iddiasıyla yola çıktığını hatırlıyoruz.)

Bu sözüm ona ideolojinin Frankenstein canavarı gibi laboratuvar da nasıl üretildiğine, hasbi ve hakiki Türk milliyetçiliği ile ilgisinin nasıl bulunamayacağına geçmeden evvel; onlar değneksiz sandıkları köyde koşuştururlarken Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yetişen gençliğin/neslin meşgul olduğu bazı meşgaleleri yazalım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yetişen nesil ne ile meşgul?

Açe’de Lütfi Bey’in mirasını sırtlanmış durumda. Okyanus’un hırçın çocukları Müslüman Türk’ün torunları ile sükûn buluyor.

Onlar bilmez, bilmek de istemezler! Malezya’da İffet Hanım’ın elinin değdiği her yeri Kanije’yi savunur gibi savunuyor.

Küçümsediğiniz nesil Hindistan’a adım attığında gözleri Kılıçhan ve Haydarabad’ı arar. Hindu’nun gözlerini istihbarat savaşları ile kör ederken Pakistanlının ve Afgan’ın kucaklaşmasına vesiledir.

Umman’da Tayyip Bey’în yetiştirdiği nesil, Süleyman el Barunî mezarından çıkıp gelmiş gibi karşılanır.

Sudan’da bu nesil, ecdadının bir asır evvel Ali Dinar’a verdiği ama yerine getiremediği sözü tutmanın telaşındadır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yetişen nesil, Gazze’de İzzetin el Kassam ile direnişi öylece bir Arap İmam’ın başlattığına değil; bir ucu Anadolu’da tamamlanmış diğer ucu Filistin’de yarım kalmış bir mücadele görür.

Küçümsediğiniz bu nesil, Yemen’e İmam Yahya’nın bakiyesi olarak bakar.

Rif Dağlarında arşınlanmadık yer bırakmayarak Abdülkerim el Hattabi ile yapılan ahti canlı tutar.

Libya’daki gerilimi Ahmed el Senusi’ye ve bir asır evvel vatanını savunur gibi savunan başta Enver Paşa ve Mustafa Kemal Paşa’ya ahde vefayı gözeterek ele alır.

Hakeza Bosna’da, Azerbaycan’da, Kosova’da, Kıbrıs’ta ve daha yüzlerce gönül coğrafyasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yetişen bir neslin kavgası, derdi var.

Şimdi bu beyefendiler seküler milliyetçilik / Türkçülük diye bir kavram üreterek Anadolu Türk’ü ile Allah arasına bir bariyer koymayı deneyecekler. İslam’a dair her kutsalı “Arap’ın dini, geleneği” basitliğine indirecekler.

Elbette bu diskurdaki amaç ne göç politikası ne de Kürt ile olan meseleleri; Anadolu Türk’ünü Açe’de, Malezya’da, Libya’da, Sudan’da, Umman’da, Fiistin’de ve nicesinde köksüz bırakma teşebbüsüdür.

Bu köksüzleştirme operasyonuna verilecek en güzel cevap bu habis anlayışın köksüzlüğünü ortaya koymak olacaktır.

Kavramsız entel(!)ler

Malum güruh her şeyden evvel kendisine entelektüel bir imaj verme gayretinde, en azından deniyor.

Bu konuda kısmen başarılı olduklarını söyleyebiliriz.

Lakin kaynaksız, kavramsız; salt nefrete ve imaja dayalı bir ideolojinin akıbetini rüzgârın belirlediği bir yaprak kadar hükmü bulunsa da yine de jargonlarına yakından bakalım.

Bu noktada Türk’ün kimliğini inşa eden İslami referansların yerini kimliksiz bir “Türk Milleti” kavramı koyma gayreti söz konusudur.

Oysa düşünüldüğünün aksine millet kavramı, ırka değil, dine atıftır. Kur’an-ı Kerim’de de Osmanlı hukukunda da millet dediğinizde kişinin/topluluğun mensup olduğu dini ve aidiyetini kast edersiniz.

Ümmet kelimesi ise anne veya imam gibi kelimelerle aynı anlamda olup kendini İslam’a adayan topluluğu kast eder.

İbrahim’in milleti, Muhammed’in ümmeti kavramlarını kullandığımızda aslında çok da farklı anlamları kast etmiyoruz. Başka bir deyişle kullandıkları kavrama dahi yabancılar ve bu kavramın ne ile kaim olduğundan da biganeler.

“Millet” kavramı Arapça’dır ve dini mensubiyeti belirtir.

Literatürü doğru kullanıp bir milletin kökenini kastedecekseniz “kavim” kavramını kullanmak zorundasınız.

Türk milleti ile kastedilen aslında Türk-Kürt-Arap ve Müslüman diğer unsurlardır. Yani Türk kavramına hem gücünü İslam’dan verip ama seküler ve ulusalcı bir pratikte kullanma arzusu cehalet değilse de art niyettir.

Türk mefkuresinden zerre haberleri yok

Devlet Bahçeli’nin Türk milliyetçiliğinin mefkûresini inşa eden 1908-1918 yılları arasındaki söylemi ve entelektüel zemini kendi siyasi söylemine entegre etme çabası bu güruhu özellikle çileden çıkarmaktadır; çünkü Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp gibi isimlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın serpildiği gelenekten çok ince çizgilerle ayrıldığı görülür. Bilhassa Türk milliyetçiliğinin büyük münevveri Ömer Seyfettin; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemlerini üzerine inşa ettiği temel çıkış noktalarındandır.

Sayın Bahçeli’nin bu teşebbüsü Anadoluluk hassasiyetine sahip Türkleri, mütedeyyin Kürtleri ve İslami hassasiyetli diğer unsurları bir cephede toplamayı arzulamaktadır. Oysa en başından beri laboratuvarda üretilen Seküler Türkçülük bu topraklara olası böyle bir ittifakı dağıtmak için Truva atı olarak yerleştirilmiştir.,

Türk mefkuresi Arap’a ve Kürt’e nefretten doğmadı

Bu güruhun en büyük motivasyonunun nefret olduğunu söylemiştik. Bilhassa Kürtler ve Araplar en deni yöntemlerle hedef tahtasına oturtulur.

Mülteci Araplarla ülkemizdeki Suriyeliler zaten olağan hedeflerken asıl planlama Kürt düşmanlığı üzerinden yürütülür.

Bu habis güruhun en temel amacı tüm Kürtler ve PKK’yı eşitlemek, Türk-Kürt kardeşliğini inkâr etmek ve bilhassa büyük şehirlerde gerginlikler yaratarak sosyolojik çöküş yoluyla iktidar devşirmektir.

1908-1918 yılları arasında Türk milliyetçiliğini inşa eden entelektüel akıl Kürt’e ya da Arap’a karşı değil; kimliğini Batılılaşma uğruna çok ucuza satan sahte aydınlara karşı ortaya çıkmıştır. Bu sahte aydınlar şimdi Seküler Türkçülük/Milliyetçilik diye bir zırva ürettiler.

Primo Türk Çocuğu’nda hasbi milliyetçilerin hücum ettiği ne Kürtler ne de Araplar’dır. Batıcı zihniyetin kendisidir.

Ayrıca kurucu Türk milliyetçiliğin kırılma noktası Trablusgarp Harbi’dir. Türkçü aydınlar meselenin sadece Türkler olmadığını tüm İslam Âleminin aynı potada ortak bir düşman olduğunu net şekilde görecekti.

Türk’üm demenin utanç sayıldığı devrenin İslam’la değil de Batılılaşma süreci ile alakalı olduğunu Türk mefkûresinin kurucu ismi Ömer Seyfettin şu sözlerle belirtir;

“Bütün hayatında ne kadar yanlış ve çürük fikirlerle aldandığını; milliyetsizliğin, ‘Milletlerarası ve Masonluk’ hülyasının biraz düşünebilen bir adamı hüngür hüngür ağlatacak derece gülünç bir budalalık olduğunu anlıyor, istemeyerek içinden:

‘Ben neyim?’ diye kendi kendine soruyor, fakat: ‘Türküm!’ demeye cesaret edemiyor, şimdiye kadar ruhu zapt olunmuş değersiz bir cesetten başka bir şey olmadığını anlayarak, bunun hiddetinden ve utanmasından ağlamak istiyordu.

O da Türkler’i dünya yüzünden kaldırmak için birbirleriyle tamamıyla birleşmiş olan Avrupalıların önemsiz bir kulu, itaat eden bir hizmetçisi, sahibi olduğu bir kölesi değil miydi? Avrupalılara, Avrupalıların adetlerine, geleneklerine, terbiyelerine, görgülerine, muhitlerine, cemiyetlerine tapmıyor muydu? Yabancılardan aldığı önemsiz bir nişan, bir madalya onu nasıl deli gibi sevincinden çıldırtır ve iftihar ettirirdi?”

Mehmet Akif Ersoy, ümmet-i/millet-i merhume yani ölü millet şeklinde bir tanımlama kullanmaktadır. Şair bu kavramı kavramlarının içi boşalmış, avare ve serseri bağlamlarında sıklıkla kullanmaktadır.

Amaç Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ölü toprağını üstünden atan milleti yeniden merhumeye çevirmektir.

 “Türk milleti” kavramının içerdiği anlamı ve gücünü hangi ruh ve mana dünyasından alıyorsa siyasi münafıklık yapmadan dile getirilmesi gerekir.

Aksi halde bunun yerine Türk kavmi, Türk bodunu veya Türk ırkı demeleri gerekir. Onlar bu kavramları kullanırsa o zaman ülkede elbette yer yerinden oynayacak ve ülke dinamikleri bunu reddedecektir. Kürtlerin, Arapların, Çerkeslerin veya başka bir kavmin “Türk” kavramıyla problemi bulunmamaktadır; çünkü “millet” kavramı gibi güçlü bir harç akıllardaki ve nefislerdeki tüm “ama”ları ortadan kaldırmaktadır.

Milletin aklına “amaları” yerleştirme gayretindeki bu seküler milliyetçi güruh Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yetişen nesli bilhassa entelektüel anlamda küçümserken kendi sığlıklarının zerre farkında değiller. Lakin küçümsedikleri nesil onların ciğerini biliyor, müsterih olsunlar.

Elbette yerimiz dar ilerleyen dosyalarda yine meseleye eğileceğiz.

Tüm yazılarını göster