Ülkemizde neredeyse herkesin bir söz söylediği konuların başında eğitim geliyor.
Bilhassa MEB’e yönelik bu anlamda sıkça eleştiri geliyor ve AK Parti hükümetleri “Eğitim Politikalarında başarısız!” yahut “Eğitim politikaları yapboz tahtasına dönüştü!” gibi ifadeler kuruluyor.
Statükonun taviz vermediği bakanlık: MEB
AK Parti iktidara geldiğinde statükonun en güçlü olduğu bakanlıkların başında MEB geliyordu. Bilhassa devlet erkini elinde tuttuğunu düşünen odaklar bu bakanlığı kendi ideolojilerini yaymak için bir atölye gibi kullanıyordu.
Bu anlamda gerek AK Parti öncesi ve AK Parti hükümetlerinin ilk yıllarında MEB Bakanı çok esamisi okunan bir makamı temsil etmiyordu.
Bilhassa eğitimin içeriği ve müfredatından ziyade sistem hükümeti yalnızca okul yapmak, atama yapmak gibi dar bir koridora sıkıştırmıştı. Bunun dışına çıkacak her adım rejime bir tehdit olarak görülüyor ve partinin kapatılması tehdidi ile Milli Eğitim çoğunlukla MGK’nın bir konusu gibi ele alınıyordu.
Sistem bilhassa çoğulcu eğitimi ve farklı anlayışları tamamen reddettiği gibi manevi konuları çağdışı, uygarlık düşmanı gibi düşmanlaştırıyordu.
Bu durum yalnızca AK Parti dönemi için geçerli değildi. Demokrat Parti ve Adalet Parti iktidarlarında da mevcut statüko sağ menşeili partilere de ancak kendi ideolojilerini paylaşan tipte Milli Eğitim Bakanları atamalarını adeta emretmiştir.
Bu yüzdendir ki ne Adnan Menderes ne de Süleyman Demirel uzun iktidarlarına rağmen istedikleri isimleri bakan olarak atayamamış yahut sık sık bakan değiştirmek zorunda kalmışlardı.
Mesela Adnan Menderes 10 yıllık iktidarında tam 10 Milli Eğitim Bakanı değiştirmek zorunda kalmış, Süleyman Demirel ise 5 yıllık tek başına iktidar döneminde 4 Bakan değiştirmeye zorlanmıştı. Başta CHP olmak üzere koalisyona ortak olan partilerin ilk talep ettikleri bakanlıkların başında da Milli Eğitim Bakanlığı gelmekteydi.
ANAP’ın iktidar döneminde Hasan Cemal Güzel sistemi biraz kurcalaması sonrası başına gelenler adeta pişmiş tavuğun başına gelmemişti. Merhum Turgut Özal dahi sistem karşısında geri adım atmış ve sistemin talep ettiği Bakan tipini sunmak zorunda kalmıştı.
AK Parti onlarca cephede savaştı
AK Parti iktidarının ilk yıllarında MEB hep bıçak sırtında bulunuyordu.
YÖK bir devlet kurumundan ziyade rejimin bekçisi gibi davranıyor ve sürekli sınırlarını ihlal ederek MEB’in işleyişine müdahale etmek suretiyle ayar vermeye kalkıyordu.
YÖK’ün gücü Başbakan Erdoğan ve arkadaşları tarafından dizginlendiği anda bu kez devreye dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer giriyordu.
Ahmet Necdet Sezer durdurulduğunda bu kez Anayasa Mahkemesi veya Danıştay müdahale ediyordu. Anayasa Mahkemesi bir şekilde bertaraf edilse Askeri Şura dahi konuya müdahale ediyordu.
6 Mayıs 2004 yılında dönemin Başbakanı olarak YÖK kanunu düzenlediğinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a en sert tepkiyi Genelkurmay Başkanlığı göstermişti.
İş öyle bir noktaya gidecekti ki Genelkurmay Başkanlığı tüm teamülleri çiğneyecek ve tarihe bir utanç vesikası olarak geçecek e-muhtırayı yayınlayacaktı.
Bu muhtırada birkaç konu hariç nerdeyse metnin tamamı Milli Eğitim Politikaları hakkındaydı.
AK Parti mazeret göstererek milletin karşısına el boş gitmektense hiçbir şekilde geri adım atmadığı gibi eğitimi herkesin ulaşabileceği bir imkâna dönüştürecekti.
Okullar baştan sona yenilenirken, kitaba ulaşmak bir lüks olmaktan çıkartıldı ve yüz binlerce atama yapıldı. AK Parti iktidarının ikinci döneminde muvazzaf öğretmenlerin üçte biri AK Parti döneminde atanırken 2012 yılına gelindiğinde bu rakam üçte ikiye ulaşmıştı.
Yıldönümleri hükümete meydan okuma merasimlerine dönüşmüştü
AK Parti iktidarının ilk yıllarında 29 Ekim, 10 Kasım, 19 Mayıs gibi ulusal bayramlar ülkenin milli birliğini güçlendirmek anlayışından ziyade hükümete meydan okuma muharebelerine dönüştürülerek kutlanıyordu.
Başta Başbakan olarak Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Bakanlar ve milletvekilleri bu programlarda tahkir ediliyorken irtica hortlayacak anlayışıyla milli manevi değerlere fütursuzca hücum ediliyordu.
Medya ise korkunç bir pozisyon almıştı. İmam Hatip Liseleri zaten katsayı garabeti ile açık bir ayrımcılığa uğrarken her gün namaz kılan öğrencilerin videoları ve fotoğrafları korkunç bir cürüm gibi servis ediliyordu.
Bu ve bunun gibi arşivde on binlerce haber, beyanat ve video bulunuyor.
Buna rağmen AK Parti’ye oy vermiş seçmenlere hangi politikaları başarılı buluyorsunuz diye sorulduğunda ya sağlık yahut eğitim diyordu.
Günümüz sorunları değişti, algı değişmedi
Bugün insanlar güvenli okul binası endişesi taşımıyor.
Çok az okulda öğretmen yokluğu yaşanıyor.
Kitaba ulaşmak evi idare eden babaların gece uykusunu kaçıran bir mesele olmaktan çıkalı onlarca yıl oldu.
Hepsinden önemlisi Milli Eğitim Bakanlığı üzerinden statüko kaldırıldı. Bugün artık eğitimin niteliği üzerine tartışabiliyor olmamız dahi bir devrimdir.
Buna rağmen bazı hesaplar ve muhalefet Milli Eğitim Bakanını şeriatçı, Atatürk düşmanı gibi isnatlarla suçlamaları eski alışkanlıklarından kaynaklanıyor.
AK Parti hükümetleri öncesi Milli Eğitim uzay çağını yaşıyordu anlayışı ise son derece isabetsiz bir yaklaşımdır. AK Parti iktidarının neredeyse ilk on senesinde MEB’in politikaları üzerinde mahkemelerin, dönemin Cumhurbaşkanının ve Genelkurmay’ın tasallutu vardı.
Bugün bunların yıkılmış olması kendi başına büyük bir zaferdir.
Elbette günümüzün yeni sorunları var; değişen teknoloji, pandemi sonrası eğitim algısının değişmesi ve ekonomik meseleler Milli Eğitim’in politikaları üzerinde tartışmalar meydana getiriyor.
Öte taraftan MEB ideolojik bir kavga sahasında çıkartıldı ve asli meseleleri üzerine bir tartışma ortamında bunların konuşuluyor olması son derece önemlidir. Oysa sadece 10-15 sene önce basit bir bürokrat bile sistemi tıkayabiliyordu.
Hala eksikler var; ama genel olarak “AK Parti eğitim politikaları başarısız!” diyen birisi ya eğitim hakkında hiçbir şey bilmiyor yahut da kötü niyetlidir.
Milli Eğitimde şu an 40 yaşın üstündeki hangi öğretmeni yahut idareciyi çevirip bunları sorarsanız hak verecektir.