7 Ekim 2023 tarihinde başlayan Gazze Savaşından bugüne yaklaşık 60 bin sivil hayatını kaybetti. Yaklaşık 2 Milyon Gazzeli evlerini terk ederek açlık, susuzluk ve salgın hastalıkların pençesine itilmiş durumda. Tüm dünyanın gözü önünde 21. Yüzyılın en büyük toplama kampı ve barbarlığını ise bütün dünya çaresizce seyrediyor.
İsrail, kurulduğu ilk günden beri Nazi Almanya’sının Yahudilere yönelik gerçekleştirdiği Holokost katliamlarını ve toplama kamplarını Filistin’deki işgallerinde bir meşruiyet aracı olarak kullandı.
Bir yandan İsrail, Almanya’dan büyük tazminatlar alırken başta Hollywood gibi film sektörleri Yahudilere yönelik bu insanlık ayıbını beyaz perdeye aktarmayı vicdani bir sorumluluk şeklinde ele aldı.
Bugün Gazze’de yaşananlardan sonra dünyadan kısık bir sesle olsa da başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere bazı önemli siyasi figürleri İsrail politikalarını ve Netanyahu hükümetlerini Nazi Almanya’sı ile karşılaştırmaktadır.
Bu benzetme yalnızca mevcut durumun tespitini yapmakla kalmadığı gibi Nazilerin sonunu dikkate aldığımızda Siyonistler için de tehlike çanları çalmaktadır.
Almanya savaşı kaybettiğinde birçok Nazi subayı ve politikacı savaş suçlarıyla yargılanıp öldürülürken kaçmayı başaran çok az Nazi; Arjantin, Brezilya ve Afrika gibi bölgelerde MOSSAD tarafından bulunarak infaz edildi.
Algıyı kıran vicdanlar
Şu anda Siyonist lobinin kurduğu mobbing sistemi sinema, akademi, iş dünyası ve politikada Gazze savaşı sonrası son derece görünür hale geldi. Çok az kişi işini ve makamını kaybetme korkusuyla konuşabilse de bir dip dalga şeklinde büyüyen öfke günden güne hissedilir hale gelmeye başladı.
Üstelik öfke sıkışması gaz sıkışması gibidir, elbet bir gün patlar ve bu gerçekleştiğinde İsrail tüm bu politikalarının bedelini ve sorumluluğunu ağır bir şekilde ödemek zorunda kalacaktır.
Bugün en büyük destekçisi olan ABD vatandaşları dahi Siyonistlerin aymaz tavırlarından rahatsızlıklarını aleni bir biçimde dile getiriyor. İsrail’in kuruluşunda büyük rolü olan Fransa ve İngiltere gibi devletler İsrail’in pervasızlıkları karşısında Filistin Devletini tanımaya hazırlanıyor.
Bunun yanı sıra Batının vicdanı olarak görülen birçok isim Siyonizm’in aymazlığına karşı bayrak açmış durumda. Noam Chomsky, Bernie Sanders gibi Yahudi kökenli isimlerin muhalefeti zaten biliniyor. Öyle ki bu isimlerin İsrail’e girişi dahi yasaktır.
Aslında Siyonizm’e geçmişte en büyük eleştiriyi her zaman vicdan sahibi Yahudiler getirmişti. Siyonistlerin kutsal topraklar olarak tanımladığı ülkülerini tarihteki en önemli Yahudi felsefecilerden Spinoza sert bir şekilde karşı çıktığını biliyoruz. Hazreti Musa’ya atfedilen ilk beş kitabın Sümer kültüründen kaynakladığını belirten Spinoza, Yahudilerin Babil işgali ve sürgünleri döneminde ortaya çıkan tahriflerin yarattığı bir ütopya olarak değerlendirmektedir.
Spinoza, bu görüşleri nedeniyle Yahudi Cemaatinden 1656 yılından kovulacaktı. Buna göre hiçbir Yahudi, Spinoza ile görüşmeyecek, alışveriş yapmayacak ve fikirlerini dikkate almayacaktı.
Spinoza bu yasaktan sonra da eleştirilerine devam eder ve “Tractatus Theologico Politicus” adlı meşhur eserini kaleme aldı. Esasen eseri isimsiz yayınlasa da kitabın Spinoza’ya ait olduğu kısa sürede anlaşılacaktı. Spinoza, asırlar önce Yahudilerin, Siyonist ülkülerinin dünyaya kandan başka bir şey vadetmeyeceğini cemaatinden kovulma bedeline rağmen haykırmaktan çekinmeyecekti.
Life is Beautiful (Hayat Güzeldir) filmiyle tanımadığımız ve Nazi katliamını en çarpıcı şekilde beyaz perdeye aktaran filmin başrol oyuncusu Roberto Benigni de yakın zamanda bu vahşete isyan eden isimlerin başında gelmektedir.
Elbette bu örnekler şunu göstermektedir. İsrail, artık vicdanlarda mahkûmdur; artık sıra Naziler gibi mahkeme önünde de yargılanmalarına gelmiştir.
Nazilerin yargılanması
Nazilerin yargılandığı mahkemeler de kendi başına şaibelidir; çünkü mahkeme katledilen Yahudilerin hesabını sorarken savaş sırasında katledilen yaklaşık 1 Milyon Avrupa Çingenesi ile alakalı tek bir Nazi subayına ceza vermemiştir. Başka bir deyişle Yahudilere sahip çıkan yargılamalar Çingeneleri insan olarak görmeyerek vasfını tamamlayamadı.
Nazilerin bir gün yargılanacağını ilk kez 1941 yılında ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt belirtmişti. O sırada gücünün zirvesinde olan Naziler bu ifadeleri boş tehditler olarak ele almış ve dünya tepki verdikçe katliamlarını daha da artırmıştı.
Naziler bir yandan işgal alanını genişletirken güçlü bir propaganda aracı ile davalarının haklılığını tüm dünyada yaymaya özen gösteriyorlardı.
Roosevelt, sözlerinin ciddiyetini artırmak için “Savaş Suçları Komisyonu” oluşturarak her ne kadar işlevini yerine getiremese de uluslararası kurumlara Nazileri şikâyet ediyor ve yargılanmalarını talep ediyordu.
1943 Tahran Konferansında “Kurtarılmış Avrupa Deklarasyonu” yayınlayan müttefikler artık zaferin kazanılması kadar Nazilerin yargılanmasını da Batının birinci önceliği olacağını ilan etmişlerdi.
Nihayet Potsdam Konferansı sonrası artık tek bir gündem kalmıştı: Nazilerin yargılanması…
Nazilerin tavrı
Naziler savaşın sonunda yargılanacaklarını duydukları ilk andan itibaren bu meseleyi ciddiye almıştı. Üst düzey Nazilerin çoğu olası bir savaş kaybında Brezilya ve Arjantin’e kaçmak üzere el altından araziler satın alırken bazıları da intihar planları yapmıştı. Bu anlamda Roosvelt’in tehdidinden hemen sonra intihar amaçlı siyanür bulundurma Nazi subaylarının arasında yaygın hale gelecekti.
Önceleri subaylar siyanür bulundurmayı “Gerekirse ölürüz, teslim olmayız!” anlayışı içerisinde ele alırken ilerleyen süreçte bu durum psikolojik ve ahlaki üstünlüğün Batıya geçmesine neden olmuştur.
Bugün İsrailli birçok subay ve üst düzey asker-politikacı yargılanma meselesini son derece ciddiye almaktadır. Çoğu isim; ABD, Rusya, Fransa, Güney Kıbrıs, İngiltere ve Türkiye gibi ülkelerdeki vatandaşlıklarına güvenerek pervasızca hareket etmekteydiler. Türkiye’yi tamamen kaybeden Siyonistler için en güvendikleri liman olan ABD dahi günden güne tehlikeli hale gelmektedir. Bu yüzde Kıbrıs’a olan önem ve dikkatleri artmış ve adayı bir tahliye bölgesi olarak değerlendirmeye başlamışlardır.
Nürnberg’te başlanan mahkeme tüm dünya tarafından yakından takip ediliyordu.
Naziler; sivilleri katletmek, aç-susuz bırakmak, topraklarını işgal etmek ve zorla çalıştırarak insanlığa karşı suç işlemekle suçlanıyordu. Mahkemeye çıkarılan sanıkların önemli bir kısmı idama mahkûm edilirken bazıları da ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
İsrail, yıllar sonra da Nazi avını sürdürecekti. Bu operasyonların en meşhuru Adolf Eichmann’ın Arjantin’de yakalandığı operasyondur. Eichmann, İsrail’e götürüldü ve büyük bir gövde gösterisine dönüşen mahkemenin ardından asılarak idam edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Hitler gibi durdurulacak
Cumhurbaşkanı Erdoğan 2024 yılından beri İsrail’i Nazilere benzetmekte ve tıpkı onlar gibi durdurulup nihayet yargılanacaklarını söylemektedir:
“Şunu unutmamak lazım: İsrail bugüne kadar bir yıl boyunca işlemeye devam ettiği soykırımın hesabını er ya da geç verecek. Ne pahasına olursa olsun İsrail hükümetinin karşısında durmaya ve dünyaya bu onurlu tutumu gösterme çağrısını yapmaya devam edeceğiz. Tıpkı Hitler'in insanlığın ortak ittifakıyla durdurulduğu gibi Netanyahu ve cinayet şebekesi de durdurulacak.”
Roosevelt, ilk kez Naziler yargılanacak dediğinde ciddiye alınmamıştı; fakat ilerleyen süreçte bu meydan okuma psikolojik üstünlüğün Müttefiklere geçmesini sağlamıştı. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları Siyonistlerce görmezden gelinse de psikolojik ve ahlaki üstünlüğü çoktan yitirmeye başladıklarını tutarsız tavırları ortaya koymaktadır.
Elbet bir gün mahkemeler kurulduğunda Siyonistler başka bir yerde değil, Filistin’de yargılanacaklar.