Rezan iddiası hatırlattı: Agatha Christie’nin çözemediği casusluk olay

Mehmed Mazlum Çelik celikmehmedmazlum@gmail.com

Geçtiğimiz günlerde kamuoyunun yakından tanıdığı avukatlardan Rezan Epözdemir’in gözaltına alınmasından sonra ortaya atılan iddialar son derece vahim. Rüşvet ve usulsüzlükler bir yana adı geçen avukatın casusluk faaliyetlerinin içinde isminin geçmesi toplumda adeta infial yarattı.

Aslında kamuoyunun yakından takip ettiği kişilerin bu tür işlerle isminin geçmesi her zaman sarsıcı olagelmiştir. Epözdemir’e yönelik iddialar yargının konusu da olsa olayın infiali bizi Tek Parti rejiminde yaşanan son derece tuhaf bir hadiseye götürüyor.

Olayın ayrıntılarına geçmeden şunu ifade edelim ki tüm medyanın devletin tekelinde olduğu bir dönemde dahi casusluk iddialarının yarattığı etkiyi anlayabilmek adına tarihe “Ankara Cinayeti” olarak geçen hadiseyi hatırlamakta yarar var. Dönemin büyük romancısı Agatha Christie’nin ilgisini çeken bu casusluk vakasının ayrıntılarına buyurun beraber yakından bakalım…

Ankara’yı sarsan olaylar zinciri

Tarihte bazı isimler vardır. Ölüp gitse dahi mirası menfi anlamda sürer.

Örneğin bazı tabelalarda “Çimlere basma” veya “Dur” gibi ibarelerle herkes karşılaşmıştır.

Bu kaba emir kipi “Çimlere basmayınız” ya da “Durunuz” şeklinde de yazılabilir. Çoğumuz bunun ardında bir öfke ya da kötü niyet aramayız; ama var.

Ankara’nın astığı astık kestiği kestik valisi Nevzat Tandoğan’ın bizlere bıraktığı ve hala yaşayan kötü mirasından sadece kötü bir örnek.

Bu zihniyet vatandaşını sürekli “Adam edilmesi gereken varlıklar” olarak görmesinden olsa gerek hayatımızın her anına işlemiştir.

Bu valinin birçok vukuatı vardır. Âşık Veysel’i kent meydanına kılık kıyafetinden almamasından tutun da “Öküz Anadolulu” sözleri hala hafızamızdadır;

“Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: birincisi çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek; ikincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek.”

Tandoğan’ın da hayatını değiştirecek hadise şu şekilde cereyan eder.

Neşet Naci Erzan, Ankara’nın sayılı dişçilerindendi. Politikacılar ve iş insanları onun müşterileri arasında bulunuyordu.

Erzan’ın muayenehanesinde ölü bulunması son derece sarsıcı bir haber olarak Ankara’da duyulur.

Cinayetin şüphelileri ve şüpheler

Cinayetten sonra Boğaziçi Koleji öğrencilerinden Reşit Mercan katil zanlısı olarak tutuklanır.

Mercan, Ankara’ya arkadaşı Haşmet Orbay’ı ziyarete geldiği sırada böyle bir cinayet işlemesi tuhaftı; ama Haşmet Orbay ülkenin en kudretli isimlerinden Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın olması şayiaları artırır.

Mercan’ın ilk sorgusunu yapan kişi süper vali Nevzat Tandoğan konuyu hemencecik kapatması ise olayı daha karmaşık hale getiriyordu.

Mercan, ifadesinde maktulden silah zoruyla para almak istediğini beyan ediyor ve konu hızlıca kapatılıyordu.

Mahkeme safhası da aynı hızla yapıldı ve Mercan 20 sene hapis cezası aldı.

Lakin bu cinayette kimsenin içine sinmeyen bir şeyler vardı. Özellikle Mercan’ın ağır işkencelere maruz kalmasına kimse anlam veremiyordu.

Sonraları Mercan konuşacak ve tetiği çeken asıl kişinin Orbay olduğunu söyleyecekti;

“Haşmet cinayeti ben işlemişim gibi göstermek için doktorun muayenehanesinde şapkayı ve reçeteyi bilerek bıraktı. Haşmet ailesinin güçlü olduğunu ve suçu üstlenirsem beni orada bırakmayacağına dair söz verdi. Doktordan alacağı parayı da paylaşmayı teklif etti.”

Genelkurmay Başkanının oğlu para için bir doktoru öldürmesi anlamsızdı; ama tüm Türkiye artık şu sorunun cevabını arıyordu: Bu cinayet neden işlendi?

Sonra ortaya atılan bir iddia ülkeyi sarsacaktı. Buna göre öldürülen doktor ve tetiği çeken Genelkurmay Başkanının oğlu yabancı istihbarat servisleriyle iltisaklıydı.

Cumhurbaşkanı devreye giriyor

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, toplumda oluşan infialin önüne geçmek adına mahkemenin yeniden açılmasını ve herkesin şeffaf şekilde hesap vermesini ister.

Mahkemede kürsüye çıkartılan ilk isim Nevzat Tandoğan olur.

Tandoğan kürsüye bir tanık olarak da değil, sanık gibi çıkartılır. İddiaları reddeden Tandoğan ne Genelkurmay Başkanının oğlu ne de istihbarat savaşları ile uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını söyler. Mesele nefsine öyle ağır gelir ki herkesin illallah ettiği vali beylik tabancası ile başına ateş ederek intihar eder.

Genelkurmay Başkanı tüm bu iddialar karşısında dayanamayarak istifasını verir.

Artık herkes emindi.

Katil, Haşmet Orbay’dı.

Herkesin bildiği ve sonraları istihbaratçı bir casus olduğu anlaşılan bir doktoru neden öldürmüştü?

Dava genişledikçe Genelkurmay Başkanının oğlunun Rus istihbaratıyla bağlantısı olabileceğine dair şüpheler giderek güçleniyordu.

En güçlü iddia SSCB adına çalışan maktul doktor ve Haşmet Orbay el altından Bosna’daki Müslümanlar için para topluyordu. Bu para Rus istihbaratı üzerinden gönderilecekti; ama Erzan bu parayı zimmetine almıştı. Tartışmaların büyümesi üzerine Orbay’ın doktoru öldürdüğü değerlendiriliyor.

Bu olayı araştırmak için Türkiye’ye gelen Agatha Christie dahi meseleyi tam anlamıyla çözememiş ve eserlerine aktaramayacaktı. Christie, ülkemizde bulunduğu sırada “Şark Ekspresinde Cinayet” isimli meşhur eserini yazmışsa da “Ankara” cinayeti tarihe Agatha Christie’nin bile çözemediği hadise olarak tarihe geçecekti.

O günün zorlu şartlarında dahi Türk toplumu casusluk olaylarına reaksiyon göstermiş ve davanın sümen altı edilmesine izin vermemişti.

Bu örneği hatırladıktan sonra Epözdemir olayında da casusluk iddialarına toplumun bu denli ilgi gösterilmesine şaşırmamak gerekir.

Tüm yazılarını göster