Hiç bir iğrençliği savunamayız, hukukun üstünlüğünden de ayrılamayız..

Prof. Dr. B. Zakir Avşar

Prof. Dr. B. Zakir Avşar

Türkiye günlerdir bir cemaat vakfının içinde yer alan bir ismin kızını 6 yaşında evlendirdiğine ve kızın yaşadığı travmalara dair haberlerle çalkalanıyor.

Altı yaşında bir kızın evlendirilmesi konusu böylesi somut bir örneğe dayanmasa bile iğrenç ve korkunç. Böyle bir şeyin düşünülmesi, yapılması, savunulması dahi insanlık dışı…

Üstelik bunun “dine uygun” görülerek veya “din dahilinde” gibi bir anlayış ile takdimi kadar aşağılık bir şey olamaz.

Konu yargıya intikal ettiği ve tüm ilgili kurum ve kuruluşlar müdahil olduğu için somut olaya ilişkin yorumlara girmek istemiyorum.

Fakat meselenin tartışılma boyutu ileri sürülen vakanın kendisi kadar kötü seyrediyor.

Çocuklarımızın korunması hususunda hassasiyetimiz açıktır. Bu konuda geçmişte verdiğimiz bir mücadelemiz de vardır. Başarılı da olduk. Toplumun tüm kesimlerinden destek de aldık ve bu konuda bir anlayış birliğine giden yolu açtık. Bundan ötürü de müftehirim.

RTÜK Üyesi olduğum dönemde bir ulusal televizyon kanalı yaşları değişmekle birlikte bazıları 18 yaşın altında olan, dolayısıyla çocuk yaştaki katılımcılarla “güzellik yarışması” düzenlemişti. Buna müdahil olmuş, yaşı küçük çocuklardan dolayı televizyona ceza vermiştik. Kanal, “ailelerin rızası var” diye kendini savunmuştu. Çocuklarla ilgili bu neviden tasarruflarda ailenin rızasının tek başına yetmeyeceği, çocuğun geleceğinde de etkili olacak bu türden tasarrufların kamunun da koruması altında olduğuna dair uluslararası yayıncılık kodlarını da temin etmiş ve kamuoyu ile paylaşmıştık. Ülkede büyük bir toplumsal oydaşma ile pek çok sivil toplum örgütü de bu kararımızı desteklemişti. Buna rağmen ertesi yıl bir başka televizyon kanalı aynı pespayeliği yine çocuklarla yapmaya kalkışmış ve biz de daha fazla ceza vermiştik. Gazetesi de olan yayın grubu orada başta bendeniz olmak üzere karara katılan üyeleri “Taliban Kafalılar” olarak nitelemiş ve çocuk istismarını bir modernlik olarak sunmaya çabalamıştı. Yargı yoluyla o istismarcılara da kendi payıma haddini bildirmiştim.

Şimdi ne zaman çocuk istismarına rastlasam içim ürperir. Yüreğim kanar ve nereden kimden gelirse gelsin hoşgörü ile bakmam.

Kuşkusuz ki, zikrettiğim örnek ticari kaygılarla ve insanı önemsemeyen bir yaklaşımla çocuk ve kadın bedeninin suiistimali idi ve hiçbir şekilde kabullenilmesi mümkün değildi. Yargı da bizi haklı bulmuştu. Konuyu daha sonra uluslararası platformlarda da tartıştık ve yine her vicdanı ve aklı olan zeminde yaklaşımımız kabul gördü.

Burada da toplumsal bir duyarlılık oluşması fevkalade önemli. Hiçbir şekilde bu konuda taviz veremeyiz. İnsanlık adına utanç duyacağımız bir duruma hoş görünün, toleransın asla izahı olamaz.

Ancak, meseleyi suçun, fiilin şahsiliği prensibinden ayırarak tartışmak da bir başka ahlaksızlık kapısını aralar.

Keza önemli bir tehlikeli durum yaratır ki, o da şudur, dini yeterince bilmeyen kişi veya kesimlerde ön kabuller, yargılar oluşturur. Dine ve dini duyguları olan insanlara, din ile ilgili kurumsal yapılara düşmanlıklar, nefret iklimi yaratır veya tersinden dini bilmeyen ama dini hassasiyetleri olan kişilerde bu neviden iğrençliklere bir “meşruiyet” alanı tayin eder.

Nitekim tartışmalarda bazı aşırılıkçı yaklaşımları görmekteyiz ki, olayı bir din karşıtlığına doğru götürüyorlar.

Olayın taraflarının dini bir yapılanmanın içinde olmaları, kendilerini dindar olarak tanımlamaları veya öyle görünmeleri, olaya dini bir zaviye içinde açıklama getirmeleri veya öyle yaklaşmaları bu türden veya başka türlü bir iğrençliğin dinin kabul edebileceği bir durum olduğu anlamını taşımaz.

Bu somut olayı tartışacaksak bile yapmamız gereken olabildiğince fiilin tekilliği, suçun şahsiliği üzerinden gitmemizdir. Dinle, inançlarla ilişkilendirmek tehlikeli bir sürece bizi götürür.

Kaldı ki, yargılama süreci devam ediyor. Yargılama sürecine kamu adına müdahil olan pek çok kurum bulunuyor. Yargı kararını beklemek, hassasiyetlerimizin korunması bakımından daha yararlı sonuçlar verecektir. Bu tartışmalar üzerinden aziz dinimizi töhmet altında bırakmayalım, birbirimize muhabbetimizi yitirmeyelim.

Yargılama sonucunda inanıyorum ki, doğru ortaya çıkacak ve suça konu durumlar karşılıksız kalmayacaktır. Hukuk hepimize her daim lazımdır. Hukukun üstünlüğüne inancımızı hayatımıza yansıtmalıyız.

Diğer Yazıları