Manifest isimli bir grup kızın sınırları zorlayan konseri sonrası toplumda bilhassa şarkıcıların vücut uzuvlarını cinsel bir nesne olarak topluma alenen sunması tartışmalara neden oldu. Aslında konu kısır bir tartışmayla ele alındı. Bir kesim bunu siyasi özgürlüklerle açıklarken öteki kesim dini ve ahlaki açıdan ele aldı.
Oysa bu mesele psikolojinin alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Amerikan Psikiyatri Derneği’ne göre yoğun cinsel dürtüler ve cinsel organlarını diğer insanlara gösterme sapkın bir davranıştır. Bu davranış cinsel ve cinsiyet kimliği bozukluğu olarak değerlendirilir.
Bu davranışın simgeleştirilerek hayatın bir parçasına dönüştürülmesine cinsel işlev bozuklukları, cinsel sapmalar veya cinsel kimlik bozuklukları neden olmaktadır. Konu her ne kadar siyasal ve ahlak çerçevesinde tartışılsa da esasen ruh biliminin, yani psikolojinin konusudur.
Elbette bu mental bozukluk bir günde meydana gelmedi. Televole, Biri Bizi Gözetliyor, Survivor, Ütopya, O Ses Türkiye, Yetenek Sizsiniz, Bu Tarz Benim, Bugün Ne Giysem Yemekteyiz, Evim Şahane, Gelinevi, Kısmetse Olur, Gelinim Olur musun?, Ana Ocağı… gibi teşhirciliği kurumsallaştıran ve mantığa oturtan saldırıların kenarında büyüyen çocuklar sistemi zorlamaları gayet normal karşılanmalıdır.
Teşhir neden yapılır?
Teşhir denilince akla yalnızca beden geliyor. Oysa kamuoyuna malını teşhir etme, yediğin yemeği teşhir etme gibi farklı teşhir usulleri de bulunur.
Bunların çoğunun arkasında toplumu etkileyecek mekanizmalar bulunmaması nedeniyle yalnızca görgü kuralları çerçevesinde ele alınır ve değerlendirilir.
Peki, mahrem olanın kamuoyuna sunulmasının altında yatan motivasyon nedir? Sorusuna birçok farklı cevap olmakla beraber, aslında teşhir her şeyden önce bir yardım çığlığıdır. Kişinin içinde yaşadığı komplekslere karşı geliştirdiği bir tür savunma mekanizmasıdır.
Bu kompleksler; kimlik, şöhret veya beden olabilir.
Meseleye ahlak çerçevesinden baktığımızda mahrem olarak tanımlanan bölgelerin öne çıkartılacak şekilde topluma dayatılmasının iki nedeni bulunuyor; öncelikle gösteri nesnesiyle donatılmış benliğin ya da sosyal var oluşunun sergilenmesidir. İkincisi ise bir ahlak problemi olarak teşhiri yapan kişinin içinde yaşadığı ahlakın kendisine düşman olmasıdır.
Binlerce yıllık ahlak, iktidarla mücadele alanına dönüştürülüyor
2025 Aile yılı ilan edildi.
Elbette bunda en temel motivasyon nüfus artış eğrisinde görülen korkunç tablodur.
Aile yalnızca sayısal bir istatistik değildir. Onu oluşturan bireylerle bir bütündür; fakat sanal kumar, çeteler, boşanmalar, ekonomik zorluklar, uyuşturucu gibi sayısız tehdit aile için korkunç senaryolar olarak karşımızda.
Kerimcan Durmaz’lar, Murat Övünç’ler veya Polat’lar gibi fenomenlerin rol aldığı riya senaryoları toplumu oyalarken bilhassa gençlik üzerine farklı senaryolar yazılmaktadır.
Tüm bu gelişmelerde hedef sürekli aileydi.
İktidara duyulan hasımlık tüm kutsallara düşmanlaşmış bir zihniyetin yetişmesine neden oluyordu. Öyle ki “aile”nin yok edilmesi ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a darbe vurulması aynı düzleme indirgenmiş durumda. İnsan böyle bir kötülük karşısında aciz kalmaktan ve dehşete düşmekten kendisini alamıyor.
Gülşen, Hadise gibi muhalif sanatçıların teşhirciliğinin arkasındaki kin de bundan kaynaklanıyordu. Hükümete ve Cumhurbaşkanına duydukları öfkenin intikamını gençlerden ve aileden almayı bir çeşit hesaplaşma olarak görüyorlar. Nihayet Gülşen isimli karakter bunu sahnede alenen İmam Hatipler üzerinden dile getirecekti. Sonrasında özür dilese de cerahati ortaya saçmıştı.
Manifest isimli grupta bulunan kız çocuklarının çoğu 2000 yılı ve sonrasında doğan meseleye ideolojik, siyasi ya da ahlaki çerçeveden değil de şöhret olma zaviyesinden bakan yeni nesilden gençler oluşturuyor.
Muhtemelen çoğu meseleye sevdikleri uğraşlar olan dans, müzik ve şarkı söyleme zaviyesinden bakıyor ve neye alet edildiklerini bilmiyorlar. Bilseler de kabullenecek profilde olduklarını söylemek zor. Grup üyeleri Bilgi Üniversitesi ve Doğuş Üniversitesi gibi özel eğitim kurumlarında okumuş, çoğu Türk toplumunun sosyolojik ve siyasal gerçekliklerinden kopuk profillere sahip.
Günün sonunda yoğun bombardıman altında bulunan Aile kurumuna yönelik 4-5 çocuk sinirleri zorlayan bir pazarlamanın sonucunda alet edilerek kullanılıyor. Yılın en iyi çıkış yapan grubu, en harika şarkısı gibi “Ajans” manipülasyonu olan etiketlerle grup gerçeklikten kopuk şekilde şişirilirken onlardan beklenti son derece açık.
Sahnede olabilecek en uç teşhiri sergileyin ve sosyal medya hesaplarınızdan bunları öne çıkarın!
Gerisi ajansın halledeceği konuydu.
Merhum Mehmet Akif, bu ve benzeri saldırıları yıllar evvel şu sözlerle ikaz ediyordu;
Biz ki her mevcûdu yıktık gāyesiz bir fikr ile,
Yıkmadık bir şey bıraktık, sâde bir şey: Âile.
Hangi bir bünyânı mahvettik de ıslāh eyledik?
İşte vîran memleket! Her yer delik, her yer deşik!
Bunların tâmîri kābil olsa ciddiyyet, sebât,
Lâkin, Allâh etmesin, bir düşse şâyet âilât.
En kavî kollarla hattâ kalkamaz, imkânı yok!
Kim ki; «Kalkar» der, onun hayvan kadar iz‘ânı yok!
“Âilî bir inkılâb olsun!” diyen me’yûs olur,
Başka hiçbir şey kazanmaz, sâde bir deyyûs olur!
Çünkü çıplak inkılâbâtın rezâlettir sonu,
Ey denî kundakçılar! Biz sizde çok gördük onu!
Velhasıl Bedenin teşhir edilmesi özgürlük değil; psikolojinin açıkladığı bir sapma. Medya ve ajanslar gençleri şöhret için buna zorluyor. Aile kurumunun hedef alınması tesadüf değil! Meseleye öfke ile değil, akılla yaklaşıp planı kuranların tuzağına düşmeden bir dil geliştirmek gerekiyor.