İsrail ordusunun pis işlerini yapan Zenci Yahudiler ve Hintliler kim?
İsrail ordusu insanlık tarihinin en rezil savaşını verirken işlediği katliamlar asırlarca unutulmayacak boyutlara ulaştı.
Hiçbir siyasi mobbing, film stüdyosu yahut reklam ajansı bu günahların üstünü örtemeyecek ve faillerini unutturmayacak. Elbette bu katliamların suç ortakları da ilelebet hatırlanacaktır. İsrail’i destekleyen ABD ve Almanya hükümetlerinin de elleri son derece kanlı.
Bir de bu katliamda doğrudan yer alan ve savaşın en pis vazifelerinin verildiği Falaşa Zenci Yahudileri ve Hint askerleri var. Bu dosyamızda bunlar kimdir, İsrail ordusunda ne işleri var ve amaçları nedir sorularının cevabına yakından bakacağız.
Ön cephede mayın katarı gibi kullanılan Falaşalar
İsrail için insan nüfusu bu denli değerliyken cephenin önünde ve en tehlikeli noktalara göndermekten çekinmediği bir grup var: Falaşalı Yahudiler!
Daha önce İsrail kan bankasında toplanan kanları çöpe atılmalarıyla gündeme gelmişlerdi. İsrailliler, bu durumu “Afrika’dan gelen Falaşalı Yahudilerin kanlarında çeşitli virüsler olabilir.” şeklinde geçiştirmişti; ama bunun arkasında “Apartheid” tarzı bir gerekçe olduğunu tüm dünya biliyordu.
“Falaşa” kelimesi Yahudilik mensuplarının kadim mukadderatı olan “sürgün” anlamına geliyor.
Etiyopyalı Yahudiler ise kendilerini “Beta Yahudileri” yani “Ev sahibi Yahudiler” olarak tanımlamayı tercih ediyor.
Faleşalılar, kendilerini Hz. Süleyman’ın ilk ve gerçek evlatları olarak tanımlıyor ve hatta bazıları Yahudiliği kendileriyle başlatıyorlar.
İsrail Siyonist’i çoğu beyaz ise onların aslında Yahudi olmadığını ve Hıristiyanlıkla eski bir Afrika Pagan dinini harmanlayan bir çeşit dinsizlik olarak görüyor. Yine de Falaşalar güçlü fizikleri ve çaresiz vaziyetleri sebebiyle İsrail’in aradığı “vazgeçilebilir insan gücü” açısından son derece kıymetli bir yere sahip.
İsrailli Yahudiler onlara meşruiyet kazandırmak için Mısır’a götürülen kölelerden türediklerini yahut Afrika’daki Aksum Krallığına satılan Yahudi kölelerden meydana geldiklerini savunmaktadır. Yine de bu konuda hiçbir arkeolojik kanıt olmaması İsrailliler arasında ciddi soru işaretlerine neden olmaktadır.
Etiyopyalı Yahudiler ise Yahudi mitolojisinde Hz. Süleyman ile bir gecelik ilişki yaşayan Kraliçe Makeda’dan (Seba) dünyaya gelen bir soy olduklarını ve tarih boyunca Afrika’da saflıklarını korudukları görüşündedirler.
Faleşalı Yahudiler, Etiyopya’da M.S. 546 yılında Aretas isimli bir lider ile bölgede güçlü bir hale gelmeyi başarır; ama Hıristiyanlara karşı giriştikleri katliamlar sonrası Hıristiyan alemi ayağa kalkar ve Roma İmparatorluğu bölgeye bir ordu göndererek bu katliamların önüne geçer.
Hıristiyan ordusu Etiyopya’ya girdikten sonra bu kez Faleşalılar için zor günle başlar; çünkü gücü eline geçiren Hıristiyanlar ciddi bir asimilasyon süreci başlatır. Bu olay sonrası Faleşalılar, evlerini terk ederek dağlara çekilir. Bazı kaynaklar Faleşa (Sürgün) isminin de bu hadiseden sonra verildiğini söylemektedir.
Etiyopya’da Aksum Krallığı kurulduğunda dağlara çekilen Faleşalılar, bu kez merkezi sisteme baş kaldırır ve bu krallığı yıkmayı başarır. Faleşalıların bu isyan hareketini ise Yodit isimli zenci bir Yahudi kadın yönetir.
Yodit’in ölümüyle, 912 yılında, Faleşalı Yahudilerin Etiyopya’da bir daha esamisi okunmaz. Müslümanlar 17. Yüzyılda bölgeye hâkim olmaya başlayınca Faleşalılar eski düşmanları Hıristiyanlarla ittifak yaparlar; ama bu ittifaktan da istediklerini alamayınca siyasi işlerden tamamen ellerini eteklerini çekerek kabuklarına kapanırlar.
Hem İslam âlemi hem de Batı dünyası Faleşalı Yahudileri neredeyse üç asır boyunca tamamen unutacaktı.
Ne zaman Yahudi kabul edildiler?
1867 yılında Azriel Hildesheimer isimli Yahudi, tesadüf eseri Etiyopya’da Faleşalıları tekrar keşfetti. 19. yüzyılın sonu Yahudilerin yurt arayışlarının arttığı ve dünya sermayesinde önemli konumlara gelmeye başladığı tarih dilimiydi. Faleşalıların keşfi özellikle Avrupa’daki Yahudi cemaatlerin ilgisini çekti ve konuyu araştırmaya başladılar. “Alliance İsraelite Universelle” yaptığı araştırmalar sonucu onların gerçekten Yahudi olduklarını söyleyecekti. Bu haber Yahudiler arasında heyecan yaratsa da konuya yeterli ilgi göstermediler.
Faleşalılar bir 40 yıllık daha unutulma dönemine terk edildi.
1904 yılına gelindiğinde ise Jacques Faitlovitch isimli Yahudi, iki Faleşalı Yahudi çocuğu eğitim alması için Avrupa’ya geitrecekti. Avrupalı Siyonistler ve Faleşalı Yahudiler bu olayla ilk kez yüz yüze gelmişlerdi.
Nedeni tam olarak bilinmese de dünyanın her yerinde birbirine sahip çıkan Yahudiler, Faleşalıları benimsemekte güçlük çekiyordu. Dönem dönem bölgede okullar açsalar da asla aralarına hele cemaatlerine yaklaştırmamayı tercih ediyorlardı.
Bu durum İsrail Devleti kurulduktan sonra da sürdü, ta ki 1970 yılına kadar.
İsrail Devleti, Faleşa Yahudilerinin gerçekten de Yahudi olduklarını ve İsrail’e gelebileceklerini ancak 1970 yılında kabul etti.
Şüphesiz ki bundaki en önemli faktör “1967 Savaşı” sonrası İsrail topraklarının neredeyse iki kat büyümesi ve ciddi oranda insan gücüne duyulan ihtiyacın artmasıydı. Etiyopya gibi kıtlıktan kırılan bir ülkeden akın akın İsrail’e gelen Faleşalılar en kötü işlerde çalıştırıldı ve orduda cepheye ilk sürülen birlikler oldu.
İsrail, yalnızca gönüllü göçlerle de yetinmeyecekti. “Musa Operasyonu” ve “Kraliçe Sebe Operasyonu” adını verdikleri askeri unsurlu tahliye harekatlarıyla Sudan’dan yaklaşık 15.000 Faleşalı Yahudiyi İsrail’e getirecekti. 1990’lı yıllarda da bu operasyonlar sürdürülür ve bu kez Etiyopya’dan 30.000 Faleşalı Yahudi tahliye edilerek İsrail’e getirilecekti.
2000’li yılların başına geldiğimizde İsrail’deki Faleşalı Yahudi nüfusu neredeyse 100.000 civarındaydı.
Bu rakamın hemen hemen yarısı İsrail’de doğan çocuklardı.
Faleşalı Yahudiler, İsrail’de çoğunlukla ve beklenildiği gibi, tarım işlerinde yahut ağır sanayi sektöründe çalıştırıldı.
Dini entegrasyon konusunda İsrail ciddi bir problem yaşamadı; ama beyaz Yahudiler toplumsal ve hukuki konularda Faleşalıları kabullenmekte ciddi zorluklar yaşadılar ve bu durum günden güne sayısız toplumsal krizi beraberinde getirmeye devam etti/ediyor.
Etiyopya asıllı 19 yaşındaki Solomon Tekah’ın İsrail polisi tarafından katledilmesinden sonra Faleşalı Yahudiler İsrail’deki “Apartheid” uygulamalarına daha fazla dayanamayarak sokağa döküldüler.
İsrail polisinin göstericilere müdahalesi beklenildiği üzere son derece barbarcaydı.
Aslında çoğu beyaz Yahudi, Felaşalıların aslında Hıristiyan olduklarını ve kendi dinleri ile hiçbir ilgilerinin bulunmadığını düşünüyor. İsrail Kan Bankası’nın bugün dahi Faleşalıların kanını çöpe attığı dikkate alındığında Gazze’deki mazlumların üzerine neden ön birliklerde Faleşalı Yahudilerin gönderildiği sorusu cevabını kolaylıkla bulmaktadır.
Gazze’deki savaş şimdilik İsrail’deki siyasi olduğu kadar toplumsal krizlerin de patlamasının önüne geçiyor.
Hint askerler Gazze’de ne arıyor?
Hint kökenli İsrail askerlerinin durumu Faleşalardan farklıdır. Bnei Menaşe isimli kabile üyeleri İsrail’e çoğunlukla gizlice getirilip yerleştirilmiştir.
Tuhaf bir şekilde Hindistan’dan getirilen Hindu Yahudiler en önemli şehirlere ve kıymetli vazifelere gelecek şekilde yetiştirilmişlerdi.
İsrail, daha önce Hindistan ordusuyla beraber Pakistan’ın nükleer silahlarını yok etmek için teşebbüs ettiği gizli operasyonlarda da Bnei Menaşeleri kullandığını artık hepimiz biliyoruz.
Bnei Menaşeler, Asurların sürgün ettikleri 10 kayıp Yahudi topluluğundan biri olması hasebiyle İsrail’de radikal Siyonistlerce el üstünde tutulmaktadır.
Samimi Yahudiler ise Bnei Menaşelerin Hz. İbrahim’in ya da Hz. Musa’nın öğretileri ile alakası olmayan kişiler olduğunu İsrail’in bu sapkın tutumunun siyasi çıkarları ile alakalı olduğunu iddia etmektedir. Buna göre İsrail hükümeti, İslam Âleminin en büyük hasımlarından birisi olarak gördüğü ve konumlandırdığı Hindistan’ı elde tutmak için bu efsaneyi sömürmektedir.
Velhasıl Faleşalar ve Bnei Menaşe’ler ya da isimleri ne olursa olsun bahsi geçen katillerin bu kıyamet senaryosundaki rolünü ve yerini insanlık asla unutmayacaktır.