Şeyh Ahmed Yasin: Bırakın savaşçı onuruyla ölelim

Filistin’in onurlu sesi, İslami Direniş Hareketi (HAMAS)’ın kurucusu ve cesur lideri; Şeyh Ahmed Yasin. Şehit edilmesinin üzerinden 13 yıl geçti.

Ahmed Yasin, Filistin’in Askalan Şehri el-Cevra köyünde 1937 yılında dünyaya gelir. Üç yaşında babasını kaybeder. Annesi ve kardeşleri ile 1948 Yahudi işgalinin ardından ailesi ile birlikte Gazze’ye göç eder. İlköğrenimi bitirdiği yıl bir spor faaliyeti sırasında kafasının üstüne düşer ve boyun kemiğini kırar.

Ahmed Yasin’i görmeye alışık olduğumuz felçli durumu bu kazanın eseridir. Çevresinde zeki ve kültürlü biri olarak tanınan Ahmed Yasin, okulunun yanı sıra iyi bir eğitim ile kendisini sürekli geliştirir. Eğitiminin ardından bir dönem öğretmen olarak görev yapar.

DAVASINA İNANAN BİR NEFER

Filistin’in tamamının İsrail’in eline geçmesinin ardından 1967 yılında Ahmed Yasin Filistinliler arasında ismini duyurur. Filistinlilerin örgütlenmesinde ön saflarda yer alır. Özellikle Gazze’de İslam Merkezi’ni kurmasının ardından hem Filistin de hem de İsrail’de iyice tanınır.

İsrail Yönetimi böyle bir oluşumdan ve Filistinlilerin bir liderin etrafında toplanmasından rahatsız olurlar, sık sık polis merkezine sorgulanmaya götürülür. Zamanla sorgulamalar ve baskılar artar ta ki 1984 yılına kadar.

Şeyh Ahmed Yasin: Bırakın savaşçı onuruyla ölelim

Ahmed Yasin ve arkadaşları yürütülen bir soruşturma kapsamında tutuklanırlar. Tutuklandığı sırada İsrailli bir komiserler aralarında şöyle bir diyalog geçer:

Komiser: Şeyh Ahmed! Peygamberinizin Hayber'de atalarımıza karşı zafer elde ettiği gibi sizin de bize karşı zafer elde edeceğinizi ileri sürmüyor musunuz? Hadi öyleyse yanında ne varsa ortaya dök ve bizimle savaşmak için silahını çıkar.

Ahmed Yasin: Hayber çok uzak değildir. Günü geldiğinde bizim size ne yapacağımızı görürsünüz.

Komiser: Ne demek istiyorsunuz?

Ahmed Yasin: Demek istiyorum ki, sizin gerçek savaşınız İslam'la ve Muhammed'in askerleriyle olacaktır.

Ahmed Yasin, İsrail Devletini yıkarak yerine İslami bir devlet kurmak için çalıştığı gerekçesiyle 13 yıl hapse mahkum edilir.

Şeyh Ahmed Yasin: Bırakın savaşçı onuruyla ölelim - Resim : 2

İLK MAHKUMİYET, İLK TAŞ, İLK İNTİFADA

İlk mahkumiyetidir Ahmed Yasin’in ve on bir ay sürer. Gerçekleştirilen bir esir değişiminde serbest kalır. Fakat mahkumiyet bir son değil yeni bir doğumun başlangıcı olur. Takvim yaprakları 8 Aralık 1987’yi gösterdiğinde intifada başlar. İntifadayı bir kişi veya grup başlatmaz, İsrail’e karşı toplu bir mücadeledir. HAMAS, Filistin Kurtuluş Örgütü ve El Fetih ile birlikte mücadelede yerini alır.

Dünyanın bir kez daha sessiz kaldığı bir tiyatro izlenmeye başlanır. İsrail bütün gücüyle saldırmakta, Filistin olanca çaresizliği içinde direnmektedir. Ve bir kez daha zalimlerin planları suya düşer, Allah plan yapanların en hayırlısıdır, Ahmed Yasin ve arkadaşlarının inancı tamdır.

İsrail yönetimi, 18 Mayıs 1989 tarihinde Şeyh Ahmed Yasin'i yeniden tutuklar. Onunla birlikte HAMAS mensubu pek çok kimseyi de tutuklanır. Bu tutuklamalarda amaç, intifadayı durdurmaktır. Ancak İsrail Yönetimi umduğunu bulamaz.

Şeyh Ahmed Yasin: Bırakın savaşçı onuruyla ölelim - Resim : 3

MAHKEMEDE DE OLSA ONURLU BİR DURUŞ

Ahmed Yasin 3 Ocak 1990 tarihinde nihayet mahkeme önüne çıkarılır ve 15 ayrı suçlamadan yargılanır. Ahmed Yasin'in mahkeme salonu ve hakimleri titretir: "Bu mahkeme kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü bu mahkeme işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayri meşru ve kanundışıdır."

İlk duruşmadan sonra yargıç yeniden duruşmayı belirsiz bir tarihe kadar erteler. HAMAS, Ahmed Yasin'in yargılanmasını protesto için genel grev ilan eder. Mahkeme verdiği hükmü ancak 16 Ekim 1991 tarihinde açıklar.

ÖMÜR BOYU HAPİS

İsrail Askeri Mahkemesi HAMAS'ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin'i ömür boyu hapis cezasına çarptırır. Mahkeme Ahmed Yasin'e ayrıca, öldürme emirleri verdiği ve İsrail'i yıkarak yerine İslami bir devlet kurmayı amaçlayan kanun dışı (!) örgüt kurduğu iddiasıyla on beş yıl da hapis cezası verir.

İsrail Yönetimi’nin esas amacı Ahmed Yasin’i hapsetmek değil, Onunla pazarlık masasına oturabilmektir. Hatta İsrail Yönetimi Ahmed Yasin’i serbest bırakmaya da hazırdır, tek bir şartları vardır: İsrail'i tanıdığını ve imzalanan özerklik anlaşmalarına olumlu baktığını açıklaması.

Mahkemede yargıçla aralarında şöyle bir konuşma geçer:

Yargıç: Sen İsrail devletini yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmak için çalışan İslami bir askeri örgütün başkanlığını yapmakla suçlanıyorsun.

Ahmed Yasin: Onların üzerlerindeki zulmün kaldırılması için kendilerine yardımcı olmam benim vatanıma ve halkıma karşı bir görevimdir.

Yargıç: Sen aynı zamanda kanundışı yollarla silah temin etmekle ve İsrail'e karşı kullanılması durumunda büyük bir felakete sebep olabilecek kadar silah biriktirmekle suçlanıyorsun.

Ahmed Yasin: Her gün bizi öldürmek isteyene, vatanımızı ve kutsal varlıklarımızı işgal edene karşı canlarımızı ve kardeşlerimizi savunmak bizim hakkımızdır.

Bu olaydan sonra, İsrailli yargıca gazeteciler Ahmed Yasin'in felçli ve oturak biri olduğunu hatırlattıklarında yargıç şöyle der: "O felçli ve oturak bir adam ama onun felçli ve oturak olmayan aklı ve dili var. Aynı zamanda bir örgüt adamı ve lider konumunda. Etkinlik sahibi biri. İsrail açısından ona güvenilemez."

Şeyh Ahmed Yasin: Bırakın savaşçı onuruyla ölelim - Resim : 4

ÖZGÜRLÜK VE AKSA İNTİFADASI

Ahmed Yasin sekiz buçuk yıla yakın bir süre zindanda kaldıktan sonra 30 Eylül 1997 Salı akşamı serbest bırakılarak tedavi edilmek üzere Ürdün'ün başkenti Amman'a getirildi.

Ancak bu serbest bırakma olayıyla ilgili iki önemli iddia ortaya atıldı. Bunlardan biri, Ahmed Yasin'in serbest bırakılmayıp Ürdün'e sürgün edildiği, diğeri ise 25 Eylül 1997 Perşembe günü sabahı Ürdün'ün başkenti Amman'da HAMAS Siyasi Birimi başkanı Halid Meş'al'e karşı suikast girişiminde bulunan Kanada uyruklu iki Mossad Ajanına karşılık serbest bırakıldığı iddiasıydı.

Şeyh Ahmed Yasin, Gazze'ye dönmesinden sonra da mücadelesine devam etti. Bu sebeple 29 Eylül 2000'de başlayan Aksa İntifadasının da manevi lideri olarak biliniyordu. İsrail Yönetimi tarafından da sürekli takip edilen ve bu takip sebebiyle daha önce de bir çok suikast girişimine hedef olmuş ama saldırılardan sağ kurtulmuştur.

Şeyh Ahmed Yasin: Bırakın savaşçı onuruyla ölelim - Resim : 5

BİR DİRENİŞ SEMBOLÜ: ŞEYH AHMED YASİN

Ahmed Yasin, sağlık durumunun kötüleşmesine, maruz kaldığı kötü uygulamalara ve bedensel engeline, zindanda çektiği sıkıntılara rağmen İsrail’e karşı hiçbir taviz vermedi.

Onun şu sözü davası ve inancı konusunda ne kadar kararlı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır: "Benim için hapiste 100 yıl kalmak karşılığında birtakım tavizler vererek çıkmaktan daha iyidir. Bana dışarı çıktığımda karpuz yemememi şart koşsanız bile yine kabul etmem. Çünkü ben işgal rejimini muhatap kabul etmiyorum ki onun şartını kabul edeyim" cevabı Ahmed Yasin’i Filistin’de sembol haline getirir.

Ahmed Yasin’in hayatının özü: İbadet, Hicret, Cihad ve Şehadet’tir. Mücadelesine dört elle sarılan bu cengaver adam, engelleri hiçe sayarak hedefine ilerler. Şeyh sıfatının ‘hoca’ anlamında kullanıldığı toplumuna ibretlik dersler bırakır. Sadece kendi toplumuna değil ümmetini şikayet ettiği mektubunda dahi öğreticidir.

Şeyh Ahmed Yasin: Bırakın savaşçı onuruyla ölelim - Resim : 6

BIRAKIN SAVAŞÇI ONURUYLA ÖLELİM

Ahmet Yasin, ölmeden bir yıl önce dünya Müslümanlarının Gazze'de ve Filistin'de yaşananlara karşı sessiz kalmasından sitemkar olmuştu. Ahmed Yasin, yazdığı mektupla "ümmeti Allah'a şikayet" ediyordu. İşte o mektup:

"Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!

Allah'ım!

Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!

Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!

Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!

Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim!

Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!

Siz ey Müslümanlar!

Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler! Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak? Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak!

Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış!

Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye; "Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve Mü'min kullarına yardım et!" diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?

Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak: "Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!"

Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek!

Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!

Şeyh Ahmed Yasin: Bırakın savaşçı onuruyla ölelim - Resim : 7

Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin!

Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!

Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!

Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin!

Temennimiz, Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır!

Umarız bizim aleyhimize olmazsınız!

Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!

Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!

Allah'ım!

Sana şikâyette bulunuyorum... Sana şikâyette bulunuyorum...

Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum.

Sen mustazafların Rabbisin...

Sen bizim Rabbimizsin...

Bizi kime bırakıyorsun?

Bize cehennem olacak uzaklara mı?

Veya düşmana mı?

Allah'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına..

Sana şikâyette bulunuyorum!

Sana şikâyette bulunuyorum!

Gücümüz dağıldı...

Birliğimiz bozuldu...

Yollarımız ayrıldı...

Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikâyet ediyoruz..."

Şeyh Ahmed Yasin: Bırakın savaşçı onuruyla ölelim - Resim : 8

ÖLÜMSÜZLÜĞE AÇILAN KAPI

Şeyh Ahmed Yasin’in dünya hayatı 22 Mart 2004 sabahı gerçekleştirilen bir insanlık dışı hava saldırı sonucunda şehadetle son buldu. Şeyh Ahmed Yasin’in Oğlu Abdulhamid o geceyi şöyle anlatıyor:

“İsrail tarafından üzerinde sürekli bir tehdit vardı. Son üç yılda ciddi bir şekilde aranıyordu. Şehadetinden önce son iki yıl evde yatmazdı.

O gece casus uçaklar çok yoğundu, sesleri duyuluyordu. Evden çıkmadan beş dakika önce gelini ‘Çok uçak var gitmeyin’ demişti. Cevaben, “sen niye korkuyorsun, ben korkmuyorum ki, yoksa benim şehit olmamı istemiyor musun?” diye sormuştu.

Yatsı namazı vaktiydi. Uçakların yoğunluğundan camiden çıkmamaya karar verdik ve O da camide dinleniyor, çocuklarla sohbet ediyordu. Ara ara dinlenerek sabaha kadar ibadetle meşgul olmuştu. Sabah namazını kıldıktan sonra camiden çıktı. Evle caminin arasında yolun ortasında helikopterlerden fırlatılan füzelerle şehit edildi.”

Şeyh Ahmed Yasin: Bırakın savaşçı onuruyla ölelim - Resim : 9

MÜSLÜMANLARA MESAJI

Kendisi ile yapılan bir röportajda sorulan “Dünya Müslümanlarına bir mesajınız var mı?” sorusunu şöyle cevaplıyordu:

“Benim bütün Müslüman gençlere nasihatim en başta İslam ahlakıyla ahlaklanmalarıdır. Doğruluk, güvenilirlik, ahde vefa, sevgi, kararlılık, çalışma ve üründe ihlas, Müslümanlarla yardımlaşmak ve onların dertleriyle dertlenmek de İslam ahlakının gereklerindendir.

Allah yolunda cihad ve Allah’ü Teala'nın kelamının en yüce olması için başkalarıyla yardımlaşmak da İslam ahlakının gereklerinden biridir. Müslümanlara da ilme önem vermelerini tavsiye ediyorum. İlim gelecekte bizim düşmanımıza karşı zafer elde etmekte kullanacağımız silahımız olacak. Cehaletle zafer elde edemeyiz. Dini, dünyayı ve ahireti kuşatacak bir ilimle ancak zafer elde edebiliriz.”

Yorumlar
Yorum yapmak için tıklayınız
GÜNÜN VİDEOSU

Hayber (Kheibar) füzesi İsrail'i vurdu, İran eli yükseltiyor! Görüntüler dünyayla paylaşıldı

İran, İsrail’e karşı başlattığı "True Promise‑III" operasyonu kapsamında Hayber (Kheibar) füzesi ilk kez kullandı. İran'dan dünyaya servis edilen videoda Farsça intikam yeminleri eşliğinde Hayber (Kheibar) füzesinin fırlatılma görüntülerini paylaştı.