Yargıtay Haberleri

Yargıtay, temel görevi adli yargı alanında temyiz incelemesi yapmak olan yüksek mahkemedir (Yargıtay Kanunu m.1). Bu nedenle, uygulamada Yargıtay’a “temyiz mahkemesi” de denilmektedir. Yargıtay, adli yargı hukuk uygulamasında birliği sağlamak üzere “hukuki derece” mahkemesi olarak görev yapan en yüksek mahkemedir. Yargıtay, ilk derece mahkemeleri veya bölge adliye mahkemeleri (istinaf mahkemeleri) gibi olay incelemesi yapamaz. Temyiz başvurusu üzerine başvuruya konu kararın hukuka uygun olup olmadığı noktasında bir “hukuki denetim” yapar.

Yargıtayın görevleri ve işleyişi 2797 sayılı Yargıtay Kanunu ile belirlenmiştir.

İlk derece mahkemelerinden verilen hükümler istinaf başvurusu üzerine bölge adliye mahkemesi tarafından istinaf incelemesine tabi tutulur. Bölge adliye mahkemelerinin ceza istinaf ve hukuk istinaf incelemesinden sonra, şartları varsa Yargıtay’a temyiz başvurusu yapılır.

İstinaf incelemesinden geçerek Yargıtay’ın temyiz incelemesine konu olan kararları veren ilk derece adliye mahkemeleri şunlardır:

İlk Derece Hukuk Mahkemeleri: Özel hukuk davalarına bakan mahkemeler esasen üçe ayrılır:

Asliye Hukuk Mahkemesi,
Sulh Hukuk mahkemesi,
Özel Mahkemeler (Asliye Ticaret Mahkemesi, Tüketici Mahkemesi, Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi, Aile Mahkemesi, Kadastro Mahkemesi, İş Mahkemesi vb. gibi).
Asliye hukuk mahkemesi ve sulh hukuk mahkemesi özel hukuk uyuşmazlıklarına bakmakla görevli temel iki mahkemedir. Genel mahkemelerden olan asliye hukuk mahkemesinin görevi asıl, sulh hukuk mahkemesinin görevi ise istisnadır. Özel bir kanun hükmü ile açıkça sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı bildirilmeyen bütün dava ve işler asliye hukuk mahkemesinde görülür. Kanunda belirli bir uyuşmazlık türü için açıkça özel bir mahkemenin görevli olduğu kabul edilmişse, uyuşmazlığı çözmeye görevli mahkeme kanunun belirlediği o özel görevli mahkemedir.

İlk Derece Ceza Mahkemeleri: Ceza yargılamaları, ağır ceza mahkemesi, asliye ceza mahkemesi, çocuk mahkemesi, çocuk ağır ceza mahkemesi, fikri ve sınai haklar ceza mahkemesi gibi mahkemelerde yapılmaktadır. Ancak, ceza yargılamalarının yapıldığı esas görevli mahkemeler asliye ceza ve ağır ceza mahkemeleridir. Bu iki mahkeme dışındaki diğer tüm ceza mahkemeleri özel kanunlarla kurulmuş özel mahkemelerdir.
Yargıtayın Görevleri Nelerdir?

Temyiz incelemesi yapmak, yani tüm hukuk ve ceza mahkemeleri tarafından verilen kararları son merci olarak inceleyip karara bağlamak Yargıtay’ın temel görevidir.

Kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümleri ilk ve son merci olarak inceleyip karara bağlamak,

Yargıtay Başkan ve üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve bunların kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak,

Özel kanunlarla Yargıtay’a verilen diğer işleri görmek.

Yargıtayın Yargısal İç Görev Yapısı Nasıldır?
Yargıtayın yargı görevine ilişkin iç yapılanması şu şekildedir:

Hukuk Daireleri: Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri tarafından özel hukuk uyuşmazlıklarına ilişkin verilen kararlara karşı temyiz merciidir. Yargıday’da 12 hukuk dairesi mevcuttur.

Ceza Daireleri: Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri tarafından ceza hukuku uyuşmazlıklarına ilişkin verilen kararlar aleyhine yapılan temyiz başvurularını incelmekle görevli dairelerdir.

Hukuk ve Ceza Genel Kurulları: Hukuk Genel Kurulu, tüm hukuk dairelerinin başkan ve üyelerinden oluşur. Ceza Genel Kurulu, tüm ceza dairelerinin başkan ve üyelerinden oluşur. Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri şunlardır (2797 Sayılı Yargıtay Kanunu m.16):

Yargıtay dairelerinin bozma kararlarına karşı mahkemelerce verilen direnme kararlarını inceleyerek karar vermek,
Aynı veya farklı yer bölge adliye mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar bakımından hukuk daireleri arasında veya ceza daireleri arasında uyuşmazlık bulunursa; Hukuk daireleri arasında veya ceza daireleri arasında içtihat uyuşmazlıkları bulunursa; Yargıtay dairelerinden biri; yerleşmiş içtihadından dönmek isterse, benzer olaylarda birbirine uymayan kararlar vermiş bulunursa; bunları içtihatların birleştirilmesi yoluyla kesin olarak karara bağlamak,
İlk derece mahkemesi olarak ilgili dairelerce verilen hükümlerin temyiz yoluyla incelemesini yapmak.
Yargıtay Büyük Genel Kurulu: Yargıtay Büyük Genel Kurulu; Birinci Başkan, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeler ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinden oluşur (2797 sayılı Kanun m.8). Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nun yargısal görevi, Hukuk Genel Kurulunun benzer olaylarda birbirine aykırı biçimde verdiği kararları ile Ceza Genel Kurulunun yine benzer olaylarda birbirine aykırı olarak verdiği kararları veya Hukuk Genel Kurulu ile Ceza Genel Kurulu; Hukuk Genel Kurulu ile bir hukuk dairesi; Hukuk Genel Kurulu ile bir ceza dairesi veya Ceza Genel Kurulu ile bir ceza dairesi; Ceza Genel Kurulu ile bir hukuk dairesi veya bir hukuk dairesi ile bir dairesi ceza arasındaki içtihat uyuşmazlıklarını gidermek ve içtihatları birleştirmektir (2797 Sayılı Yargıtay Kanunu m.16).

Başkanlar Kurulunun Görevleri: Başkanlar Kurulu, Birinci Başkan ile birinci başkanvekillerinden ve daire başkanlarından oluşur. Yargıtay Başkanlar Kurulunun görevi, Hukuk ve ceza daireleri arasında meydana gelen görev ve iş bölümü uyuşmazlıklarını kesin karara bağlamak, fiili veya hukuki imkansızlık sebebiyle bir dairenin görevine giren işe bakamaması halinde bir başka daireyi görevlendirmek, içtihadı birleştirme görüşmelerine ve kararlarının alınmasına ilişkin olarak ilke kararları almak, Birinci Başkanlık Kurulu, Yüksek Disiplin Kurulu ile Yönetim Kurulu kararlarına karşı yapılan itirazları kesin olarak karara bağlamaktır.

Tetkik Hakimlerinin Görevleri: Tetkik hakimleri kurul ve daire başkanlarının kendilerine verecekleri dosya ve evrakı, süresinde inceleyerek bir rapor düzenlerler. Kararlara ve yapılacak işlere ilişkin düşüncelerini rapora yazıp kurullara açıklamakla yetinirler.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı; Cumhuriyet Başsavcısı, Cumhuriyet Başsavcıvekili, Cumhuriyet Başsavcı Başyardımcısı ile Cumhuriyet Başsavcı yardımcılarından oluşur. Temel görevi ceza davalarına ve görevli olduğu diğer işlere ilişkin dairelere hitaben tebliğname düzenlemektir. Tebliğname, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz talebiyle ilgili görüşünü içerir.

Yargıtay’da İçtihadı Birleştirme Kararı Usulü
İçtihadların birleştirilmesini Birinci Başkan, doğrudan doğruya veya Yargıtay dairelerinin veya genel kurulların verdikleri karar sonucunda veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bizzat yazı ile başvurması halinde, ilgili kuruldan ister. Bu istemlerin gerekçeli olması zorunludur. Diğer merci veya kişilerin gerekçe göstererek yazılı başvurmaları halinde, içtihadı birleştirme yoluna gitmenin gerekip gerekmediğine Birinci Başkanlık Kurulu karar verir. Bu karar kesindir.

İçtihadı birleştirme kararlarının değiştirilmesi veya kaldırılmasının istenmesi de yukarıdaki usule bağlıdır. İçtihadı birleştirme görüşmeleri, alınmış olan ilke kararları çerçevesinde yürütülür ve kararları yazılır. İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar. İçtihadı birleştirme kararlarının niteliğini açıkça belirten özeti, kararın verilmesini izleyen en kısa zamanda Adalet Bakanlığına bildirilir. Adalet Bakanlığı bütün adliye mahkemelerine ve Cumhuriyet savcılıklarına bu kararları gecikmeksizin duyurur. İçtihadı Birleştirme Kurulları, genel kurulların veya dairelerin kararlarındaki gerekçe ve görüşlerle bağlı olmaksızın sorunu başka bir görüşle karara bağlayabilirler (Yargıtay Kanunu m.45).

Yargıtay’da Temyiz İncelemesi ve Duruşma
Özel Hukuk Davalarında Temyiz İncelemesi ve Duruşma: Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir. Yargıtay temyiz incelemesini dosya üzerinde yapar. Ancak, tüzel kişiliğin feshine veya genel kurul kararlarının iptaline, evlenmenin butlanına veya iptaline, boşanma veya ayrılığa, velayete, soybağına ve kısıtlamaya ilişkin davalarla miktar veya değeri altmışbin Türk Lirasını aşan alacak ve ayın davalarında taraflardan biri temyiz veya cevap dilekçesinde duruşma yapılmasını talep etmiş ise Yargıtayca bir gün belli edilerek taraflara usulen davetiye gönderilir. Yargıtay, tarafların talepleri ve yukarıdaki yasal şartlarla bağlı olmaksızın, bilgi almak üzere resen de duruşma yapılmasına karar verebilir. Duruşma günü belli edilen hâllerde Yargıtay, tarafları veya gelen tarafı dinledikten sonra, taraflardan hiçbiri gelmemiş ise dosya üzerinde inceleme yaparak kararını verir. Yargıtay, kararını daha sonra açıklamak istiyorsa, duruşma günü karar verilemeyen işlerin en geç bir ay içinde karara bağlanması zorunludur (HMK m.369).

Ceza Davalarında Temyiz İncelemesi ve Duruşma: Ceza davalarında da duruşmalı temyiz incelemesi yapılması mümkündür. On yıl veya daha fazla hapis cezasına ilişkin hükümlerde, Yargıtay, incelemelerini sanığın veya katılanın temyiz başvurusundaki istemi üzerine veya re’sen duruşma yoluyla yapar. Duruşma gününden sanığa, katılana, müdafi ve vekile haber verilir. Sanık, duruşmada hazır bulunabileceği gibi, kendisini bir müdafi ile de temsil ettirebilir. Sanık, tutuklu ise duruşmaya katılmak isteminde bulunamaz (CMK m.299).

Yargıtayın adres ve diğer iletişim bilgilerine sitesinden ulaşılabilir: Yargıtay Web Sitesi

Yargıtayın Görevine İlişkin Yargıtay Kararları
Yargıtayın Görevine İlişkin Yargıtay Kararları
İhaleden Sonra İmzalanan Sözleşmeye Dair Uyuşmazlıklara Adli Yargı Bakar
Kural olarak kamu kuruluşlarınca yapılan ihaleden sonra ancak sözleşme imzalanıncaya kadar çıkan uyuşmazlıkların çözüm yeri idari yargı, sözleşmenin imzalanmasından sonra adli yargı yeridir (Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 03.02.1997 gün ve 1997/4 Esas, 1997/3 Karar sayılı ilâmı).

Somut olayda, taraflar arasında 17.10.2006 tarihli 2006/96874 ihale nolu ve 30.09.2014 tarihli 2006/134301 ihale nolu hizmet alımına ilişkin sözleşmelerin imzalandığı, daha sonra da yine hizmet alımına ilişkin 30.09.2014 tarihli 2014/56906 ihale nolu ve 15.10.2014 tarihli 2014/87636 ihale nolu sözleşmelerin imzalandığı, uyuşmazlığın 2006 yılında imzalanan sözleşmelere ilişkin yüklenici hakedişlerinden kesilmesi gerekli cezaların kesilmediğinin Sayıştay raporu ile tespitinden sonra, belirlenen bu bedellerin 2014 yılında imzalanan sözleşmelere ilişkin düzenlenen hakediş bedellerinden kesilmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. O halde ortada, özel hukuk hükümlerine tâbi sözleşmelerin bulunduğu kabul edilerek davanın esasının incelenmesi gerekir. Önceki aşamalarda gerçekleşen işlemler idari nitelikte olsa bile, ortada, bir karşı tarafın katılımıyla oluşmuş ve özel hukuk alanında sonuçlar doğuran bir işlem; bir sözleşme varsa, artık bir idari işlemden sözedilemez (HGK-21.03.2001 gün ve 19/257-285 sayılı kararı). Bu durumda mahkemece işin esasına girilip, sözleşme hükümleri değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur (yargıtay 15. Hukuk Dairesi - Karar: 2017/5339.

Doktor Aleyhine Açılacak Davalar Adli Yargıda Açılmaldıır
Dava, tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, uyuşmazlığın çözüm yerinin idari yargı yeri olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, oğlunun trafik kazası geçirmesi sonucu tedaviye alındığını, davalının Hastanede beyin cerrahi uzmanı olduğunu, görevi olmasına rağmen gerekli tıbbi müdahaleyi yapmadığını bu sebeple sakat kalmasına katkıda bulunduğunu belirterek maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Davalı, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, kamu görevlilerinin görevlerini ifa ederken kasıtlı veya taksirli fiillerle kişilere verdikleri zararlar nedeni ile kendilerine rücu edilmek üzere açılan davaların idari yargı yerinde açılması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İdari yargı yerlerinde açılacak davalarda husumetin kimlere yöneltileceğine dair 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi gereğince, idari yargı yerlerinde ancak ilgili idari kuruluş dava edilebilir. Bu yasal düzenlemeye göre, gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri aleyhine idare mahkemelerinde dava açılamaz. Davacı, gerçek kişi olan doktorun eylemi sebebiyle zarara uğradığını ileri sürüp istekte bulunduğuna göre, davanın görüm ve çözüm yeri adli yargıdır. Açıklanan sebeplerle kararın bozulması gerekmiştir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/11849).

Tapu Sicilinin Yanlış Tutulması Nedeniyle Tazminat Davası Adli Yargının Görevidir
Tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden sıralı işlemler olup, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalar, hatalı tapu sicili oluşmasına sebebiyet verdiği için, kadastro tespitinde yapılan hatalar da, TMK’nın 1007. maddesi anlamında tapu sicili kavramı içindedir. Hatalı yapılan kadastro tespiti ile oluşan tapu kaydının daha sonra mahkeme kararıyla iptal edilmesi halinde, tapu malikinin bu nedenle doğan zararından TMK’nın 1007. maddesi anlamında Devlet sorumludur. Her ne kadar somut olayda henüz idare tarafından kesinleşmiş orman kadastro sınırları içinde kalan yer iddiasına dayalı olarak davacının maliki olduğu 1424 ve 1425 sayılı parsellere karşı açılmış bir tapu iptal ve tescil davası yok ise de, 1424 ve 1425 sayılı parsellerin tapu kaydının beyanlar hanesinde yer alan “Bu parselin bir kısmı kesinleşmiş orman tahdit sınırları içinde kalmaktadır” yönündeki şerh doğru ise yani parsellerin bir kısmı kesinleşmiş orman tahdidi içinde ise, tapu sicilinin bir kısmının yolsuz oluşturulduğu sonucu ortaya çıkar. Bu durumda idare tarafından tapu iptali ve tescil davasının açılmasını beklemeye gerek olmadan, tapu maliki tarafından da kesinleşmiş orman kadastro sınırları içinde kalan bölümlerin maliki olduğu parsellerden ifrazı ve bu bölümlerin mülkiyetini kaybetme nedeniyle doğacak zararın tazmini istemeye engel bir durum yoktur.

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, davacının isteği tapu iptali ve tescil ile 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesine dayalı tazminat isteği olduğuna ve davacı tarafından idari bir işlem veya eylemin iptaline yönelik açılmış bir dava bulunmadığına göre, davaya bakma görevi her iki istek yönünden de adli yargıya aittir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4-383 - 2009/517 sayılı kararı da, TMK’nın 1007. maddesi kapsamındaki davaların adli yargı yerinde görülmesi gerektiği yolundadır (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/7218).

Yargıtayın Yargı Yeri Belirleme Konusundaki Kararının Bağlayıcılığı
Dava, taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden kaynaklı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkindir. Konya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince, davadaki sözleşmenin 4077 Sayılı Kanun kapsamında kaldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. Konya 1. Tüketici Mahkemesince ise davacının daireleri yatırım amacıyla satın aldığı gerekçesiyle karşı görevsizlik kararı verilmiştir.

6100 Sayılı Kanun’un 23/2. maddesinde6100 Sayılı Kanun’un 23/2. maddesinde “Bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesi ile kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve veya yetkiye dair kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.” düzenlemesi mevcuttur.

Dosya kapsamından, dava hakkında, Konya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davaya bakma görevinin tüketici mahkemesine ait olduğu gerekçesi ile verilen görevsizlik kararının, davalı tarafından temyizi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesince usûl ve kanuna uygun hükmün onanmasına karar verildiğinden, tüketici mahkemesinin görevli olduğu özel dairenin kabulünde olup, bu kararın mahkemeleri bağlayıcı özelliği vardır. Bu durumda, davacının, davalıya karşı açtığı taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden kaynaklı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat istemli davada, onama doğrultusunda işlem yapılarak, davanın Konya 1. Tüketici Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/6135).

Kamu Görevlisinin Kişisel Kusuru Nedeniyle Açılan Dava Adli Yargıda Görülür
Bilindiği gibi, görev kusuru daha çok kamu görevlisinin görevinden ayrılamayan kişisel kusuru olarak kendini gösterir. Bu kişisel kusur, görev içinde ve dolayısıyla idarenin ajanına yüklediği ödev yetki ve araçlarla işlenmektedir. Kişisel kusurda ise? kamu görevlisinin eyleminde açıkça ve kolayca görevinden ayrılabilen tasarruf ve hatalar görülür. Bir başka deyişle, kişisel kusurda idare nam ve hesabına hareket eden bir kamu görevlisinin idareye atıf ve izafe olunacak yerde, doğrudan doğruya kendi şahsına isnat olunan ve kişisel sorumluluğunu intaç eden hukuka aykırı eylem ve işlemleri belirgindir ve burada kamu görevlisi zarar doğurucu eylemini kamusal görevin yerine getirilmesi saiki ile ancak salt kişisel kusuru ile işlemiştir. Gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda personelin kişisel eylem ve davranışları idari eylem ve işlem sayılmamış, kişisel kusura dayanan davaların inceleme yerinin adli yargı olduğu, hasmının da kişinin kendisi olduğu kabul edilmiştir.

Diğer yandan, Uyuşmazlık Mahkemesinin 05.03.1966 gün ve 65/64 E., 1966/1 karar sayılı kararı ve aynı görüşün devamı niteliğinde 1982 Anayasası döneminde verdiği 17.03.1986 gün ve 1985/20-1986/27 sayılı kararında “dikkatsizlik tedbirsizlik ve meslekte acemilik nedenlerle verilen zararlarda ancak şahsi kusurun söz konusu olacağı”, “ idarenin ajanı durumundaki kişilerin şahsi kusurları yönünden kendilerine açılan tazminat davalarının adli yargı yerinde görülmesi gerektiği” ilkesi benimsenmiştir (Hukuk Genel Kurulu’nun 26/09/2001 gün ve 2001/4-595 E., 2001/643 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir).

Sonuç olarak, Anayasa’nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Kanun’un 13/1. maddesi gereğince memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koşullara uygun olarak idare aleyhine açılabilir. İdare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesi, hizmet kusurundan kaynaklanmış, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlıdır. Kamu görevlisinin, özellikle haksız eylemlerde, Anayasa ve özel yasalardaki bu güvenceden yararlanma olanağı bulunmamaktadır.

Bu genel açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında Bandırma 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2009/196 E. 2009/611 K. sayılı ilamıyla sanık olan davalı doktor hakkında, davacı hemşire Ş.B.’e karşı cinsel saldırı suçunun işlendiğinin sabit olduğu gerekçesiyle 2 yıl hapis cezası verilmiş, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanıldığı için ceza yarı oranında artırılarak 3 yıl hapis cezasına yükseltilmiş, takdiri indirimle de sanığın 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Ayrıca, katılan Ş.B.’e karşı cinsel taciz suçunun işlendiğinin sabit olduğu gerekçesiyle 90 gün adli para cezası verilmiş, neticeten 6.080,00 TL olarak hesaplanan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş, karar itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir. Davacı, kendisine karşı cinsel saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek manevi tazminat isteminde bulunduğundan davacının istemini dayandırdığı bu maddi olgulardan, davalı doktorun göreviyle ilgili bir eylemine değil, salt kişisel kusuruna dayanıldığı anlaşılmaktadır.

Anayasanın 129/5. maddesiAnayasanın 129/5. maddesi gereğince memurların ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken meydana gelen zararlara ilişkin davaların idare aleyhine dava açılabilmesinin, eylemin hizmet kusurundan kaynaklanmış olması koşuluna bağlı bulunmasına? dava dilekçesinde sıralanan maddi olguların davalının salt kişisel kusuruna dayanıldığını göstermesi karşısında davanın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerekir. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 15.11.2000 gün ve 2000/4-1650 E. 2000/1690 K.? 26.09.2001 gün ve 2001/4-595 E. 2001/643 K. 29.03.2006 gün ve 2006/4-86 E. 2006/111 K. 17.10.2007 gün ve 2007/4-640 E. 2007/725 K.20/02/2008 gün ve 2008/4-156 E., 2008/140 K.11.11.2009 gün ve 2009/4-411 E., 2009/491 K. 18.11.2009 gün ve 2009/4-448 E., 2009/545 K. 30.10.2013 gün ve 2013/4-44-1512 E. K. 30.04.2014 gün ve 2013/4-1537 E., 2014/573 K. 21.05.2014 gün ve 2013/4-1601 E., 2014/681 K. sayılı ilamlarında da aynı ilke benimsenmiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı - Karar: 2015/1102).

Olumsuz Görev Uyuşmazlığını Çözmekle Görevli Yargıtay Dairesi
Olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi için yargı yerinin belirlenmesi görevi Yargıtay 5. Ceza Dairesine aittir. ( Yargıtay Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu’nun 27.12.2012 tarih, 2012/Bşk-41 esas ve 2012/41; 27.122013 tarih, 2013/Bşk-213 esas ve 2013/219 sayılı kararları İle Yargıtay Kanununun 6110 sayılı Kanunla değişik 14. maddesine dayanarak Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 24.01.2014 tarih ve 2014/1 sayılı hazırlanan iş bölümü )

Şeklindeki yasal düzenlemeler ile Yargıtay Büyük Genel Kurulunun kararına göre somut olay değerlendirildiğinde; şüpheli A. tarafından kullanıldığı belirtilen cep telefonu hattına ait iletişimin tespitine izin verilmesi talebi hakkında, Söke 2. Ağır Ceza Mahkemesiyle Kuşadası Sulh Ceza Mahkemesi arasında olumsuz görev uyuşmazlığının çıktığı ve öncelikle bu uyuşmazlığın merci tayini yoluyla Yargıtay 5. Ceza Dairesince çözülmesi gerektiği, 309. maddesinde belirtilen koşulların oluşmadığı anlaşılmakla, kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir. (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar: 2014/3733).

Yargıtayın Görevli Mahkemeyi Belirleme Kararı
CMK’nın 5/2. maddesinde yer alan adli yargı yeri içerisindeki mahkemelerce verilen görevsizlik kararlarına karşı itirazın mümkün olacağı hükmü ile aynı Kanunun 271/2. maddesindeki itirazın yerinde görülmesi üzerine merciin aynı zamanda itiraz konusu hakkında karar verebileceği ve maddenin 4. fıkrası uyarınca da merciin itiraz üzerine verdiği kararın kesin olacağı hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, Ankara Batı 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararına sanık müdafiin itiraz etmesi sebebiyle itiraz mercii olan Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesinin itiraz konusu ile ilgili bir karar vermesi ve talebi yerinde görerek Ankara Batı 1. Ağır Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararını kaldırmasında usulen bir isabetsizlik bulunmadığı, bilahare uyuşmazlığın çözümü için dosyanın Dairemize gönderilmesi üzerine verilen 05.11.2012 gün ve 2012/11703-10789 sayılı kararımız ile bu hususa vurgu yapılarak itiraz sonucu verilen kararın kesin ve bağlayıcı nitelikte olduğunun belirtildiği, ancak karardan uyuşmazlığın çözüm yerinin müşterek yüksek mahkeme olan Yargıtay’ın ilgili Dairesi olduğu, bu itibarla itiraza bakan merciin bu gerekçeyle talebin reddine karar vermesi gerekeceği sonucunun çıkarılamayacağı, CMK’nın 4/2. maddesinde yazılı olan “görev konusunda mahkemeler arasında uyuşmazlık çıktığında görevli mahkemeyi ortak yüksek görevli mahkeme belirler” hükmünün uygulanabilmesi için karşılıklı olarak verilmiş ve kesinleşmiş iki görevsizlik kararının bulunması gerektiği, kesinleşmenin de yasal sürede itiraz yoluna başvurulmaması veya bu talebin reddedilmiş olması durumunda sağlanabileceği, somut olayda olduğu gibi itirazın kabulüne karar verilmesi halinde ise yanlış hukuki niteleme veya değerlendirme ile talebin kabul edildiği sebeplerinin kanun yararına bozma konusu edilebileceği, oysa mevcut talebin “görevli mahkemeyi belirleme yetkisinin Yargıtay’ın ilgili Dairesi olduğu sebebiyle itirazın reddine karar verilmeli” gerekçesine dayandırıldığı, işin esasına, nitelemeye yönelik bir talep olmadığı,

SONUÇ : Yukarıda izah edilen açıklamalar karşısında ise CMK’nın 271/2. maddesindeki yetkiye dayalı olarak verilen Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 15.12.2011 tarih ve 2011/3167 Değişik İş sayılı kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu anlaşılmakla yerinde görülmeyen kanun yararına bozma talebinin CMK’nın 309. maddesi uyarınca REDDİNE karar verilmiştir (Yargıtay 5. Ceza Dairesi - Karar: 2014/5641).

Görevli Mahkemenin İdari Yargı Yeri Olması
Dahili davalı DSİ XX. Bölge Müdürlüğü bir kamu tüzel kişisidir. Kamusal kurallar çerçevesinde faaliyet göstermekte olup eylem ve işlemleri de kamusal niteliktedir ve kamu hizmeti kavramı çerçevesindedir. Davada ileri sürülüş ve olayın gerçekleşme biçimine göre, davanın anılan davalıya yöneltilmesinin nedeni de hizmet kusurudur. Kamu hizmetinin görülmesi sırasında ve hizmet kusurundan doğan zararların giderimin de idari yargı görevlidir. (2577 sayılı İYUY. m.2)

Görev sorunu, kamu düzenine ilişkin olup açıkça veya hiç ileri sürülmese bile yargılamanın her aşamasında mahkemelerce kendiliğinden gözetilir.( 114)

İdari eylem ve işlemlerden doğan uyuşmazlıklar bakımından genel görevli yargı yeri idare mahkemeleridir. Adli yargı yerleri ancak özel düzenlemelerin varlığı halinde, idarenin eylem ve işlemlerinden doğan uyuşmazlıkları çözümlemekle görevlidirler.

Kural olarak idarenin zarar doğuran her türlü eylem ve işleminden doğan zararlar idari yargı yerinde dava konusu yapılmaktadır. Somut olayda, davalının ihmali ile, bakımsız kalan kanalın su sızdırarak zarara neden olduğu belirtilerek tazminat isteminde bulunulduğuna göre, hizmet kusuru nedeniyle oluşan zarardan kaynaklanan bu davanın İdare’ye karşı idari yargı yerinde tam yargı davası olarak açılması gerekirdi. Yargı yolu, 6100 sayılı HMK’nun 114/1-b, 115. maddelerinde düzenlenen ve yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilecek olan dava şartıdır. Şu durumda, mahkemece yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasının çözümlenmesi doğru görülmemiş ve bu durum bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi - Karar: 2014/6959).

Yargıtay, adli yargı alanında görevli en yüksek mahkeme olduğundan, özellikle Yargıtay’da temyiz incelemesi yapılan davaların duruşmasını bir avukat vasıtasıyla takip etmek hak kayıplarını engelleyecektir.