7 Eylül: Suriye ve bölgenin kaderi

İlhami Işık

İlhami Işık

7 Eylül’de Tahran’da, Türkiye, Rusya ve İran; Suriye’de son kale olarak nitelendiren ve 7 yıldır devam eden iç savaşın kaderini belirleyecek İdlib operasyonu için ortak kararı dünya ile paylaşacaklar.

Son bir aydır özelikle de Türkiye ve Rusya arasında devam eden görüşme ve müzakereler sonuç verdiğinden zirvenin tarihi de belli oldu.

Evet en sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim!

Türkiye ve Rusya İdlib operasyonu için tam mutabakat sağlamış görünüyorlar.

Turkiye'nin çekincelerini en son görüşmeye bizzat katılarak Putin gidermiş oldu.

Türkiye de İdlib'e operasyona yeşil ışık yakmış oldu.

Bu anlaşmanın alt yapısı bittiği için, geriye, liderler bazında Tahran’da duyurmak kaldı.

Bu şimdilik üç ülke arasında olup bitenlerin fotoğrafı.

Aslında ABD ve Avrupa ülkeleri arasındaki gerginlikten yararlanarak Ruslar bu sürece Fransa ve Almanya’yı dahil etmek istediler. Beşli bir zirve için yoğun diplomasi yürütülmesine rağmen sonuç alınmadı.

Bunda özelikle de İngilizlerin baskısı etkili oldu.

İngiltere Irak’tan sonra Suriye için de yoğun şekilde devrede olduğunu göstermek adına Esadlı bir çözümün kabul edilemeyeceğini sürekli vurgulamaya başladı.

Çünkü İdlib operasyonu başarıyla biterse artık Esad tüm Suriye'nin mutlak ve tartışmasız lideri olur.

Zafer kazanmış bir lider olarak kalıcılığını da tescillemiş hale getirir.

Böylesi bir durumun oluşması hiç de kolay olmayacak gibi…

Bunun birden çok nedeni var...

İdlib 7 yıl süren iç savaşta yer alan bütün silahlı gurupların toplandığı yer.

İdlib yaklaşık 3 milyon insanın yaşadığı bir yer.

İdlib tüm istihbarat örgütlerinin cirit attığı bir yer, bu da her türlü provokasyonun kolaylıkla hayata geçirileceği anlamını taşır.

İdlib bir çatışmazlık bölgesi ilan edildiği için herhangi bir operasyonda şimdiye kadar verilen bütün sözlerin bir anlam ifade etmediği anlamını taşır ki bundan en çok Türkiye etkilenir.

İdlib düşerse Rusya’nın Ortadoğu’da gücü kalıcı hale gelir, bu da Batı için kabul edilebilecek bir durum değil.

İdlip, Suriye muhalefeti için son umut ve son hayal olduğu için domino etkisi ile yeniden sorgulama ve müttefikler arayışını hızlandırır, bu tüm coğrafyayı olumsuz etkiler.

İdlib, eğer başta Tahrir el Şam olmak üzere, gruplar teslim olmayı kabul etmezlerse yüz binlerce insan başta Türkiye olmak üzere yeni bir göç dalgasına kapılır.

On binlerce insan ölür!

Bunların büyük çoğunluğu çocuklar olur.

Ama siyaseten en önemli gelişme ise Rusya'nın Turkiye'ye verdiği ya da vermeyi taahhüt ettiği güvencelerin ne kadar gerçekçi olduğu ve ABD’nin bu operasyona karşı hamlesinde Rusların ne çapta bir direnç göstereceği ile alakalı olanıdır sanırım.

Hele ki bir kimyasal saldırı söylentisi ve durumun da Esad’a yönelik saldırıyı Rusların nasıl karşılayacağı belirsizken…

Türkiye’nin bu eksende alacağı pozisyonu iyi hesap etmesi gerektiği inancındayım.

7 Eylül Zirvesi,

Suriye davasının sonu olmayabilir.

Suriye savaşının yeni bir başlangıcı da olabilir.

Böylesine bir coğrafyada çıkar ilişkilerinin ve önceliklerin her an değişebileceği bir tabloda Türkiye son 16 yılın en zor kararını verirken çok yönlü düşünmek durumda olmalıdır.

Öyle görünüyor ki hepimizi çok zorlu bir sonbahar bekliyor.

Diğer Yazıları