CHP’yi özetleyelim; yolsuzluk nedeniyle Atatürk’ün naaşını bile ortada bıraktılar
CHP 10 Kasım’ın ara tatile denk gelmesi üzerinden polemik yaratmaya çalışıyor ama aynı CHP Atatürk’ün cenazesini 9 gün Dolmabahçe’de bekletip defin sürecini bile yönetememişti. Anıtkabir’in inşası ise CHP dönemindeki yolsuzluklar nedeniyle yıllarca tamamlanamamıştı.

Atatürkçü CHP, Paşanın cenazesini bile ortada bırakmıştı
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, 2025-2026 eğitim öğretim yılı takvimini duyurmasının ardından CHP’li kurmaylar ayağa kalktı. 10 Kasım’ın Ara Tatil’e denk gelmesi üzerine Milli Eğitim Bakanlığına yoğun eleştirilerde bulunuldu; ama aynı CHP, Atatürk’ün cenazesini ortada bırakmış ve Atatürk’ün mezar yerini bile tamamlamamıştı.
CHP Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, CHP adına kararı şu sözlerle yorumlayacaktı;
“Milli Eğitim Bakanlığı 2025-2026 Eğitim-Öğretim yılı takvimini açıkladı! Birinci dönem ara tatili 10 KASIM günü başlatılıyor. Kurtarıcımız ve kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümünde, anma törenlerinin yapılacağı gün ‘tatil’ başlatılıyor. Okullarda anma etkinlikleri yapılacağı gün tatil ilan etmek ne demek? Yazıklar olsun!”
Atatürk’ün cenazesi CHP’lilerce ortada bırakıldı
10 Kasım 1938 tarihinde haber önce kulaktan kulağa yayıldı, sonra resmi makamlarca resmen duyuruldu. 19 Mayıs 1881 yılında Selanik’te dünyaya gelen Ali Rıza oğlu Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 yılı sabah saat 09:05 sularında hayata veda etmiş ve tüm ülke yasa boğulmuştu.
Atatürk hayatını kaybettiğinde na’şı ile ilgilenmek vazifesi Başvekil Celal Bayar’a düştü.
Gazi Paşa’nın cenazesi ise Cumhurbaşkanlığı derdine düşen CHP’li kurmaylar yüzünden tam 9 gün boyunca Dolmabahçe’de bekletildi.
Nihayet Celal Bayar’ın baskıları sonucu 19 Kasım’da Ankara’ya götürülmesine karar verildi.
CHP’li kurmaylar bu kez Paşa’nın cenazesinin kılınıp kılınmayacağı tartışmalarına girmişti. Tam 9 gündür biraderinin cansız bedenin başından ayrılmadan Kur’an-ı Kerim hatmeden Makbule Hanım, biraderinin cenazesinin kılınmadan götürülmesi fikrini duyduğunda adeta sinir harbi geçirir. Olayın şahitlerinden Fahrettin Altay Paşa da Makbule Hanım gibi düşünür ve cenaze namazı kılınmadan Atatürk Dolmabahçe’den çıkartılırsa istifa edeceğini Ankara’ya bildirir;
“Programa göre cenaze İstanbul’dan alınacak, Ankara’ya gönderilecekti. Ankara’ya sordum: ‘Cenaze namazı İstanbul’da mı yoksa Ankara’da mı kılınacak?’ Akşama kadar bir cevap alamadığım için akşam tekrar sordurdum. ‘Yarın sabah Başbakan Celal Bey, oraya gelecek. Görüşürsünüz’ cevabini aldığım vakit hayret ettim. Acaba bunda görüşecek ne vardı? Ertesi sabah Bayar, geldi. Dolmabahçe Sarayında görüştük. Cenaze namazı konusunda düşünceleri, İstanbul’da veya Ankara’da cenaze namazı esnasında bazı dini olaylar meydana gelmesinden laik hükümet çekiniyordu. Kendilerine ben: ‘Bir şey olacağını sanmam. Bu gelenek olmuş bir dini vecibedir namaz kılınmazsa bu millet elli sene sonra, yüz sene sonra mezardan çıkarır, namazını kılar. Onun için namaz kılınmayacaksa, beni vazifemden affetmenizi rica ederim’ dedim”
Makbule’nin çaresiz çığlıkları nihayet Ankara’ya ulaşılır. Bu kez iki soru vardır; namaz Türkçe mi kılınacak ve Dolmabahçe resmi konut olması nedeniyle burada namaz kılınması uygun mudur?
Neyse ki bu da aşılır. Tekbirler Türkçe getirilir ve Atatürk’ün cenazesi tam 9 gün sonra kılınabilir.
Atatürk nereye defnedilmek istedi?
Atatürk’ün vefatından sonra bir başka soru nereye defnedileceği üzerineydi. Manevi Kızı Afet İnan, babasının Çankaya’ya defnedilmek istediğini ve vasiyetinin bu yönde olduğunu söyler;
“1932 yılının yaz aylarında bir gündü. Çankaya’daki Pembe Köşk’ün yapılması bitmiş, döşenmiş ve oraya taşınılmıştı. O sırada Atatürk’ün mumdan yapılmış iki cam arasına konmuş bir resmini getirmişlerdi. Bu resim ancak ışık vuruğu zaman görülebiliyordu ve kırılmasın diye de iki pencerenin arasına koymuştum. Akşam çiftlikte bazı davetlilerle Marmara Köşk’üne yemeğe gitmiştik. Mustafa Kemal sofrada gündüz gördüğü bu resmi anımsatarak konuşmaya başlamıştı. Tarihteki mumya yapmak âdetinin evreleri üzerine durduktan sonra bir ara kendisi ‘Beni milletim nereye isterse oraya gömsün, fakat benim hatıralarımın yaşayacağı yer Çankaya olacaktır’ demiştir. Atatürk burada insancıl bir duyguyla yaşadığı yere bağlılığını ifade etmişti. Ancak mezarı olacak yer için bir dileğini başka hiçbir zaman vasiyet şeklinde bizlere bildirmedi.”
Anıtkabir yolsuzluklar yüzünden tamamlanamadı
Başta Atatürk’ün yakın dostu Falih Rıfkı Atay olmak üzere Atatürk’e yakın herkes cenazenin Çankaya’ya defnedilmesini istedi; ama CHP’li yetkililer büyük bir anıt mezar sözüyle bu teklifi reddetti.
Gerçekten de bir komisyon oluşturularak bugünkü Anıtkabir projesinin hayata geçirilmesi için adım atıldı.
Rasattepe’de (Anıtkabir) başlayan çalışma CHP’li görevlilerin yolsuzlukları yüzünden bir türlü ilerleme kaydedemedi. Başka bir deyişle Atatürk’ün hatırası üzerinden büyük vurgunlar Gazi Paşa’nın mezar yerinin tamamlanmasını dahi engellemişti.
Demokrat Parti, seçim sürecinde Anıtkabir’deki yolsuzlukları kamuoyuyla paylaşacaktı.
Demokrat Partili Ali Naci Karacanyolsuzluklardan şu sözlerle hesap soruyordu;
“Halk Partisi iktidarının zirvelerinde oturan bir takım nüfuzlu zevat devlete hakim oldukları günlerde, ölen Atatürk için muhteşem bir Anıt Kabir yapacağız diye ellerindeki arsaları gene devlete, büyük karlar temin edecek surette satmışlar mıdır? satmamışlar mıdır? Bir istibdat rejimi yıkıldığı zaman ona mensup olanlardan bir takım ileri gelenlerin kendi iktidar devirlerinde çeşit çeşit yolsuzluklarda bulunmuş olmaları, mesela nüfuzlarını kötüye kullanmaları şahsi menfaat sağlamaya uğraşmaları kimseyi şaşırtmayacaktır”
Demokrat Parti iktidara geldiğinde bir yandan Anıtkabir’i hızla tamamlamış ve bir yandan da Anıtkabir yolsuzluklarının üzerine gitmiştir. Anıtkabir’den sorumlu Demokrat Partili Bayındırlık Bakanı Fahri Belen konuyla ilgili bir soruya şu cevabı vermiş ve tapu işlemlerindeki sahtekârlıkları kamuoyuna açıklamıştır. Bölgedeki araziler neden devlet namına değil de şahıslar üzerine alınmış, ne kadar alınmış ve alınan arazilere ne kadar ödenmiş hiçbiri aleni olmaması Bakanı dahi şaşırtmış;
“Bu sahada vereseler arasındaki ihtilaf ve sahiplerinin ikametgâhlarının meçhul olması gibi sebeplerle istimlâk bedelleri bankaya yatırılmak suretiyle hazine adına tescil edilen 9 parsel mevcuttur. İstimlâk bedeli 19.952 liradır. Sahipleri de Salih ve hissedarları, İbrahim ve Ziya, İsmail oğlu Ali, Kamuran kokaydın. Maalesef metrekaresi yoktur.
İlgili makamlardan topladığım dosyalardaki gayrimenkul sahiplerinin hüviyetleri açık değildir. Aydınlatılması gereken hususlar da vardır. Ben topladığım malumatı olduğum gibi arz etmiş bulunuyorum. Bunları tespit etmenin zaman meselesi olduğunu Sayın Tekelioğlu arkadaşımız takdir buyururlar. Ali oğlu Veli kimdir. Arayacağız. Fakat bunun aranması zaman meselesidir diyorum. Kendilerine ilgilerinden dolayı teşekkürlerimi sunarım.”
Atatürk’ün cenazesinin taşınması da yönetilemedi
Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayından çıkışı ile oluşan izdihamda tam 11 kişi hayatını kaybetti. İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez İstanbul valisi ve emniyet müdürünü görevden azlettiğini açıkladı. CHP’li yöneticiler bunu vatandaşın teveccühü olarak geçiştirdi.
Oysa cenazesi çıkan sanki herhangi birisiymiş gibi davranılmış ve gerekli tedbir alınmamıştı.
O gün görevli olan polis amirlerinden hiçbirisi ceza almadığı gibi gösterdikleri gayretten dolayı madalya alarak terfi ettirildiler. İnönü’nün görevden almaları ise tamamen sembolik bir anlam taşıyordu.
Yangından kaçırır gibi Cumhurbaşkanlığı seçimi
Atatürk’ün cenazesine yapılan en büyük saygısızlıklardan birisi de Paşa’nın na’şı hala Dolmabahçe’de yatarken apar topar Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmasıydı.
Celal Bayar, Fevzi Çakmak gibi Cumhurbaşkanlığına en yakın isimler Paşa’nın na’şına duydukları saygıdan dolayı siyasi bir manevradan kaçındı; ama İsmet İnönü elini çabuk tutarak CHP grubunu yanına çekti.
CHP’nin sicili bu kadar kabarık ve alenen ortadayken 10 Kasım konusunda ortalığı ayağa kaldırma teşebbüsleri hiç samimi gelmemektedir. Nitekim Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kabrini tamamlayan ve onu büyük bir devlet töreni ile Anıtkabir’e taşıyan Adnan Menderes’i yağlı urganı layık göreceklerdi.