TALAT PAŞA KABİNESİ NEDEN İSTİFA ETTİ

Birinci Dünya Savaşı’nın genel seyrinin Osmanlı Devleti aleyhine olması idarede bulunan İttihat ve Terakki Cemiyeti liderlerini oldukça zor bir durumda bırakmıştı. Savaştan makul bir barış antlaşması ile çekilmek istemişlerse de bu yöndeki arayışları da olumlu bir surette gerçekleşmemişti. Savaş, Alman ve Avusturya’nın sırtına yaslanarak sürdürülmekte olduğundan askeri durum her geçen gün kaçınılmaz olarak kötüleşmekteydi. Filistin cephesinin çökmesi, Bulgaristan'ın teslim olması ve müttefiklerin Wilson ilkelerine bağlı olduklarını ilan etmeleri Osmanlı Devleti ve İttihatçı liderler için kötü akıbetin başlangıcını oluşturdu.

Bu durum, tabii olarak, hükümette yer alan muhafazakâr üyeleri düşmanlıkların sona erdirilmesi yönünde teşvik ve telkinlerini daha da artırmaya sevk etti.

Enver Paşa ise bütün olumsuz gelişmelere rağmen savaşa devam etmekten yana olmuş ve savaşarak daha iyi şartlar elde edilebileceğine inanarak ateşkes yapılması fikrine karşı çıkmaya devam etmişti. Fakat nihayeti itibarıyla daha aklı selim üzere bulunanların düşüncesi galip gelmiş ve ateşkes yapılması kararına varılmıştı.

Ateşkes yapılması kararı üzerine idareyi elinde bulunduran Talat Paşa kabinesi istifa etmiş, mütareke şartlarını oluşturma işinin de Talat Paşa kabinesi dışındaki siyasiler tarafından gerçekleştirilmesi istenmişti.

Talat Paşa kabinesinin istifa ile mütareke esaslarının kendileri dışındaki siyasiler tarafından gerçekleştirilmesini istemesi gerçekte oldukça mantıklı bir tercih ve adımdı. Savaş zamanı olaylarıyla hiçbir bağlantısı olmayan, en azından belirgin bir bağlantısı bulunmayan yeni kabinedeki nazırların muzaffer durumdaki müttefiklerden daha iyi şartlar elde ederek mütareke yapmaları mümkün olabilirdi.

Talat Paşa kabinesinin istifa etmesi sonrasında başka siyasi gelişmeler de vuku bulmuştu.

Mondros Mütarekesi müzakereleri devam ederken, İttihat ve Terakki Partisi bir kongre düzenlemiş ve partinin feshini sağlamış ve üyelerin yemin yükümlülüklerinden ibra edildikleri ilan olunmuştu. En azından böyle bir karar alındığına dair herhangi bir itiraz söz konusu değildir.

İbra kararı son derece önemliydi. İleriki zamanlarda İttihatçı üyelerin vatan ve miller adına Anadolu ve sair yerlerde atacakları adım, yapacakları toplantı yahut faaliyetlerin İttihat ve Terakki hesabına yapıldığı iddiasını daha baştan reddedilmiş olmaktaydı.

İttihat ve Terakki liderleri sadece kongre yapmak, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni lağvederek üyelerini ibra etmekle yetinmemişler, istikbaldeki siyasi, askeri ve sair işleri planlayıp yönetmek ve neticelendirmek üzere yeni bir siyasi oluşumun varlığına da imza atarak Teceddüt (Yenileşme) Partisi'ni kurmuşlardı.

Teceddüt Partisi hiç şüphesiz ki İttihat ve Terakki'nin kapatılmasıyla yakından alakalıydı. Teceddüt, üyelerinin tamamı İttihatçılardan oluşan, 120.000 lira İttihat fonu alan ve İttihatçı örgütün devamı niteliğindeki İttihat ve Terakki'nin bir diğer isminden başka bir şey değildi. Parti üyeleri bu durumu bazen bilerek ve biraz da kabadayılık ruhuyla bazen de şuursuz bir surette ifade etmekte, kendilerini Teceddütçü olarak değil de İttihatçı olarak takdim etmektelerdi.

Teceddüt’ün varlığını gerekli kılan husus ise İttihatçıların icra edecekleri faaliyetleri kamufle etmek ve siyaseten İttihatçı oldukları yönündeki suçlanma ve sorumlu tutulmaktan kurtulmaktı.

Teceddüt Partisi gerçekte İttihat ve Terakki Partisi’nin isim değiştirmiş hali idi. Ancak bunun böyle olduğunu ispat edebilmek pek tabii ki mümkün değildi. Neticede Teceddüt Partisi hukuka uygun olarak kurulmuş siyasal bir örgüttü ve dolayısıyla da icra ettiği faaliyetleri yönüyle hukukun konusu kılınmalıydı.

Tüm yazılarını göster