Atatürk'ün vefatına dair bilinmeyenler-1

Atatürk, vefatından aylar önce yaveri Salih Bozok'a demiş ki:

Ben öleceğim Salih, çünkü benim hastalığım siroz. Okudum, tetkik ettim, siroz insanı muhakkak öldürür. Ama hastalığım daha önce tüm ayrıntılarıyla bana anlatılsaydı, o zaman bu işin başında önlemini alırdım.

Bir Dizi Hastalıklar Geçirmişti

Henüz 57 yaşında olduğu halde vefat etmiş olan Mustafa Kemal hayatı boyunca muhakkak ki hastalanmış ve bir dizi hastalıklar geçirmişti. 1938 yılı ise onun hayata veda ettiği yıl oldu.
Mustafa Kemal’in vefatına sebebiyet veren malım hastalığı öncesinde maruz kaldığı en ziyade bilinen rahatsızlığı böbrekleri ile alakalı olanıdır. Tıpkı Sultan İkinci Abdülhamid gibi o da böbreklerinden çok çekmişti.

Hakikaten de o, 1917 yılı sonunda henüz veliaht makamında bulunan Vahdettin ile Almanya seyahati sırasında dahi, böbrekleri yüzünden oldukça ıstırap duymuştu. Sonraki zamanlarda tedavi görmek üzere Viyana’ya gitmiş, Cottage Sanatoryumu'nda ve Carsbad’da bir süre kaplıca tedavisi görmüştü. Hatta bu vesile ile o günlere dair hatıralarını da kaleme almıştı.
Atatürk, sonraki zamanlarda da, bir işe yaradığı söylenemeyecek olan, Havza kaplıcalarına dahi müracaat etmiş, ancak böbrek rahatsızlığı sürüp gitmişti. 1920 Eylülünde Konya’ya giderken, Pozantı’da halka yaptığı konuşması sonrasından kendisini had safhada rahatsız eden hasta böbreklerinden ötürü, yatağa girip dinlenme, yorgana sımsıkı sarılma gereği hissetmişti…

Sağlığının 1937 Yılından İtibaren Bozulmaya Başladığı Kanaati

Atatürk'ün sağlık durumunun 1937 yılından itibaren bozulmaya başladığı yönünde genel bir kanaat varsa da, hemen belirtelim ki, bu yaygın kanaat pek de doğru gözükmemektedir. Herkes Çanakkale muharebelerinde onun hayatını kurtaran saatin hikâyesini bilirse de birçok kimse onun en az üç defa kalp krizi geçirdiğini bilmediği gibi 1938 yılı Kasımında sona eren hayat yolculuğunun en az on yıl öncesinden itibaren olduğu söylenen hastalıklar ile başlamış olduğunu da bilmez. Bu noktada vefatı öncesinde kendisini tedavi etmek üzere İstanbul’a davet edilmiş olan Fransız Doktor Fiessinger’in yaptığı muayene sonucunda onun maruz kalıp mustarip olduğu hastalığın en az on yıl mazisinin bulunduğunun muhakkak olduğunu, çevresinde yer alan bir dizi doktora, ifade etmiş olduğunu da unutmamak gerekir.

Cumhuriyet Arşivi’nde

Atatürk’ün hastalık ve tedavisine dair yapılan teşhis ve tedaviye dair, diğer önemli birçok konularda olduğu gibi, “çok şükür!”, dişe dokunur belge bulmak hemen hemen imkânsızdır. Cumhuriyet Arşivi’nde yer alan belge ve bilgiler ise, nabız şu kadar, vücut harareti bu kadar kabilinden, topu topu üç beş vesikadan ibarettir.


ABD Belgelerinde

Ben öleceğim Salih, çünkü benim hastalığım siroz. Okudum, tetkik ettim... şeklinde yukarıda yer verilmiş olan ifadelerin ne nispette Atatürk’e ait olduğunu bilemesek de onun hastalığı ve vefatına dair, gözüme ilişen bir kısım ABD belgelerinde, yer alan bilgiler şu şekildedir:

Yıl 1928 -:

Yıl 1928. Günlerden 29 Ekim. Cumhuriyet’in altıncı yıl dönümü kutlanılmaktadır. Ankara bayraklar, şehrin muhtelif yerlerine dikilen ve geceleri elektrikle aydınlatılan ahşaptan yapılmış kemerlerle donatılmıştır. Devlet kurumları ve evler çiçeklerle süslenmiştir… Saat 14.00’te diplomatik misyonlar TBMM’nin kabul salonunda toplanır. Aynı günün akşamında ise Ankara Palas’ta yemekli bir şölen vardır. Ayrıca Türk Ocağı himayesinde düzenlenmiş olup Mustafa Kemal’in sabah saat altıya kadar katılım sağladığı bir de balo tertip olunmuştur. Ancak, yerli yabancı, herkesin gözü Atatürk’ün üzerindedir. Bir taraftan ne kadar alkol aldığı, kendisinde olup olmadığı gözlemlenirken diğer taraftan da zaman zaman ortaya çıkan sağlık sorunlarına dair söylentilerin doğruluğu tespite çalışılmaktadır. Ancak dış görünüşe bakarak hüküm vermek doğru olacaksa, onun sağlığına dair konuşulanlar gizliden gizliye kendisini süzenlerde bütünüyle asılsız olduğu kanaatini uyandırmıştır.


Yıl 1929 -:

29 Ekim 1929’deki Cumhuriyet’in ilanı kutlamalarının bir önceki yıldan hemen hiçbir farkı yoktu. Mustafa Kemal’in görünümünde de herhangi bir değişiklik söz konusu değildi. Hareketleri yerinde, vücudu zinde ve hatta iki saat süren geçit törenini izlemeye yeterince müsaitti. Hal böyle olsa da gözler yine kendisinin üzerinde odaklanmış ve hasta olduğu rivayetlerinin doğruluğu tespite çalışılmıştı. Durumun farkında olan Atatürk de o akşam Halk Partisi himayesinde tertip olunan balolu kutlama sırasında İstanbul Üniversitesi Rektörü (İstanbul Darülfünun Emini) Neşet Ömer (İrdelp) Beyi Cumhurbaşkanlığı locasında kendisine misafir etmişti. Neşet Ömer Bey, Türkiye'nin önde gelen tıp pratisyenlerinden biri olarak tanındığından, Mustafa Kemal’in onu kendi yanında bulundurması, sağlık sorunlarına ilişkin kamuoyunda ortaya çıkmış olan söylentilerin son bulacağına inandığı şeklinde değerlendirmeler yapılmasına sebebiyet vermişti.

Yıl 1932 -:

10 Mart 1932 tarihli bir ABD belgesinde Mustafa Kemal’den şu suretle söz edilmektedir:

Gazi, 12 Ocak'tan beri İstanbul'dayken 5 Mart'ta Ankara'ya geldi.

Ankara'ya geleceği, gelmeden önceki akşam ansızın duyurulmuştu ve ilk defa böyle bir olay yabancı diplomatik misyona bildirilmedi.

Kendisini karşılamak için sadece birkaç görevli hazır bulundu. Ankara'da yaşayanların ekserisi onun geldiğinden haberdar olmadan o, o ana kadar askerlerin sıraya dizildiği şehrin boş caddelerinden, adeta süzülerek geçip gitti.

Ancak Çankaya'da ışıklar akşam yine parıl parıl yanmakta ve kurulan masada rakı ikram olunmaktaydı. Polonya Büyükelçiliği çayına katılan milletvekilleri ise, eğer talimatlara göre hareket etmiyorlarsa, Gazi'nin hiç bu kadar iyi görünmediğini telaffuz ederken son derece ciddiyet içindelerdi.

...

Gazi'nin İstanbul'da eşi benzeri görülmemiş suretteki kalışı Ankara'da da belli bir yankı uyandırmıştı.

İlk olarak, Meclis 15 Şubat'ta neredeyse sessiz sedasız bir surette açılmış, sonra da adeta unutuluvermişti.

İkinci olarak, bir yıl öncesine kadar herhangi bir yetkili tarafından Ankara'ya karşı tek bir eleştiri dahi yapılamazken şimdilerde ise yaşam koşulları, yüksek fiyatlar ve memurların zavallı durumlarına dair duyguların ifade edilmesinden çekinilmemektedir.

Üçüncü olarak ise, başkentte sanki bir şeyler oluyormuş gibi uğursuz bir sakinlik var ama kimse ne olduğunu tam olarak bilmiyor.

...
Gazi, 12 Ocak'ta Ankara'dan İstanbul’a giderek Dolmabahçe Sarayı'na yerleşti.

Üç kez tiyatroda, yerel bir restoranda ve ayrıca bir yardım balosunda olmak üzere, kendisini en az beş kez halka gösterdi.

...
İstanbul'da uzun süre kalmasının nedeni, akut boğaz enfeksiyonu nedeniyle tıbbi tedavi görmekte olması nedeniyle, larenjite yakalandığı şeklinde ve hatta kanser olduğu biçiminde değerlendirilmektedir. Nitekim geçen akşam bir Kabine üyesi, personelimden birine, Gazi'nin, içkilerini buzlu içme alışkanlığından dolayı, boğazının ağrıdığını söyledi.

Bir başka hikaye ise tansiyonunun yüksek olması ve Ankara'nın rakımının sağlığına elverişli olmadığı şeklindedir.

Mayıs 1938 -:

17 Mayıs tarihli Washington Times gazetesinde Atatürk'ün felç geçirdiğine dair rahatsız edici bir rapora yer verilmiş, ancak haberin doğruluğu teyit olunmamıştı.

Rapor, bazı ayrıntıları itibarıyla kuşkusuz ki çarpıtılmış olsa da, bir süredir Atatürk'e yakın çevrelerden, kendisinin karaciğer sirozundan mustarip olduğuna dair güvenilir haberler edinilebilmekteydi. Pek tabii ki Atatürk'ün uzun yıllar süren düzensiz alışkanlıkları ve ağır içki içmesi inkar edilemeyecek bir gerçekti.

1938 Mayısında basında ifade edilmesinin ötesinde yabancı diplomatik misyonun da genel olarak hemfikir bulunduğu bir başka hakikat ise, Fransız doktor Fiessinger’in gerçekleştirdiği konsültasyon sonrasında beyan ettiği üzere, Atatürk’ün bir süre dinlenmesi gerektiği gerçeğiydi. Atatürk de doktorun tavsiyesine uymuş, dinlenmeye çekilmiş, hatta Çekoslovak elçi, Atatürk tarafından değil de, Başbakan tarafından huzura kabul olunmuştu.

20 Mayıs 1938 tarihli ABD sefirinin kaleme almış olduğu rapora göre ise; o günlerde adı belirtilmeyen bir kaynaktan edinilen bilgide, Fransız Doktor Fiessinger, Atatürk’ün tam olarak içinde bulunduğu sağlık durumunu;

Hastalığının karaciğer sirozu olduğu; kullanmakta olduğu her türlü alkollü uyarıcıdan kaçınmak suretiyle öngörülen rejime sıkı sıkıya bağlı kaldığı takdirde hastaya ancak iki aylık olası bir yaşam süresi tanına bilineceği şeklinde izah etmişti.

Tüm yazılarını göster