Altay Martı kimdir?

Altay Martı'nın hayatını kaybettiği iddia edildi ancak ölüm sebebi hala açıklanmadı. Kilis ilinde 1963 yılında hayata gözünü açan mizah yazarı Altay Martı, 1997’de haftalık mizah-kültür dergisi Fesat’ın (16 sayı) genel yayın yönetmenliğini üstlendi. Çalışmalarını İstanbul’da radyasyon onkolojisi uzmanı olarak sürdürdü. Ünlü karikatüristin hayatını kaybettiği iddia edildi. 1963 Kilis doğumlu mizah yazarı Martı’nın neden hayatını kaybettiği açıklanmadı... Peki, Altay Martı kimdir, neden öldü? Ne iş yapıyordu? Detaylar haberimizde...

Karikatürist Altay Martı’nın hayatını kaybettiği iddia edildi. Martı, 1997’de haftalık mizah-kültür dergisi Fesat’ın (16 sayı) genel yayın yönetmenliğini üstlendi. Çalışmalarını İstanbul’da radyasyon onkolojisi uzmanı olarak sürdürdü. İlk mizah öyküsü “Ödüllü Suç İşleme Yarışması”, 1982’de Gırgır dergisinde çıktı. Diğer yazıları ve karikatürlerini Express, Söz, Gırgır, Leman, Öküz ve Dinozor dergilerinde yayımladı. Karikatür yarışmalarında dört ödül aldı. Peki, Altay Martı kimdir, neden öldü? Ne iş yapıyordu? Detaylar haberimizde...

altay_martA_kimdir

ALTAY MARTI KİMDİR?

Dr. Martinez ve Hazım Ruhi imzalarını da kullandı. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu. 1997’de haftalık mizah-kültür dergisi Fesat’ın (16 sayı) genel yayın yönetmenliğini üstlendi. Çalışmalarını İstanbul’da radyasyon onkolojisi uzmanı olarak sürdürdü.

İlk mizah öyküsü “Ödüllü Suç İşleme Yarışması”, 1982’de Gırgır dergisinde çıktı. Diğer yazıları ve karikatürlerini Express, Söz, Gırgır, Leman, Öküz ve Dinozor dergilerinde yayımladı. Karikatür yarışmalarında dört ödül aldı.

Eserleri (Anlatı-Mizah)

Öldürmenin Erkek Yüzü (1995), Ağır Aksak Öyküler (1996), Savaş ve Kalbim (1996), Geçkin Bir Kadın (1997), Süleyman Bey Çocuğu (1998), İyilik Tanrısının Günleri (2003)

İşte Altay Martı ile ilgili paylaşımlar:

1

2

3

4

TÜRKİYE'DE KARİKATÜR

Karikatür Türkiye’ de de Batı’dakine benzer bir gelişme gösterdi. Basımevinin kurulmasından bir süre sonra yayımlanmaya başlayan gazete ve dergiler zamanla örnek aldıkları Batı gazete ve dergileri gibi resimler bastılar. Fotoğrafın olmadığı dönemde bunlar elle yapılan çizimlerdi. Bu anlatım aracının kullanılmaya başlaması, onun doğal uzantısı olan karikatüre, yani çizgiyle mizaha yol açtı. Bir süre sonra da karikatürün toplumsal, özellikle de siyasal eleştiri amacıyla kullanılabilecek etkili bir araç olduğu görüldü. Bugünkü biçimiyle karikatür Batı etkisi altındaki sanatlardan sayılmaktadır. Gene de bunların Türkiye’ye en az yabancı olanlarından biridir. Çizgiye dayanan anlatımı, minyatürden çarşı ressamlarının yapıtlarına kadar uzanan bir çizim geleneğine dayanmaktadır. Biçimlerdeki abartma Karagöz oyunu figürlerini anımsatmaktadır. Alay hiciv yergi bileşeni ise Türk mizah geleneğinden beslenmektedir.

Karikatürün basılı yayınlara bağlı olması, gelişiminin de bu alandaki gelişmeleri izlemesine yol açtı. 19. yüzyılın ortalarında, Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra Türk basın yaşamında başlayan canlanma, bu süreci hızlandırdı. Daha önce yapılmış ve özel çevrelerde elden ele dolaşan karikatürlerin varlığı bilinmekteyse de, ilk karikatür 1867’de İstanbul adlı dergide yayımlandı. 23 Aralık 1869’da Teodor Kasap’ın Diyojen adlı ilk mizah dergisiyle karikatür bağımsız bir yayın ortamına kavuştu. Bu dergiyi başkaları izledi. Bu dönemin karikatürcüleri arasında Nişan Berberyan, Tınghır, Santr, Opçanadassis, Ali Fuat Bey gibi adlar vardı.

Karikatürden bir anlatım aracı olarak yararlanıldığı bu ilk dönemin birinci bölümü oldukça kısa sürdü. 1878’de II. Abdülhamid meclisi kapatınca ülkede karikatür yayını da durdu. 1908’e değin süren bu duraklama döneminde karikatür İttihat ve Terakki muhalefetinin Avrupa’da II. Abdülhamid’e karşı mücadelesinin bir öğesi olmaktan öteye geçmedi.

Türk karikatürünün başlangıç dönemindeki ikinci bölüm, II. Meşrutiyetle gelen özgürlük ortamına rastlar. Bu dönemde mizah dergilerinin sayıca çoğalması, karikatürün de öne çıkmasını sağladı; Sedat Nuri (İleri), Scarselli, A. Rigopulos gibi karikatürcüler yetişti. Bu grubun yeni denemelerine karşı Mehmet Baha, Halit Naci, Münir Osman, Cevat Nuri gibi çizerler eski geleneği sürdürdü. Dönemin en önemli sanatçısı olan Cemil Cem karikatürle yurtdışındaki eğitimi sırasında tanışmıştı; Cemil Cem portre karikatürcülüğündeki ustalığını, gerektiğinde hem iktidarı, hem de muhalefeti eleştiren siyasal tutumuyla birleştirmesiyle ünlendi. Türk karikatürünün bu ilk döneminde çizimler gerçekçi resimler gibiydi. Mizah daha çok karikatürlerin altına konan yazılı anlatıma yükleniyordu.

Cumhuriyet’in ilanıyla başlayan ikinci dönemin ilk yıllarında bir durgunluk görüldüyse de 1928’de yeni Türk alfabesinin benimsenmesiyle basının canlılık kazanması karikatürü de olumlu yönde etkiledi. Türk karikatürünün en ünlü adları bu dönemde ortaya çıktı. Karikatürün gazetelere yerleşmesi, ilk çizgi romanların yapılması, ilk karikatür albümlerinin yayımlanması, ilk karikatür sergilerinin açılması, ilk çizgi film denemeleri yaklaşık II. Dünya Savaşı’nın sonuna değin süren bu dönemde oldu. Ramiz Gökçe, Ratip Tahir Burak, Kozma Togo, Salih Erimez, Orhan Ural dönemin önde gelen karikatürcülerindendi. En önemlileri eski yeni yazı konulu karikatürü yapan Cemal Nadir Güler’di. Cemal Nadir hem belirtilen “ilk” çalışmaları gerçekleştirdi, hem de mizah anlayışı ve insancıl yaklaşımıyla karikatürün sevilmesini, benimsenmesini sağladı. Ayrıca genç karikatürcülere yol gösterici olmasıyla da Türk karikatürüne önemli katkıda bulundu.

Türk karikatürü bu dönemde kendine özgü bir üslup yarattı. Çizimler oranlarıyla ve uyandırdıkları derinlik duygusuyla resmi andırmaktan çıktı; insanların yanı sıra hayvanlar, bitkiler ve nesneler de karikatürize edilmeye başladı. Örneğin İstanbul evleri devriliverecekmiş gibi öne eğik yapılır oldu. İlk döneme göre çizgi yalınlaştı. Gene de karikatürler, mizahın dayandığı olayın anlatılmasına katkısı olmayan ayrıntılarla doluydu. Mizah çoğu kez yazılı anlatıma dayanıyor, ama yazıda da bir yalınlaşma görülüyordu. Olayın geçtiği yeri ya da olaya karışan kişileri anlatan sözcükler ortadan kalktı; çizimin açıkça gösterdiği şeyler yazıda yinelenmez oldu.

Bu dönemde karikatür diline bazı simgeler de katıldı. Örneğin dünya bir koca kafa gibi çiziliyor, ülkeler hayvanlar ya da klişe tiplerle anlatılıyor, miğferli bir Eski Yunan askeri savaşı, ağzında zeytin dalı tutan güvercin barışı temsil ediyor, şaşıran adamın şapkası uçuyor, uçuşan yıldızlar can yanmasını belirtiyordu. Bir bölümü yabancı karikatürlerden alınmış olsa da bunlar, Türk karikatürcülerinin kullandığı, Türk izleyicisinin anladığı ortak dilin öğleri oldu.

Türk karikatürünün üçüncü dönemi, yaratıcılarının bir bölümünün 1940’ların ortasında, hatta başında karikatüre yönelmesine karşın 1950'de başladı. Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden dışa açılması, çok partili siyasal yaşam ve yeni ekonomik politikalarla birlikte basın yayın alanında da bir canlanma görüldü. Yeni gazete ve dergilerin çıkması, eskilerin kendini yenilemeye çalışması, bunların Batı, özellikle de Amerikan örnekleri göz önüne alınarak yapılması, Türk çizerlerine karikatür, resimleme, çizgi roman gibi konularda yeni çalışma alanları açtı. Karikatürcü sayısında büyük artış gözlendi; Turhan Selçuk, Ferruh Doğan, Nehar Tüblek, Ali Ulvi Ersoy, Semih Balcıoğlu, Altan Erbulak, Mustafa Eremektar (Mistik) ve Oğuz Aral bu dönemle özdeşleşti. Onları Yalçın Çetin, Tonguç Yaşar, Tan Oral ve Tekin Aral izledi. Cemal Nadir’in öğrencisi olan Selma Emiroğlu ilk kadın karikatürcüydü. Sinan Bıçakçıoğlu, Orhan Enez gibi bazı başarılı çizerler daha sonra bu alandan çekildi; Suat Yalaz çizgi romana yöneldi. Bedri Koraman magazin karikatürleriyle adını duyurdu. Eflatun Nuri Erkoç, Mustafa (Mim) Uykusuz, Şadi Dinççağ eski anlayıştan yeniye geçerken Necmi Rıza Ayça, Sururi Gümen ve Hüseyin Mumcu eski çizgiyi sürdürdü.

Bu dönemdeki en büyük değişiklik biçimsel alanda görüldü; karikatür çizgisi hızla yalınlaştı ve çizimler arka planın ayrıntılarından kurtuldu. Bu gelişme biraz ABD’li Steinberg’in yapıtlarının tanınmasının, biraz da bir önceki kuşağın çizgisine tepki duyulmasının sonucuydu. Bunlara koşut olarak artan çizim yükünü karşılayabilmek içinse çizgide belli bir tutumluluk gerekiyordu. Benzer biçimde, yazı da daha az kullanılmaya, mizahın ağırlığı çizime kaydırılmaya başladı. Karikatürün “çizgiyle mizah yapma sanatı” olarak tanımlanması yazının bütünüyle kaldırılabileceği düşüncesini yansıtıyordu.

Türk karikatüründe çok önemli yer tutan bu dönemde Cemal Nadir ve arkadaşlarının sevdirdiği sanat, 1950 kuşağı tarafından yaygınlaştırıldı. Türk karikatürü kendini uluslararası alanda da kabul ettirmeye, Türk karikatürcülerin yapıtları yabancı basında yer almaya, yarışmalarda ödüller kazanmaya başladı. Karikatür ilk kez bu dönemde kuramsal bir temele oturtulmaya çalışıldı. Usta çizerler resimlendirme, çizgi roman, çizgi film, afiş, kitap kapağı, tebrik kartı gibi alanlarda da yapıt verdi. Bu dönemin uygulamaları arasında bir karikatürcüler derneğinin kurulması, Türkiye’de de uluslararası yarışmalar düzenlenmesi ve bir karikatür müzesinin açılması vardı.

Üçüncü dönemin ikinci on yılında karikatürde bir duraklama görüldü. Mizah dergilerinin sayısı azaldı; gazeteler bir iki ünlü çizerin yapıtı dışında karikatür basmaz oldu; dergiler de daha çok yabancı karikatürleri yeğledi. 1950 kuşağı karikatürcüleri ya çizgi roman, çizgi film, resimlemecilik, tanıtmacılık gibi el becerilerini kullanabilecekleri uğraşlara yöneldi ya da bu alandan çekildi. Bazıları da tiyatroyu, sinemayı seçti. Çizmeyi sürdürenlerin bir bölümü o dönemin yayın yaşamında önemli yer tutan siyasal dergilerde çalışarak toplumcu düşünceleri destekledi. Bu dönemde karikatürcülerin katkıda bulunduğu çizgi roman alanında önemli ilerleme görüldü.

1970’lerin başından günümüze değin gelen dördüncü ve son dönemde biraz da 1960’lardaki deneyimin etkisiyle karikatürde çizgi romana özgü anlatım biçimleri kullanılmaya başladı. Bu dönemde karikatürün gördüğü ilgi gittikçe arttı; bir anlatım, bir dışavurum aracı olarak kullanılması beklenmedik boyutlara vardı. Karikatür bu ivmeyi Oğuz Aral yönetiminde yayımlanan Gırgır la kazandı. Bir mizah dergisi olmanın dışında da önem taşıyan Gırgır 1980’lerin sonunda 500 bini geçen tirajıyla, gelmiş geçmiş en başarılı yayınlardan biri, ABD’de çıkan MAD ve SSCB’de çıkan Krokodil' den sonra dünyanın en çok okunan üçüncü mizah dergisi durumuna geldi. Aynı zamanda bir okul işlevi görerek okuyucular arasından çıkan genç yeteneklere ortam sağladı. Özden Ögrük, Latif Demirci, Haşan Kaçan, Behiç Pek derginin önde gelen adlarından oldu. Engin Ergönültaş, Can Barslan, Mehmet Çağçağ, Tuncay Akgün aynı anlayışı daha sonra Mikrop ve Limon (sonradan Leman) gibi dergilerde sürdürdü. Usta portre karikatürcülüğüyle öne çıkan Tekin Aral, 1950 kuşağı karikatürcülerinden sayılmasına karşın yeni akıma kendini uydurdu.

Bu dönemin en belirgin özelliği sözlü yazılı mizah geleneğinin çizgiye uyarlanması, başka bir deyişle yazının karikatüre geri getirilmesiydi. Ama bu yapılırken resimlendirilmiş fıkralara ya da gülünç olduğu sanılan altyazılı çizimlere dönülmedi. Oğuz Aral ve Tekin Aral gibi çizgi roman deneyimi olan çizerler öncülüğünde yazı, konuşma balonları içine alındı; çizgi romana özgü bu yöntemle hem karikatüre yeni bir devingenlik kazandırıldı, hem de resimle yazı arasında yeni bir bütünleşme sağlandı. Mizah anlayışında da gelişme görüldü. Daha önceki dönemlere özgü kime yöneltildiği belli olmayan ince iğnelemeler yerini, hızlı kentleşmenin doğurduğu çelişkileri, davranış bozukluklarını, doğrudan sokaktaki Türk insanını konu alan bir mizaha bıraktı. Bir değerlendirmeye göre, Gırgır bir bakıma Aziz Nesin’in mizah edebiyatında yaptığını karikatür ve çizgi romanda gerçekleştirdi. Bu karikatür anlayışı 1988’ de yayımlanmaya başlayan Hıbır ile Oğuz Aral’ın Gırgır'ın el değiştirmesi üzerine çıkarmaya başladığı Avni'de de (1989) sürdürüldü. Son yıllarda ortaya çıkan bir başka gelişme de, Dıgıl (1989) ve Joker (1992) gibi çizgi roman ağırlıklı dergilerin yayımlanması oldu.

Bu dönemde soyut, yalnız çizgili anlatım kullanan karikatürcüler de çalışmalarını sürdürdü. Yeni adlardan Selçuk Demirel gerek çizgi, gerek mizah açısından başarılı yapıtlar verdi. Gazetelerde eski ustaların siyaset ağırlıklı karikatürleri yayımlandı. Ayrıca yapıtlarını yayımlama olanağı bulamayan amatör çizerlerin de sayısı çok arttı. Bugün Türkiye’de karikatür pek çok izleyicisi ve uygulayıcısıyla gerçek anlamda gözde bir sanat durumuna gelmiştir.

Altay Martı kimdir? ile ilgili etiketler altay martı hayatını kaybetti neden oldu kimdir
GÜNÜN VİDEOSU

Türk sanatçılara örnek olsun...Amerikalı rapçi Macklemore'dan alkışlanan Filistin'e destek konuşması

Amerikalı rapçi Macklemore Avustralya'da verdiği konserde Filistin'e destek konuşması yaparak, "Takip ettiğim tek şey Gazze. Herkesi takip etmeyi bıraktım, sadece Gazze'deki soykırım hakkında haber yapan, konuşan ve rapor veren kişileri takip ediyorum" dedi.