Vahdettin'in İstanbul'dan ayrılışının gerçek sebebi

Latife Hanım'ın yeğeni olarak da tanınan SuperHaber programcısı, yazar ve araştırmacı Mehmet Sadık Öke, yazdığı son yazıda, Vahdettin'in İstanbul'dan ayrılışının arkasında yatan nedenleri ve tüm detaylarını ele aldı. İşte Öke'nin 'Vahdettin'in İstanbul'dan ayrılışının gerçek sebebi' başlıklı yazısı...

Vahdettin'in ülkeyi terk etmesi kaçmak değildi. Bir kere artık padişah değildir. Padişahlıktan azledilmişti. Teknik olarak sadece Halife idi. Zaten İngilizlere mektubu da öyledir. İkincisi , Ankara Hükümeti hiçbir şekilde İstanbul Hükümeti'nin temsilini istemiyordu. Bu yüzden Vahdettin'i korkutma politikası izledi.

Görüşmeler başladığında İstanbul da hala oturan bir eski padişah ve devam edegelen Halife istemiyordu Ankara. Bu sebeple İstanbul'da gösteri yürüyüşleri yaptırdı ve Refet Paşa cumaya katılması halinde can güvenliğini koruyamayabileceklerini iletti. Vahdettin'in görüşme taleplerini kabul etmedi. Saltanat 1 Kasım'da kaldırılmıştı.

Lozan Heyeti ise yola 8 Kasım'da çıktı. 11 Kasım akşamında da İsviçre'ye ulaştı. İsmet paşa'nın gittiğinde ötekiler tümü bir tarafa Türkler bir tarafta düzeni görünce toplantılara katılmadığını ve kendini odasına kapattığını anlatan hikaye güzel ama hem eksik hem de tam doğru değildir. Sorun Ankara'nın Vahdettin'den kurtulamamış olmasıdır. Bu yüzden de bu oturma düzeni her nasılsa gökten zembille inmiş yaraya merhem olmuş ve Türklere gereken zamanı kazandırmıştır.

İşin içinde Fransa vardır zaten. İsmet Paşa'yı Fransız özel elçisi mason üstadı Azamı Franklin Buillon, Atatürk'e Rauf Orbay ın yerine sözünüzden çıkmaz diyerek önermiştir.

Oturma düzeni de İngilizlere Fransız kazığıdır. Neden mi? Anlatayım: Bu kapris günlerinde İngiliz, Fransız ve İtalyanlar ön görüşmelere 18 Kasım'da kendi aralarında başladı. Genel toplantı ise 21'inde... Ankara bu arada Vahdettin'i ekarte etmeye çalışıyordu. 18 Kasım'da kendi aralarında başlayan görüşmeler size bir şey ifade ediyor mu? 11'inden 18'ine kadar tık yok sonra görüşmeler başlıyor "kendi aralarında"!! Ben cevabı vereyim. 17 Kasım'da Vahdettin İstanbul'u terk ediyor. Hükümetler bilgileniyor, düşünüyor temsilcilerine emirler gidiyor, istişare ediliyor ve diğer ülkelerin görüşleri alınmak üzere aralarında görüşmelere başlanıyor. İşte Ankara bu amaçla eski sultanı sıkıştırdı zorladı ve can güvenliği ile tehdit etti. Bunun bir amacı da karşısındaki devletlere eski düzenin geri gelmeyeceğini karşılarındaki gevşek İstanbul değil sıkı Ankara'nın olduğunu belirtmekti.Bunda da haklıydılar.

Tehditlere daha fazla dayanamayan Vahdettin cumaya katılmaktan vazgeçerek can güvenliği açısından o gün İstanbul'u terk etmesinin daha hayırlı olacağına zorla inandırıldı. O yöne sevk edildi. Bunda oluşacak bir kargaşanın şahsına yönelik basit bir hareket sınırını aşıp tüm aileye karşı bir katliama dönüşebileceğinin kendisine Refet Paşa tarafından telkin edilmesi etkili olmuştu. Bu ihtimali de düşünen Vahdettin, gitmesinin tüm aile için daha hayırlı ve güvenli olacağını düşünerek İstanbul'u terk etti. Aklında Rus Çarı'nın ve ailesinin feci sonu vardı.

Halife Abdülmecit’e çok haksızlık edilmiştir ve dedikodular çok fazla olmuştur. Özellikle Vahdettin'in kendisi tarafından Ve Vahdettin yanlılarınca Abdülmecid Efendi’nin halifeliği kabulü bir ihanet olarak algılanmış hakkında çok şaibe çıkarılmıştır.

Son dönem Osmanlı ailesi çok iyi eğitimli hiç aptal olmayan kişilerdir. Abdülmecid Efendi özellikle Abdülhamid ve Vahdettin'de olmayan bir dışa açıklık içinde olup korku ve şüphe ile vesvese ile yaşamayan biridir. Modernizmi hep desteklemiştir. Kızı Dürrüşehvar Sultanı başı açık cuma selamlığına götürmüştür. Modern Türk kızının bir örneği olarak sunmuştur.

Kurumsal olarak halifeliğin varlığı tüm islam alemi ve batı tarafından kabul edilmiştir. Vahdettin'in kaçışı bile bu kurumu silmemiştir. Sadece “İki Halife Dönemi” denen dönem yaşanmış ve kimin Halife olduğu tartışması başlamıştır. Bazıları Vahdettin'i kabul etmiştir.

Mesela araplar ve Hint Müslümanları Abdülmecit’i kabul etmiş ondan kız almıştır. Haydarabad Nizamı. Yani halifelik esas olarak TC'ye rağmen devam etmiştir. Halifeliğin ilgası devletin işlemidir. Ancak bu hukuki değildir. Zaten şeri bir kurum örfi bir karar ile yok edilemez. Özellikle belirtmek gerekir ki tüm islam aleminin ünvansal temsil kabiliyeti ile ilgili bir konu Osmanlı’yı TED eden ve yeni bir devletiz diyen Türkiye Cumhuriyeti'nin Meclisinin uhdesine hukuken alınamaz .

Vahdettin'in ölümünden sonra Abdülmecit en yaşlı aile üyesi olarak otomatik Halife olmuş iki başlılık bitmiştir. Burada devletsiz Halife olur mu tartışması çıkmıştır. Halife Devlet Başkanı olarak mı Muhammed'in halefidir yoksa dini olarak mı sorusu gündeme gelmiştir. Patrik ve Papa'dan farklı olarak Osmanlı Hanedanı'nın dini vasfı yoktur, devlet başkanı vasfı vardır. Bu sebeple Abdülmecit halife olamaz denmiştir. Vahdettin ile bitti denmiştir. Ancak Abdülmecit’in halifeliği Vahdettin'den sonra özellikle Mısır Ve Hint Müslümanlarınca kabul edildiği için “des facto” ve “des jura” Abdülmecid Halife kabul olmuştur.

Memlük Sultanlığı ve Abbasi Halife’leri de tartışılsa da devletsiz Halife'ye bir örnektir. Elbette Osmanlı’nın cihan hakimi olduğu bir dünyada Halife mütevekkilin çocuklarının bu ünvanı devam ettirmesi mümkün değildir . İşte burası önemlidir! Türkler Halife olabilir mi olamaz mı? Muhammed soyu olmak şart mı? Ancak Osmanlı'nın Abdülhamit'in, Vahdettin ve Abdülmecit'in halifeliği en azından Arap olmayan Müslümanlar tarafından kabul edilmiştir . Bunun nedeni de Arap hegemonyası altına girmemek ve din içinde ırksal asimilasyonu Türklerden destek alarak önlemek. Fas'dan Çin'e Arap olmayanlar Abdülhamit ile siyaseten yükseltilen bu kurumu kabul etmişlerdir . Abdülmecid'in ölümünden sonra Osmanlı ailesinin en yaşlı üyesi olan kişi Halife benim demiş olsa halifelik ünvansal dahi olsa devam ederdi. Burada önemli olan o kişinin bunu neden devam ettiremediği ve ünvana sahip çıkmadığı! TC'nin kaldırması bir anlam ifade etmiyor. Asıl bu kişinin ünvana sahip çıkmamış olması anlam ifade ediyor.

Araplar kabul eder etmez o başka; kimi eder kimi etmez. Papa'yı da herkes kabul etmiyor, Patrikhane'yi de etmiyor. Ancak bu ünvanlar ve kurumlar mevcut. Dolayısı ile Abdülmecit’ten sonraki Osmanlı imparatorluk aile Reis-i nin ( chief of the imperial house of otman) halifelik ünvanına neden savunup sahip çıkmadığı önemli! TC'ye vatandaş olarak geri gelmek için bir jest mi? İngilizlerin baskısı veya rüşveti mi bilinmez. Ancak ünvanı kullanmayan olsa da bu ünvanım yok olduğu anlamına gelmez. TC'nin halifelik kararı geçersizdir. Devlet olarak tanımamak ayrı müslümanların birisini halife kabul etmesi ayrı konular.

Türkiye ya da islam alemindekilerin kimi Halife tanyacağı devlet kararı yada kanun ile belirlenemez. Mümin kimi kabul ederse o Halifedir. Türkiye'nin halifeliği bu açıdan da şüphelidir. Zira halife kavramı islam aleminin en yüksek temsilcisi olarak da nitelenmek durumundadır.

Siyaset ve dini devletsel bağlantıları ve sorunları yok sayamasak da mesele bir dinin ve kültürün toplumun en üst temsil noktasıdır ki kurumsal olarak halifelik bireysel olarak da Osmanlı ailesi olarak kabul edilmiştir. Arapların tanımadığı hususundaki görüşler cumhuriyet ideologlarının çarpıtmasıdır. İngiltere de Papa'nın otoritesini tanımıyor 8. Henry anglilkan yaptı ülkeyi ama bu katolik İngilizlerin Papa'yı tanımasını engellemiyor.

Bir başka açıdan da bakarsak konuya İngiltere Kralı / kraliçesi taç girerken hala daha Fransa Kralı / kraliçesi olarak da taç giyer . Çünkü doğumsal olarak buna hakkı var . Lüksemburg Prensesi Sophi katolik kanal üzerinden ingiltere kraliçesi ! Ve bu ünvanı var. Halife de bu şekilde. Kağıt üstünde olması mesele değil çünkü burada müslümanın bireysel kabulü önemli. Yani şu andaki Osmanlı aile reisi aslında hala Halife. Eğer aile reisi o zaman Halife benim demiş olsa bekli bir kısım Müslüman eder bir kısım etmezdi. Ancak bu bile onun ünvanı kullanmasını engelleyemezdi. Peki neden kendini Halife ilan etmedi? Bunu bulmak gerek. İngilizlerin işine olmayan bir Halife'den ziyade kendi kontrollerindeki bir Halife daha çok gelirdi.

Peki neden ilan etmedi o zat halifeliğini? Kim engelledi? Son Halife 1944'de öldü. TC istediği kadar ben ilga ettim hilafeti desin Abdülmecid sürgünde Halife olarak yaşadı ve öldü. Ölümüne kadar Halife idi. 1944'de eğer ABD, İngiltere desteklese aile reisi hilafetini ilan ederdi. Yani İkinci Dünya Savaşı'nın neredeyse sonunda Abdülmecit Efendi Halife idi. Savaşın sonunda ise kimse bu ünvanı ileri sürmedi. İnönü mü engelledi? Pazarlık konusu mu edildi? O zaman hanedanın Türkiye'ye geri dönüşleri konuşulmuştu. Yoksa Stalin mi hayır dedi ülkesindeki müslümanlar sebebi ile? Velhasıl mesele bu.


TC ile halifelik alakalı değil. Yani halifelik Meclis’in uhdesinde değildir, Osmanlı ailesindedir. Osmanlı ailesinin Halife olup olmadığı ise islam bilginlerinin ve müminlerin sorunudur. Devlet bu konuda karar alamaz. Ancak devlet olarak tanımıyorum diyebilir, uhdesine alamaz.

Dediğim gibi konu TC değil. Hukuk ünvan hakları. Mesele Türkiye değil. Çok boyutlu olarak halifeliğin veraseten varlığı.Halifelik 1924'de yok olmadı. 1944'e kadar fiilen devam etti. Abdülmecit'in ölümünden sonra da Osmanlı ailesinin en yaşlı üyesinin bu ünvanı kullanma hakkı vardı. Halifeliğin kendi tanımı içerisinden gelen tüm dini siyasi problemlere rağmen; aile şefinin bu ünvanı kullanma hakkı uluslararası hukuk açısından hala geçerli. Devlet kararı ile yok edilebilecek bir ünvan değil. Halifelik işler miydi? Bu tartışılabilir. Ben işleyeceğini düşünenlerdenim. Sizlerin ileri sürdüğü sebeplerin cumhuriyet ideolojisi tarafından kasıtlı olarak manipüle edildiğini düşünüyorum. Araplar ile ilgili sorun çıksa da büyük kısmı kabul ederdi. Malezya, Endonezya, Hint Afgan, Pakistan, Tunus, Cezayir, Fas, Rus, Mısır ve Çin de sorun çıkarmazdı.

Mısır Kral Naibi Neslişah Sultan ile Haydarabad nizamı bir oğlunu Dürrüşehvar diğerini Nilüfer Sultan ile boşuna evlendirmedi. Irak Kralı gene bir Osmanlı prensesi ile boşuna evlenmedi. Esasen Arapların ihaneti Osmanlı hilafetini kabul etmedikleri için değil, milliyetçilik zehirinin Fransız Devrimi sonrası yayılması ile olmuştur. Esas mesele hilafet değil imparatorluk ve bağımsız devlet idealizmidir. Elbette batı tarafından da desteklenmişlerdir. Bugün modern dünyada emperyalizm lanetlenirken Araplara bağımsızlık istedi diye kızmak komik ötesidir.

Osmanlı hilafeti kılıç hakkı ile almış ve artık oturmuş sistem olmuştu. Avrupa kabul etmiş Fas'tan Çin’e müslümanlar kabul etmiş. Halife olacaksa Osmanlı ailesinden olur. 1400 yıllık islamın 405 yılı Türk hilafeti, 1517 - 1922. Ya Osmanlı ya hiç...

Artık ne desek boş olmuş ile ölmüş değişmez. Ancak Atatürk ile beraber çalışan bir Halife olabilse idi belki bugün islamın bu rezil hali de olmazdı. Ama çok geç artık. Benim dini inancım yoktur. Ben sadece siyaseten işleyişe bakarım. Kullanılabilecek bir kurum yok edildi. Tercih meselesi. Sonuç gene de bu gün hilafet isteriz diyenler. Üstelik bu defa resim yapan piyano çalan beş yabancı dil konuşan kızını başı açık olarak Cuma selamlığına götüren bir Halife de olmayacak. Bilmem gelinen nokta ne kadar başarı sosyolojik olarak da şüphelidir. Malum sosyal olaylarda laboratuvar tüm toplumdur ve gerçek sonuçlar 70 - 100 içinde alınır derler.

Not 1 : Mesela Dalai Lama, Çin onu sürdü kendi lamasını atadı. Ama kurumu yok etmedi çünkü edemez. Tanımıyorum diyebilir ve atama yapmayabilirdi. Ama kendi lamasını atadı . Ancak bu dalai lamanın her şekilde lama olarak kabulünü değiştiremezdi ve zaten değiştirmedi.

Not 2: Hilafet zaten dini olarak olmaz çünkü o zaman peygamberliğe halef edilmiş olur. Devlet başkanlığına hilafet olabilir ancak. Fakat değişen dünyada bu mümkün olamaz Çin’den Amerika’ya müslüman var. Yani sembolik bir islam başkanı olarak kabul edilebilir. Bu açıdan Atatürk doğru yapmıştır. Pohpohlanacak ve para yiyecek bölünmeye belki yol açacak bir figüre ihtiyaç yoktur. Öteki açıdan ise hatalı olabilir. Çünkü din yok edilemez, ıslah edilmesi zordur. Bir dini çıpa gerekir. Sembolik olarak bir temsilci. Bu islamı bugün düştüğü durumdan da çıkarabilirdi. Zira o tarz Halifeler ile IŞİD zihniyeti arasındaki uçurum islam ülkelerinin lehine kullanılabilirdi. Bir halifenin olmaması belki islamın bu hale gelmesine katkıda bulunmuş olabilir.

Not 3: Sultanlar ulemadan değildir. Ancak Kanuni ile hep Arap Peygamber ailesinden kişiler Şeyhülislam oldu. Ebu Suud Efendi mesela. İskilip civarındaki İmaadi'den Irak da. Hatta Anadolu Türkleri, İslam'ı bilmeyen hayvanlar diyordu Arap ulema o zamanlar. Arapların tanıyıp tanımaması değildir mesele bir kere kabul edildiği an kabul edilmiş olur. Osmanlı sultanlarının padişah olması gibi. İstanbul tahtında oturan imparator olur ancak. Bu ünvanı almış ve Roma İmparatoru kabul edilmiştir. Aynı Halife ünvanı gibi, Mısır'ı fethedince son Abbasi Halife’sinden şu ya da bu şekilde almıştır.

Not 4: Son Halife Abdülmecid Efendi'den sonra Halife olması gereken kişi Ahmed Nihat Efendi idi. Türkiye'de resmî olmasa da eğer islam alemi kabul etse idi olurdu, etmedi. Yine de ünvanı kullanabilirdi göstermelik olarak çünkü doğum hakkı idi ama kullanmadı hiç.

Ahmed Nihad efendi, 4. Sultan Ahmed - gayri resmî olarak - (5 Juillet 1883-4 Juin 1954), chef 38e de la Maison Impériale d'Osman 1944-1954, était la 38e et la deuxième tête post-impériale de la Maison impériale d'Osman .

Mehmet Sadık Öke

Vahdettin'in İstanbul'dan ayrılışının gerçek sebebi ile ilgili etiketler Osmanlı mehmet sadık öke vahdettin
GÜNÜN VİDEOSU

Kayseri'den İstanbul'a yürümek için yola çıkmıştı... Canlı yayın yaparken kamyon çarptı!

Kayseri'den İstanbul'a gitmek için 8 gün önce 2 arkadaşıyla birlikte yürüyerek yola çıkan 36 yaşındaki Neşet Turan'a sosyal medyada canlı yayın yaptığı sırada kamyon çarptı. Kamyon şoförünün kaza yerinden kaçtığı öğrenilirken Turan'ın hayati tehlikesi olduğu belirtildi.