TÜSİAD ve 28 Şubatçı kodları! TÜSİAD fabrika ayarlarına döndü... Hükümete böyle sopa gösterdi
TÜSİAD Başkanı Ömer Aras “Suç örgütü kurmak şirket kurmaktan daha kolay. Modern devletin temelinde hukukun üstünlüğü var” sözleriyle dikkat çekti.
TÜSİAD’ın hükümeti çok sert şeklide hedef alan sözleri neden şimdi ve neden bu şekilde dile getirildi? Yatırımcılar için Türkiye’de güven ortamının da oluşturulmadığını vurgulayan Ömer Aras’ın başkanı olduğu TÜSİAD’ın Türkiye için anlamı ne? Gelin birlikte bakalım…
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), Türkiye’nin ekonomik ve siyasi hayatında kendini her zaman önemli bir aktör olarak konumlandırdı. Ancak bu konumlanma, sıklıkla vesayetçi ve jakoben bir zihniyetin izlerini de taşıdı. Özellikle 28 Şubat sürecindeki tavrı, TÜSİAD’ın demokratik iradeye değil, seçkinci bir anlayışa hizmet ettiğine dair kuşkuları da beraberinde getirdi.
28 Şubat’ta TÜSİAD’ın Rolü
28 Şubat 1997’de gerçekleşen postmodern darbe sürecinde TÜSİAD, medya ve askeri bürokrasi ile birlikte hareket ederek, seçilmiş hükümete karşı bir baskı unsuru oldu. Bu dönemde, Refah Partisi lideri Necmettin Erbakan’ın başbakanlığındaki koalisyon hükümeti, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu gerekçesiyle hedef alınmıştır. TÜSİAD, bu süreçte “laikliğin korunması” adı altında demokratik iradeyi zedeleyen bir tutum sergiledi.
Örneğin, 28 Şubat’ın hemen ardından TÜSİAD, “laikliğin tehlikede olduğu” yönündeki söylemleriyle medyayı ve kamuoyunu manipüle etti. Bu durumun, seçilmiş hükümetin meşruiyetini sorgulatmak ve toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmek amacıyla kullanıldığı bugün çok daha net şekilde ortada.
TÜSİAD’ın AK Parti’ye Yönelik Tutumu
AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte, TÜSİAD’ın tutumu da değişti. Ancak bu değişim, tam anlamıyla bir demokratik iradeye saygıya bir türlü dönüşemedi. AK Parti’nin ekonomik ve siyasi reformlarına destek verirken, zaman zaman “vesayetçi refleksler” ile hareket etti. Özellikle AK Parti’nin güçlendiği dönemlerde, TÜSİAD’ın “laiklik” ve “demokrasi” söylemleriyle hükümete yönelik eleştirileri dikkat çekti.
Örneğin, 2021 yılında TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski’nin yaptığı bir açıklama hala hafızalarda taze. Kaslowski o dönem ilginç şeklide, “laikliğin din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olduğu” vurgulamıştı. Laiklik onlar için hükümeti ‘hizada tutmak’ için bir tür sopaydı muhtemelen.
Bu tür çıkışlar, TÜSİAD’ın hala 28 Şubat zihniyetinden tam olarak kopamadığını gösteriyor olabilir .
TÜSİAD’ın Türkiye’yi Temsil Etme Biçimi
TÜSİAD, kendisini Türkiye’nin modern, laik ve Batı yanlısı kesimlerinin temsilcisi olarak tanımlıyor. Ancak bu temsil, sıklıkla toplumun geniş kesimlerinin değerlerine ve iradesine yabancı bir anlayışla şekilleniyor. Özellikle dindar ve muhafazakar kesimler, TÜSİAD’ın kendilerini dışlayan ve küçümseyen bir tutum sergilediğini düşünüyor.
TÜSİAD’ın bu tutumu, Türkiye’nin çoğulcu yapısıyla uyumlu değil. Örneğin, 28 Şubat sürecinde başörtülü kadınların kamusal alandan dışlanması, TÜSİAD’ın da desteklediği bir politikaydı. Bu durum, TÜSİAD’ın toplumsal çeşitliliği kucaklamak yerine, tek tip bir modernleşme anlayışını dayattığını gösteren güçlü bir delil.
TÜSİAD, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına önemli katkılar sunmuş olsa da, siyasi tutumu sıklıkla eleştiri konusu oldu. Özellikle 28 Şubat sürecindeki rolü ve AK Parti’ye yönelik zaman zaman sertleşen tutumu, TÜSİAD’ın demokratik iradeye saygı konusunda yetersiz kaldığını ortaya koyuyor.
Türkiye’nin geleceği, vesayetçi ve jakoben anlayışların değil, çoğulcu ve kapsayıcı bir demokrasinin inşasından geçiyor. TÜSİAD’ın da bu yönde bir dönüşüm geçirmesi, hem kendi meşruiyetini güçlendirecek hem de Türkiye’nin demokratik geleceğine katkı sağlayacak.