Türkiye'de sinemanın gelişimi

Atlantik Medya ve Prodüksiyon şirketinde yapımcı ve yönetmen olarak görev yapan şair-yazar Özkan Karaca, sinema tarihini yazdı.

Özkan KARACA

Osmanlı Döneminde Sinema

Osmanlı Devleti 1876–77 Osmanlı-Rus Savaşı’nda hızlı ve beklenmedik bir mağlubiyete uğramış, Batılı ülkelerin tehditleriyle bir anlaşma imzalayan Rusya, geldiği en ileri nokta olan Ayastefanos’a (Yeşilköy) yüksek ve görkemli bir anıt diktirmişti. 14 Kasım 1914’de Fuat Uzkınay’ın görüntülediği Ayastefanos’taki Rus Abidesi’nin yıkılması, Türk sinemasının da başlangıcı sayılır. Merkez Ordu Sinema Dairesi arşivindeki bu film, günümüze ulaşamamıştır. Weinberg’in öğrencisi olan Uzkınay, Birinci Dünya Savaşı’nın çeşitli cephelerinde ordu adına çekimler yapmaya devam etti. Aslında Osmanlı ülkesinde Uzkınay’dan daha önce de sinema çekimleri yapılmıştı. Makedonyalı Yanaki Manaki ve Milton Manaki Kardeşler 1911 senesinde Sultan Reşat’ın Selanik ve Manastır gezilerini filme aldı. Bu filmler günümüze kadar ulaşmıştır. Uzkınay’ın filminin ilk film sayılmasının sebebi Makedonya’nın bugünkü sınırlarımız dışında kalmasıdır.

Türkiye'de sinemanın gelişimi

1. Dünya Savaşı içinde, 1915 yılının başında, savaşan tüm Dünya Orduları ile özdeş zamanda Merkez Ordu Sinema Dairesi ni kuran ve Türkiye’de sinemayı bir sanat, bir sanayi ve ticaret olarak başlatan Türk Ordusu olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı’nda Türk ordularının başkomutanı Enver Paşa, savaş içinde Almanya’yı ziyaret ettiği sırada Alman ordusunun bir “Ordu Film Dairesi” kurduğunu görünce sinemanın propaganda açısından önemini kavramıştır. Yurda dönünce de ilk işi Türkiye’de hemen bir Ordu Film Dairesi’nin kurulmasını sağlamak olmuştur. Ordu Film Dairesi önceleri belge filmleri çekti. Bunlar savaşla, başkomutanın ve padişahın resmi ve özel yaşamlarıyla ilgili filmlerdi. Kuruluşun başına Türkiye'de halka ilk film gösterimini sağlamış olan Sigmund Weinberg getirildi. Sonradan siyasal düşüncelerle bu görevinden uzaklaştırıldı ve yerine yardımcısı olan Fuat Uzkınay getirildi. Türk sinemasının ilk sekiz yılında az sayıda film çekilmiştir. Bu filmler sonrasındaki sinema faaliyetleri de zaten Cumhuriyet dönemine girer. Enver Paşa’nın direktifiyle kurulan Merkez Ordu Sinema Dairesi dışında devletin sinemaya fazla ilgisi yoktur.
İttihat ve Terakki Partisi tarafından 1 Şubat 1913’te kurulan, Hürriyet ve İtilâf Partisi tarafından 1 Nisan 1919’da da kapatılan, 1918’den beri Kuva-ı Milliye’nin ve Müdafa-ı Hukûk Cemiyetleri nin öncüsü ve kaynağı olan ve Türk sinemasının ilk konulu filmlerini gerçekleştiren “Milli Müdafaa Cemiyeti’dir. Bu cemiyet Balkan Harbi sırasında Türk Kara Ordusuna yardımcı olmak, sivil halkın yardımlarını orduya ulaştırmak, orduyla halk arasındaki ilişkileri düzenlemek için 1913 yılında kuruldu. “Müdafaa-ı Milliye Cemiyeti” de 1916 yılında sinema çalışmalarına başlamıştır.

Türkiye'de sinemanın gelişimi - Resim : 2

Cumhuriyet Döneminde Türk Sineması

Cumhuriyetin ilanının ardından ulus bilinci ve onu bir arada tutacak ortak bir kültürel kimlik inşa etmek üzere Batıya yönelen Kemalist modernleşme projesi içinde resim, heykel, tiyatro, opera gibi sanatlar ve mimarlık üretimi, ideolojik mesajları yayma işlevini yüklenmişlerdir. Buna karşın sinema, bu çerçevede kullanılabilecek bir araç olarak görülmemiş, Cumhuriyetin resmî sanat politikası kapsamına girememiştir.

1939 yılına kadar Türk sineması için tek adam olan Muhsin Ertuğrul’un filmlerinde Cumhuriyet ideolojisinin temel değerleri ve modernleşme projesi ile uyum görülür. Modernleşme projesinin etkilerinin zayıfladığı 1940’lardan itibaren Batılılaşma her alanda sorgulanmaya başlar. 1940’ların filmlerinde, aşırı Batılılaşmayla gelebilecek özünü kaybetme kaygısı, “Yeşilçam” sinemasına damgasını vuracak olan bir endişenin ilk izleridir. Geç modernleşmeye özgü bir problem olan ulusal kimlik arayışının getirdiği endişe ve arzular, Cumhuriyet otoritesiyle bir süreliğine çözülmüş gibi görünse de, Batı referanslı modern değerler ve halkın geleneksel değerleri yan yana duran ikili bir yapı oluşturarak sürekli çatışma içinde olmuşlardır. Doğulu-Batılı, merkez-merkez dışı, yerel-evrensel gibi karşıt kavramlar çerçevesinde değişik biçimler alan modern-geleneksel çatışması, kültürel ve sanatsal üretimlerin de ana ekseninde yer almıştır.

Türkiye'de sinemanın gelişimi - Resim : 3

1950’li yıllarda Amerika ile yoğunlaşan ilişkiler çerçevesinde kapitalist pazar yasalarının ülkeye girişi, artan Amerikan hayranlığı ve gelişen tüketim kültürü ile birlikte, ülkenin atmosferine uygun nitelikleriyle Hollywood melodramlarının dönem sinemasını etkilediği görülmektedir. Öte yandan kırsal kesimden büyük kentlere yaşanan göçler, bahsedilen kimlik çatışmalarının özellikle büyük kentlerde daha da belirginleşmesine neden olmuştur. 1948 yılında sinemayı kârlı bir sektör haline getiren vergi indiriminin ardından, film, salon ve seyirci sayısında önemli artışlar yaşanmıştır. Ancak sinemadaki genel finans sıkıntısı, sanatsal kaygı ya da eleştirel bakış yerine, ticari kaygı taşıyan, kısa sürede çekilen düşük maliyetli filmlere yönelmeye neden olmuştur.

Türkiye'de sinemanın gelişimi - Resim : 4


Diğer yandan ülke genelinde kurulan bölge işletmeciliklerinin halkın isteklerini yapımcıya iletmesi üzerine kurulu olarak Türkiye’ye özgü bir sistem ortaya çıkmıştır. Bu sistemde sinemayı yönlendiren halkın kendisi olmuştur. Resmî ve elit olanın dışında kaldığından sansür mekanizmalarınca pek müdahale görmeyen, piyasa koşullarına bağlı gelişen ve halkın isteklerine göre şekillenen sinema, 1950’lerin kültürel dinamikleriyle birleşerek bir popüler kültür alanı haline gelmiş ve Yeşilçam Sinemasını ortaya çıkarmıştır.

Türkiye'de sinemanın gelişimi - Resim : 5

Kurtuluş Savaşı Konulu Filmler

- 1923, Ateşten Gömlek (Muhsin Ertuğrul, Kemal Film)

- 1928, Ankara Postası (Muhsin Ertuğrul, İpek Film)

- 1932, Bir Millet Uyanıyor (Muhsin Ertuğrul, İpek Film)

Türk Sinemasının Gelişimi

- 1948, İstiklal Madalyası (Ferdi Tayfur, İpek Film)

- 1949, Vurun Kahpeye (Ömer Lütfi. Akad, Erman Film)

- 1950, Ateşten Gömlek (Vedat Örfi Bengü, Kale Film)

Yeşilçam’da Kurtuluş Savaşı filmlerinin formülü de bellidir: Filmcilerin çoğuna göre savaş; İstanbul işgal edilmiş, kurtuluş için çalışmalar başlamış, Anadolu’da Kuvâ-ı Milliye düşmana karşı çıkmış, sonra kurulan düzenli ordu düşmanı yenip İzmir’de denize dökmüştür. Bu fonun üzerine bir aşk hikâyesi monte edilir. Yeşilçam usulü iyi adamlar “Anadolucu”, filmlerde kötü adam rollerine çıkanlar İstanbul Hükûmeti yanlısı olarak perdede görünür, konunun sıkıştığı yerlerde oyuncular yakın plana girip vatan-millet üzerine nutuk çekerek vaziyeti idare eder, gerekli görülen yerlerde bayrak birkaç defa dalgalandırılır, bu arada Atatürk’e ait belge filmleri gösterilerek bol bol alkış toplanır ve film İzmir’de direğe çekilen Türk Bayrağını göstererek sona ererdi.

Kurtuluş Savaşı’nın bütün coşkunluğu sürerken çevrilen “Ateşten Gömlek” bir yana bırakılırsa, 1923’ten 1950’ye dek uzanan dönem içinde Kurtuluş Savaşı’nın beyaz perdede pek az yer tutması, yeni kurulan Cumhuriyet’in Yunanistan ile dost geçinmek siyaseti ile ilgilidir. Yunanistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi için yapılan çalışmalar, 1930’da Yunanistan ile imzalanan Ankara Antlaşması, 1934’teki ilk Balkan Paktı, Cumhuriyet hükümetlerinin başlangıçtan beri bağlandığı bu iyi komşuluk ve dostluk siyasetinin sıkı bir biçimde sürüp gitmesine yol açtı.

Bundan dolayı, geniş halk yığınlarını etki altında bırakacak olan beyaz perdede, iki komşu arasındaki bu acı denemenin anılması istenmiyordu. Bundan dolayıdır ki, 1950’ye dek çevrilen Kurtuluş Savaşı filmleri sayıca az olduğu gibi, çevrildiği vakit de bu olayın ancak belirli yönlerini ortaya koymuştur. Örneğin; 1923-1928 yıllarında hiçbir film ortaklığının bulunmadığı bir süreden sonra İpek Film kurulup Ateşten Gömlek yönetmenine “Ankara Postası”nı çevirttiği vakit, ele yine Kurtuluş Savaşı alınıyor, fakat olaya başka bir yönden yaklaşılmıştır. 

Türkiye'de sinemanın gelişimi ile ilgili etiketler Sinema özkan karaca Atlantik Medya ve Prodüksüyon sinema tarihi
GÜNÜN VİDEOSU

İstanbul'da sokak ortasında dehşet! Yolda yürüyen kadına kafa attı! O anlar kamerada...

Fatih'te yolda yürüyen kadına gaspçı bir adam yumruk ve kafa atarak saldırdı. Kadının sokak ortasında dehşeti yaşadığı o anlar saniye saniye kamerada.