Süleymancılar nereye koşuyor? Opus Dei yöntemleriyle büyüyen cemaat FETÖ olma yolunda!
Son dönemin en tartışmalı topluluklarından biri olan Süleymancılar, ticaret, siyaset ve dini eğitim alanlarında hangi yöntemleri kullanıyor? FETÖ ve Vatikan bağlantılı Hıristiyan tarikatı olan Opus Dei ile benzerlikleri nasıl dikkat çekiyor?
Binlerce Kur’an kursu, otoriter disiplini ve vakıflarıyla Süleymancılık mütedeyyin mahalle içinde bilinen bir konuma sahip.
İslami yapılanmalar içinde en hızlı şekilde büyüyen Süleymancılık, çoğunlukla faşizme temayül eden milliyetçi tavrıyla kamuoyu tarafında bilinmekteydi.
Son zamanlarda ise siyasi söylemleri ve ideolojik yaklaşımlarıyla sistemle çatışma halinde görünse de kendi içinde “Opus Dei” ihtirası ve güç zehirlenmesi yaşayan büyük bir organizma görüntüsü veriyor.

TEK PARTİ REJİMİYLE KÖK SALDILAR
Fikir ve inanç sıkışması gaz sıkışmasından beterdir.
Bir yerde muhakkak patlar yahut siyasi münafıklar yetiştirilmeye uygun bir zemin hazırlar.
CHP’nin toplumun inancı üzerinden adeta freni patlamış bir kamyon gibi geçtiği günlerde halkın Kur’an-ı Kerim ile bağı bizzat devlet eliyle kopartılmaya çalışılmaktaydı.

Süleyman Hilmi Tunahan, yasak ve baskılara rağmen gizli şekilde müritlerini örgütleyerek Kur’an eğitimini yaygınlaştırdı.
Necip Fazıl Üstat; Tunahan’ı şu sözlerle anlatır,
“Bir insan Müslüman olabilir, tahsilli ve akıllı olabilir, hatta iç hayatı münkir olmaz da yine tasavvuf ve irşada ehil bir zat ile karşılaştığı halde o zat ilahi iradeyle kendisini ona bildirmişse dünyalar bir araya gelse onun feyzlerinden haberdar olamaz. Bizim ise kendisinin manevi cephesi üzerine zerrece tereddütlümüz yoktur. Biz bu noktayı ’ilm-el yakın’ biliyoruz. Kendisinin tasarrufunu ve ruh melekleri üzerindeki tesirini, öz ruhumuzda ve vücudumuzda hissetmiş; enfüsi ve kevni kerametlerinin üstünde irşat harikalarını fiil haline ve hakkıyla müşahede etmiş bulunuyoruz. Allah’ın bu husustaki inayet ve lütfuna mazhar olduğumuza, kendilerinin kâmil ve mükemmel mürşid olduğuna (Silasile-i Sâdât: Büyükler Zinciri) kolunun 32’nci ferdi Selahaddin İbn-i Mevlana Seraceddin’in cismani nispet, İmamı Rabbani Hazretlerinin de ruhani nispetle varisleri bulunduğuna imanımız tamdır. Kendisinin bu cephesini anlamayanların, anlamakta acz gösterenlerin, hiç olmazsa aksini iddia etmemelerini ve kendisinde bir mürşit hali görmediklerini söylemekten çekinmelerini, dünya ve ahiret yıkımına uğramamaları bakımından tavsiye ederiz.”
Süleymancılık modern bir cemaat.
Geleneksel mürşit-mürit ilişkisi bulunsa da modern ve güç odaklı bir yapılanma var ortada.
Oysa bu yöntem, yani güç odağını kendi cemaatine taşıma amacı her yöntemi mubah kılar.
Yöntem olarak seçilen tarz-ı siyaset yalnızca Süleymancıları değil, tüm cemaat ve yapılanmaları dış müdahaleye açık hale getirir.
Bunun temel sebebi bir düşman yaratım sürecidir ki Süleymancılığın ezeli düşmanı öteden beri Diyanet İşleri Başkanlığıdır.
Yaratılan düşman ile cemaatin surları tahkim edilir ve bu süreçte ittifaklar aranır.
Süleymancılık güç arayışını çoğunlukla siyasette aramış ve sayısız parti ile zaman zaman ideolojik nedenlerle olsa da çoğunlukla pragmatik nedenlerle ittifak içine girişmiştir.

SÜLEYMANCILAR VE OPUS DEİ
Süleymancıların güçlü olma ve büyüme yolunda kulandığı modern yöntemler çoğunluk Vatikan’ı kutsayan Opus Dei Tarikatının yöntemleriyle benzerlik gösterir.
Süleymancılığın düşman yaratım süreci ve Opus Dei yöntemlerine yaklaşımı yakından incelendiğinde yapının dış müdahalelere nasıl müsait hale geldiği daha iyi anlaşılır.
Bu esasen yalnızca Süleymancılığın problemi değil. FETÖ de İllimunati ve Opus Dei gibi hıristiyana tarikatların yöntemleriyle büyümüş bir yapıydı.
Çok farklı yöntemler kullansa da sadece Opus Dei ihtirasının müritlerini nerelere savurduğu ortadır.

DÜŞMAN YARATMA SÜRECİ VE DİYANET
Diyanet işleri Başkanlığı kurulduğu günden beri temiz bir yapıdır diyemeyiz.
Tek Parti rejimi Müslümanların inancına yaptığı zulmü bu yapı üzerinden meşrulaştırmış ve uygulamıştır.
Öyle ki bu Diyanet, Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün cenazesini bile kaldırmayı becerememiş, Makbule Hanım’ın çığlıkları Paşa’nın cenazesinin ortada kalmasını engellemiş; ama namazı Türkçe kılınabilmiştir.
Diyanet İşleri’nin yerli, milli ve Müslümanca bir hüviyete sahip olması son 15-20 yıl içinde sağlanabilmiştir.
Süleymancılar, Kur’an eğitimine yönelik yasakların 1946 yılında kaldırılmasıyla bu öğretimi yapabilecek en kurumsal yapı olarak süratle güçlendi.
Diyanet İşleri Başkanlığına açıktan savaş açmaları da 1965 yılında İmam-Hatip ve İlahiyat Fakültesi mezunlarının Kur’an öğretiminde yetkili kılınması üzerine başladı.

Türkiye Kuran Kursları Kurma, Koruma ve İdame Ettirme Dernekleri Federasyonu’nun kurulması esasen Süleymancıların güç tekelini korumak amacını taşıyordu.
Aslında İmam-Hatip mezunu sayısız Süleymancı bulunuyordu. Lakin yapı büyüdükçe başka cemaatten kişiler ya da cemaati bulunmayan din görevlileri gücün başka alanlara akması noktasında büyük tehditti.
Bu sebeple tekfir, mezhepsizlik suçlaması gibi saldırılar Süleymancılığı bir çare mercii haline getirmeye başladı.
Kısa süre sonra bu dilin cemaati bir arada tutan bir diskura dönüştüğü görüldü.
1971 ve 1980 Darbeleri ile büyük darbeler alınsa da yıllarca Düşman Yaratım Süreci ile oluşturulan korku iklimi cemaatin dağılmasını büyük oranda engelledi.
![]()
1982 referandumuna giderken Süleymancılara, Cunta tarafından mallarının iade edilmesi yapının siyasi ilişkilerinde takındığı tavra yönelik eleştirilerin artmasına neden oldu. Süleymancıların düşman yaratım sürecinde istikrarlı olduğu tek kurum Diyanet İşleri Başkanlığı idi.
Buna karşın Millet Partisi, Adalet Partisi, Anap gibi partiler ile ittifak yapabildiği gibi çıkarlarına ters düştüğünde Adnan Menderes, Necmettin Erbakan ve Recep Tayyip Erdoğan’a karşı aleni bir düşmanlık içine girmekten çekinmediler.
Bu Makyevelist tavrı Opus Dei İhtirası olarak tanımlayabiliriz.

SÜLEYMANCILARIN OPUS DEİ YÖNTEMLERİ
Josemaría Escrivá de Balaguer, 1928 yılında kurduğu ve adına “Hizmet” hareketi dediği Opus Dei, modern cemaatlerin ihtiraslarına göre güçlü bir metodoloji inşa etmiştir.
Opus Dei Tarikatı, cemaatin siyasetle güçlü bir ilişki kurmasını öğütler. Kişi yapının desteğiyle bürokrat, vekil hatta Bakan olarak üst düzey görevlere gelebilir. Bu süreçte kişinin siyasi bir ideoloji olmaz, dini taassupları bulunur ve belirleyici olur. Bu bağlamda ittifak kurulan siyasi gücün ideolojisine takılı kalınmaz.

Başka bir deyişle Mussoli’nin faşizan hükümeti ya da AB değerlerini savunan bir sol hareket ittifakın muhatabı olabilir, önemli olan yapının kendisidir.
Siyasi mekanizmadan sonra en önemli saha ticari faaliyetlerdir. Ticari olarak her kesimle iş yapılabilir ve Cemaatin yararına olduktan sonra kiminle iş tutulduğunun pek bir önemi olmaz.

FETÖ İLE BENZER YÖNTEMLER
Opus Dei’nin en önemli özelliği ise sır saklamaktır. Cemaat içinde meydana gelen intihar, taciz ve tecavüz vakaları mutlaka cemaat içinde halledilmesi gerekir.
Opus Dei tarikatında kişinin en büyük fedakarlığı ailesidir.
Ailenin yerini mutlak surette cemaat alır. Kişi aile ile bağını kesmese de yeri geldiğinde ailesine karşı cemaatine sahip çıkmak zorundadır.
Bunu sağlamak için yurtlar ve öğrenci evlerine büyük anlamlar atfedilir. Bu yapılar eğitimi destekleyici mahfiller olmaktan çıkartılarak varlık sebebine dönüştürülür.
Opus Dei’nin önemli ritüellerinin başında onları diğer insanlardan ayıracak bazı özellikleri olmalıdır.

Takılan bir şapka, sakal tıraşı biçimi ve hatta sürülen kokuya kadar cemaat üyeleri kendi modalarını oluşturur. Bu sayede “Solidarity” denilen bir çeşit dayanışma ile kimlik edinimi sağlanır.
Ayrıca diğer cemaatlerden mutlaka bir alanda ayrışmalıydı Opus Dei.
Bu ticaret olabileceği gibi eğitim alanı da olabilir. Yani eğitimde en zeki öğrencilere sahip olmak ya da ticarette sivrilen güçlü simalar yetiştirmek yapının özelliklerindendir.
Süleymancıların bu anlamda birçok özelliği Opus Dei Tarikatının yapısına ne yazık ki benzemektedir.
Tıpkı FETÖ örneğinde olduğu gibi.
Bu yöntem toplumun küçük bir bölümüyle güçlü bağlar kurmalarını sağlasa da büyük bir kısmı ile düşmanlaşmasına neden olmaktadır.
Her şey den önce Türk halkı, cemaatçi bir yapıda değil; ümmetçi bir reflekse sahiptir.
Tek Parti Rejiminin yarattığı travma toplumu sarsmışsa da Türk halkı devletin gölgesinde ırk, tarikat veya cemaat farkı gözetmeksizin camide bir araya gelmeyi tercih etmektedir.

Ayrıca Süleymancıların düşündüğünün aksine halk, siyasi liderlere yalnızca politik çıkarlarla bakmaz. Adnan Menderes ne kadar seküler bir yapıda olsa da Ezan’ı aslına çeviren isimdir.
Necmettin Erbakan zor zamanlarda Müslümanların namusunu korumuş kişidir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Anadolu Müslüman’ı için yeniden dirilişin sembolüdür. Bu ve benzeri isimlere bir cemaat kendi habis çıkarları için düşmanlık yapmaya başladığı anda ne kadar zengin ve güçlü olursa olsun gözden düşmektedir.
Süleymancılar olarak bilinen cemaatin son günlerdeki savrulmalarını ve ihanete doğru giden pratiklerini, bu dinamikler üzerinden okumak gerekir.