Pakistan nasıl başardı? Erdoğan'ın mesajındaki devlet aklı! Türkiye nasıl başaracak?

Cumhurbaşkanı Erdoğan grup kürsüsünde savunma sanayisinde atağa geçileceğini açıkladı ve Türkiye’nin artacak caydırıcılık gücüyle “Bize saldırmak akıllarına gelemeyecek.” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan grup kürsüsünde savunma sanayisinde atağa geçileceğini açıkladı ve Türkiye’nin artacak caydırıcılık gücüyle “Bize saldırmak akıllarına gelemeyecek.” İfadelerini kullandı.

Bu sözlerden sonra herkesin içinde bir ukde ve soru işareti olarak Pakistan’ın başardığını başarıp Türkiye’nin de nükleer güce sahip olup olamayacağını düşünmeye başladı. Bu sorunun cevabını şu an için vermek pek mümkün değilse de Pakistan’ın bu zorlu süreci nasıl başardığını bilmek belki nereden ve nasıl başlayacağımız konusunda bizlere hem yol gösterir hem de cesaret verecektir.

Pakistan’a nükleer silahlar altın tepside mi sunuldu?

Pakistan sivil nükleer çalışmalara 1950 senesinde ABD’nin Barış İçin Atom Programıyla katıldı. Yaklaşık 15 yıl boyunca bu programda Pakistanlı bilim insanları atomu yalnızca enerji programı için geliştirip inceledi. 1965 senesinde ise Hindistan’ın işgalci tutumu Pakistan için yıkıcı bir hal almaya başladı.

1971 senesinde Hindistan, Pakistan karşısında açık bir zafer elde etti ve Doğu Pakistan olarak bilinen bölge ülkeden resmen kopartıldı.

Pakistan’ın nüfusu, ekonomik gücü ve askeri kapasitesi dikkate alındığında Hindistan ile boy ölçüşebilmesi mümkün değildi. Hindistan neredeyse her on senede bir büyük askeri taarruz gerçekleştirerek Pakistan’ı yavaş yavaş yok ediyordu.

1972 yılı Pakistanlılar için bir kırılma noktasıydı; çünkü devlet alenen ilan etmese de tüm riskleri göze alarak nükleer programını fiilen başlattı.

Böylesi radikal kararın arkasındaki siyasi irade Zulfikar Ali Butto idi. Butto, Bangladeş, Pakistan’dan kopartıldıktan sonra bir tepki olarak Başbakanlığa oturmuştu.

Butto, Pakistan’ın yüzünü İslam Alemine çevirmesi gerektiğine inanıyordu. Onun iktidara geldiği yıllarda Suudi Arabistan tahtında bir Osmanlı Damadı olan Faysal bin Abdülaziz oturuyordu. Kendisini Kudüs’ün kurtuluşuna adayan ve bunu canıyla ödeyen Faysal, Pakistan’ın ve Müslümanların hunharca katledilmesi karşısında Pakistan’a büyük destekler verdi. Ayrıca dünyaya uyguladığı petrol ambargosu ve çeşitli siyasi manevralarla İsrail’in Sina içlerine ve Golan’ın ötesine geçmesinin engellenmesinde Siyonistlerin cesaretini kıracak isim olacaktı.

Faysal’ın belleğimizde hala taze olan Kudüs konuşması esasen çok şeyi anlatmaktaydı;

“Kardeşlerim! Neden bekliyoruz?

Dünyanın vicdana gelmesini mi bekliyoruz?

Nerededir ki dünyanın vicdanı?

Mukaddes Kudüs’ü Şerif sizi çağırıyor. Kendisini kurtarmanızı bekliyor.

Neden korkuyoruz?

Ölümden mi korkuyoruz?

Allah yolunda cihad ederek ölmekten şerefli ve daha faziletli ölüm var mı?

Ey kardeşlerim, bizim istediğimiz İslam Milliyeti ve İslami uyanıştır. Milliyetçilik, ırkçılık veya bloklaşma değildir arzumuz. Çağrımız İslami çağrıdır. Allah yolunda cihad etmeyedir çağrımız. Dinimiz, inancımız, mukaddesatımız ve harimi İslâm içindir çağrımız. Ne zaman ki hatırlasam Haremi Şerifimiz (Kudüs) ve mukaddesatımız işgal ve tecavüz altındadır ve aşağılanmaktadır ve orada günahla Allah’a isyan ve ahlaki çöküntüler sergilenmektedir; işte o zaman Allah’a halisane yalvarıyorum, eğer bana cihad etmek ve mukaddes topraklarımızı kurtarmak nasip olmayacaksa, beni bu dünyada bir an bile yaşatma.”

Elbette Faysal’ın yaptığı bir diğer icraat vardı ki Türkiye ve Pakistan gibi ülkeler için son derece önemliydi. Türkiye’den ilim insanlarını, köklerini unutmaması adına tarihi-kültürel çalışmalar yapan çoğu Avrupa ve ABD’deki Türk bilim insanlarını, desteklerken Nükleer Program üzerine çalışan Pakistanlı bilim insanlarını da çeşitli ekonomik destek programları ile hissettirmeden destekliyordu. Ülkemiz sathında bu anlamda en çok bilinen bu kişilerden bir tanesi Merhum Prof. Dr. Fuat Sezgin Hocamızdır.

Pakistan için de bu bereketli evrede birçok önemli bilim insanı yetişmiştir ki bunların başında Munir Ahmad Khan gelmektedir; fakat Pakistan’ın başlattığı nükleer programı başarıya ulaştıran ise kendisini bu programa adayan güçlü bir siyasi irade ve bilhassa Butto’nun iktidarda olmasıydı. Hatta Butto, dünyanın ekonomik ve askeri ambargolarına karşı “Hindistan bombayı tesis ederse, ot ya da yaprak yiyeceğiz, hatta aç kalacağız, ancak, kendimize ait bir tane olacak (atom bombası), başka seçeneğimiz olmayacak.” Sözleri tarihe geçecekti.

Munir Ahmad Khan, hiç vakit kaybetmeden Pakistan’ın nükleer programını başlattı ve güçlü bir bilim insanları ağı oluşturdu. 1974 senesi Pakistan için yıkıcı bir yıldı; çünkü Hindistan nükleer silah testlerini tamamlamış ve resmen atom bombasına sahip bir ülkeydi artık. Butto, 1972’de söylediği sözleri 1974’te de tekrar edecekti;

“Hindistan ile bin yıllık bir savaşa giriyoruz ve ot yemek zorunda da kalsak bir atom bombası yapacağız”

Tüm süreçler bu şekilde ilerlerken Butto’nun bir askeri darbe ile devrilmesi ve sonrasında öldürülmesi Pakistan nükleer programını ciddi bir şekilde sarsacaktı. Lakin Keşmir sorununun günden güne büyümesi sonrası Pakistan, Batı ile tüm ipleri koparma pahasına Çin’den nükleer programı konusunda acil destek istedi.

Batı ve özellikle ABD, Pakistan’ı bu konuda çeşitli yaptırımlarla tehdit etmeye çalışmışsa da 1995 senesinde Pakistan yer altında 6 atom bombası deneyi gerçekleştirerek programını resmen başarıya ulaştırdı. Programın başarıya ulaşması sonrası Hindistan bilhassa Keşmir meselesinden kaynaklı kapsamlı askeri operasyonunu ertelemek zorunda kalacaktı. Dönemin Pakistan Lideri Navaz Şerif, “Kendimize ait olan beş nükleer aygıtlarımızı ateşleyerek Hindistan ile hesabımızı gördük” ifadeleriyle ülkesinin artık nükleer bir güç olduğunu dünyaya ilan ediyordu.

ABD’liler bu duyuruyu tasdiklemiş ve Pakistan’ın “Patlama ya da patlamalarının toplam gücünün 2 ile 12 kiloton arasında ve en büyük olasılıkla da 6 kilotonluk olduğunu tahmin ettiklerini” dünya kamuoyuna bildirmişlerdi.

Yerin altında gizlice ve büyük imkansızlıklarla programını hayata geçiren Pakistan 140 Nükleer silahla bugün dünyanın en büyük 6. Nükleer gücüne sahip ülke konumunda bulunmaktadır. Batı dünyası Pakistan’a karşı cephe alırken bugün İran’dan farklı bir politika izlemesinin en temel nedenlerinden birisi bahsi geçen yıllarda İsrail’in Diamond’da benzer bir süreç ve program geliştirmesi olduğu söylenebilir.

Tüm bunlara rağmen bazılarının düşündüğü ve söylediğinin aksine hiçbir ülke Pakistan’a nükleer gücü altın tepside sunmadı. Hindistan karşısında bir beka problemini yaşayan Pakistan her şeyini riske ederek gerekirse ekonomik yaptırımlar karşısında ot yemeyi göze alarak süreci tamamlamayı başardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine geri dönecek olursak; yakın zamanda S-400 krizi ile içeride yaşadığımız siyasi tartışmalar hafızamızda tazeliğini korumaktadır. Fatih Altaylı gibi gazeteciler köşesinde;

“Aldığınız S-400 savunma sistemini satıcıya iade edin. Sipariş verdiğiniz ikincisini almayın. Rusya ile savunma sanayii ticaretini bırakın.” Fikirlerini pazarlarken ülkenin ana muhalefeti grup kürsüsünde “S 400 füzeleri neden alındı bilen var mı?” naraları atmaktaydı.

Dolayısıyla Türkiye’nin savunma sanayisinde en caydırıcı tedbirleri alırken muhtemelen içeriden alacağı darbeler dışarıdakilerden çok daha yıkıcı olacağını tahmin etmek pek de güç değil.

Yorumlar
Yorum yapmak için tıklayınız
GÜNÜN VİDEOSU

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'tan Fatih Altaylı açıklaması: Hakaret ve tehdit içeriyor

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "Hukuk devleti ilkesinin gereği olarak hiç kimse, Cumhurbaşkanımıza yönelik diktatörlük gibi çirkin ifadelerle hakaret ve tehdit içeren beyanlarda bulunma hakkına sahip değildir." ifadelerini kullandı.