Kuzey'in sahici ruhu: Brüksel

Ocak ayının son haftası, beş günlüğüne yeniden Brüksel’e gittim. Daha önce bu şehre geldiğim için hiç yabancılık çekmedim. Grand Palace, 2011 yılında restore ediliyordu, şimdiyse çok güzel bir şekilde yenilenmiş. Otele yerleştikten sonra akşama kadar işlerimizi halledip yemek yemek ve gezmek için dışarı çıktık. 

Tesadüfen inanılmaz hoş şeylerle karşılaşabilirsiniz / Yanımda yönetmen arkadaşım Çağnur Öztürk de vardı. Çağnur, son dönem gezmek için seçtiğim en iyi arkadaşlardan birisi. Hem içe dönük bir şekilde yaşıyor hem de çoğu konuda bir fikri var. Galeries Royales St. Hubert pasajından geçerek UNESCO Dünya Mirası olarak kabul edilen Grand Place’a (Flemenkçe: Grote Markt) yürüdük. Burası gerçekten harika bir yer. Hem çok iyi restoranlar var hem de gotik dünyanın içine girmek istiyorsanız, burada kendinizi daha iyi hissediyorsunuz. 

Victor Hugo ve Karl Marx’ın izleri… / Bu şehirde kaybolmak sahici bir duygu. Garand Palace’ta Victor Hugo ve Karl Marx’ın evlerini görünce kendimden geçtim.  Bu evleri sabah gazetesinin eski Brüksel temsilcisi Fikret Aydemir gösterdi. 

Karl Marx, Belçika’ya 1845 yılında geldi. Devrimci düşünceleri nedeniyle, önce Almanya’dan ve ardından Fransa’dan kovulan Marx, Brüksel’de sürgünde yaşamış. Koşarak neden Grand Plaza’ya gittiğimi şimdi daha iyi anlıyorum… 

Son dönemde Brüksel sokaklarındaki evsizler ve dilencilerde bir çoğalma olmuş. Geçen yıl mart ayında yaşanan terör şehirde ciddi bir güvenliği de beraberinde getirmiş. Dünyanın birçok noktasında güvenlik çoğalıyor. Bu şehir yarının sözünü bugünden söylemeyi başarıyor. Sol yanını sevdiğim Brüksel’de çikolatanın özel tarihini de yaşıyorsunuz.

Sokakları çikolata kokan şehir Brugge / Avrupa’da nereye gidersem gideyim, o şehrin metrosunu keşfetmeyi seviyorum. Bir şehrin metrosuna kayıtsız kalmak, sizi o şehirden uzaklaştırır. Gezmeyi bilmeyen, kafelerin önünde uzun zaman geçiren turist algısı bana göre değil. Brüksel’e gidince Brugge’da gitmelisiniz. 

Sokakları çikolata kokan şehir Brugge / Avrupa’da nereye gidersem gideyim, o şehrin metrosunu keşfetmeyi seviyorum. Bir şehrin metrosuna kayıtsız kalmak, sizi o şehirden uzaklaştırır. Gezmeyi bilmeyen, kafelerin önünde uzun zaman geçiren turist algısı bana göre değil. Brüksel’e gidince Brugge’da gitmelisiniz. 

In Bruges filmi sizi kalbinizden vurabilir. Bu filmi izlemeden asla Brugge’a gitmeyin. Belçika'nın Ortaçağ'dan kalma, en tarihi şehirlerinden biri olan Brugge, dünyanın her yerinden insanlar için bir terminal gibidir. İyi olan herkes günün birinde oradan geçer, duygusuna inanıyorum… Beni alsınlar, burada yaşayayım.. Dert ve tasalar geride kalıyor. Sokakları çikolata kokan kaç şehir kaldı ki? 

Muhteşem dört gün geçirdim. Bu arada Brüksel’de yayımlanan bir Türk gazetesinden de bahsetmek istiyorum; Kuzey. Bu gazete aynı zamanda Danimarka’da da çıkıyor. Sahibi Habertürk gazetesinin eski yazı işleri müdürü Emre Ergül, genel yayın yönetmeni de Fikret Aydemir… 

Dört aydır ben de bu gazetede köşe yazıyorum.10.000 adet basılan bu gazete orada ücretsiz dağıtılıyor. Fikret, aynı zamanda belgeseller de çeken bir yönetmen. Kendisiyle özel bir röportaj da yaptım. O röportajı da superhaber’de önümüzdeki günlerde okuyabilirsiniz. Fikret’in eşi Dr. Selma Türkoz de Kuzey gazetesinde sağlık yazıları yazıyor. 

Belçika'nın tarihi ve çok öğrenci barındıran şehri Gent’i de mutlaka görmelisiniz. Gent, centilmen anlamına geliyormuş. Tarihi yapıların çok güzel korunduğu, Belçika'da görülmesi gereken güzel bir şehir Gent. Brugge ve başkent Brüksel’den çok farklı, burası ayrı güzel. Bir gün yolunuz Brüksel’e düşerse Kuzeyin ışıkları sizi çarpacak... Benden söylemesi…