Kürecik’e el konulmalı, HDP derhal kapatılmalıdır

Değerli ağabeyim Ardan Zentürk’ün sıkça kullandığı bir kelimedir:

“Kitabın ortasından konuşalım” der Ardan ağabey.

Evet aynen öyle. Kitabın ortasından konuşmak gerekiyor. Başını biliyoruz. Kitabın sonunu biz yazmak istiyorsak, ortasından konuşmak gerekiyor.

ABD’ye, Türk düşmanı yönetimine ve Başkanına, Türkiye içindeki işbirlikçilerine net tavır almaz ise kitabı onlar yazacak ve Sevr haritası yeniden önümüze konacak ve Anadolu’nun Türksüzleştirilmesinin önü açılacak. Bu nedenle gereken yanıt çok net bir şekilde verilmeye başlanmalıdır.

Elbette devlet, bu tür durumlarda ne yapılması gerektiğinin bütün senaryolarını yapmıştır. Yapmamışsa, zaten ruhumuza el Fatiha okunur.

“Ne yapılmalı” sorusu ise belli. Madde madde yazalım:

Kısa vadede;

- İvedilikle Kürecik Radar Üssü kapatılmalıdır: Türkiye’nin NATO üyesi olmasından sonra Türkiye’de ABD ve NATO üsleri var olmaya başladı. Bunlardan bir tanesi de 1961 yılında Malatya’nın Akçadağ ilçesinin bir nahiyesi olan Kürecik’te kurulan radar üssüydü. Bu üs ile Sovyetler Birliği’nin özellikle Kafkasya’daki hareketliliği izlendi. Soğuk Savaş’ın son bulmasıyla 1991 yılında kapatıldı.

Rusya ve İran’a karşı ABD-İsrail’in baskısıyla 2012 yılında yeniden aktifleştirildi. O tarihten bu yana İran’ın güney bölgemizdeki, Rusya’nın da Kafkasya’daki hareketliliği bu üsten takip ediliyor.

Kapatılırsa, ABD ve İsrail sözünü ettiğimiz bölgelerde deyim yerindeyse körleşir.

Bu hamle, Türkiye’ye diplomatik hamle üstünlüğü de sağlar. Örneğin İsrail, ABD’ye baskıyı artırır. Ayrıca Rusya ve İran’a da, art niyetli kullanmamaları şartıyla, rahatlama imkanı sunar. Bölge merkezli Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarlarına dayalı dış politikada da önemli bir adım atılmış olur.

Millileştirilmesi imkan dahilindeyse, Türkiye’nin kullanımına açılmasıyla, Türkiye karşıtı faaliyetlerin izlenmesi de mümkün olur.

- HDP bir an önce kapatılmalıdır: Açık konuşalım. HDP günümüzün Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC), Hoybun örgütlenmesidir. Bir Türkiye partisi değil, içimizdeki urdur. Kürtlerin katledildiği katliamların savunucusu, terör örgütünün siyasi ayağı, emperyalistlerin Türkiye sözcüsüdür. Yöneticileri siyasi temsilci değil, bu sözünü ettiğimiz örgütlerin taşeronudur. Son açıklamaları da bunu net bir şekilde göstermiştir. İçerideki bozguncu yapıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Kürdistan Teali Cemiyeti’ne karşı duruşu sergilenmeli ve HDP kapatılmalıdır.

Orta ve uzun vadede de;

- Türkiye’nin değiştirilecek savunma konsepti çerçevesinde savunma sanayiine NATO’dan bağımsız manevra alanı açılmalı,

- Genelde NATO’ya, özelde de ABD’ye verilen tüm üsler kapatılmalı, imtiyazlar kaldırılmalı,

- NATO’dan çıkış sağlanmalıdır.

Elbette bunların altyapısı oluşturulmalıdır. Böylece Türkiye bölgesinde bağımsız, güçlü bir ekonomik, politik, askeri güç olarak tarih sahnesindeki etkisini artırmalıdır.

***

YANLIŞ POLİTİKALAR MI ETKİLİ OLDU?

Muhalefetin yetkilileri, sözcülerinin ilk tepkileri şöyle oldu:

“İktidarın yanlış politikaları bu duruma getirdi”

Net söyleyelim: Muhalefet yanlış mevzide.

Biden’in ve Türk düşmanı Amerikan yönetiminin/devletinin verdiği mesaj çok net. Türk dış politikasında teslimiyet istediler. Olmayınca tehditlerin dozunu artırdılar. Biden’in açıklaması da bu çerçevede ele alınmalıdır.

Türkiye;

- PKK/PYD, FETÖ vb. terör örgütleriyle mücadele etmese,

- Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın, Rumların, Ege’de Yunanistan’ın gayri hukuki girişimlerine ses çıkarmasa,

- Montrö’ye uygun olmayan şekilde NATO/ABD gemilerini serbest bir şekilde Türk boğazlarından Karadeniz’e geçirse,

- Rusya ile NATO/ABD adına gerilim yaşasa, çatışsa,

- Libya’da, Suriye’de, Irak’ta ulusal güvenlik çıkarlarını ve kardeş halkları düşünmese,

- Güney Kafkasya’da Karabağ’ın işgaline sessiz kalsa, Azerbaycan’ın yanında yer almasa,

belki de muhalefetin dediği olur, Biden kendileriyle son derece uyumlu Türkiye’yi kırmazdı.

Ancak Türkiye bu alanlarda boyun eğmediği için baskı altında.

Peki yapılanlar yeterli mi? Kesinlikle hayır. Türkiye daha aktif bir politika izlemeli ve artık büyük stratejisini belirlemelidir.

***

ATATÜRK NE DEMİŞTİ?

Atatürk, büyük Söylevinde (Nutuk’ta), Ermeni soykırımı iddialarının gerçek olmadığını çok net ortaya koymuş, bazı bilgiler paylaşmıştı. O bilgiler şöyle:

“Efendiler, vukubulmuş olan teklif’in ne derece nabemahal olduğuna dair bir fikir verebilmek için biz de, o günlere ait bazı vaziyetleri hatırlayalım. Şüphe edilmemek lâzımdı ki, Ermeni kıtali hakkındaki beyanat, mavakaa mutabık değildi. Bilâkis cenup menatıkında, ecnebi kuvvetleri tarafından teslih edilen Ermeniler, mazhar oldukları himayeden cür'et alarak bulundukları mahallerdeki İslamlara tasallut etmekte idiler. İntikam fikriyle her tarafta bî rahmane bir surette katil ve imha siyasetine saik olmakta idiler. Maraş hâdise-i feciası, bu sebepten zuhur etmişti. Ecnebi kuvvetleriyle birleşen Ermeniler, top ve mitralyözlerle Maraş gibi kadîm bir İslâm beldesini hâk ile yeksan eylemişlerdi. Binlerce âciz ve masum valide ve çocukları kahr ü imha eylemişlerdi. Tarihte emsali namesbuk olan bu vahşetin faili Ermenilerdi. Müslümanlar ancak muhafaza-i namus ve hayat kaydiyle mukavemet ve müdafaada bulunmuşlardı. Yirmi gün devam eden Maraş katliamında, Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların, bu hâdise hakkında İstanbul’daki mümessillerine çektikleri telgraf, facia müsebbiplerini gayrikabil-i tekzip bir surette tayin etmekte idi.

Adana vilâyeti dahilindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar teslih edilen Ermenilerin, süngüleri tehdidi altında, her dakika katliama maruz bulunuyorlardı. Hayat ve istiklâlinin muhafazasından başka bir şey istemeyen İslâmlara kaşlı tatbik edilen bu zulüm ve imha siyaseti, beşeriyet-i mütemeddinenin nazar-ı dikkat ve insafını calip mahiyette iken aksinin vaki olduğunu iddia ve ondan sarfınazar edilmesi teklifi, nasıl ciddî kabul olunabilirdi?”

Gazi Mustafa Kemal (Atatürk), Nutuk-Söylev, I. Cilt: 1919-1920, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1989, s. 508-510

***

SOYKIRIMCI DENİLEN CEMAL PAŞA ERMENİLERİ KORUMUŞTU, HEM DE 24 NİSAN ÖNCESİNDE

Maraş’ın Zeytun sancağında 1895 yılındaki isyana benzer bir isyanın hazırlığı, Birinci Dünya Savaşı’nın giderek şiddetlendiği 1915 yılının Şubat-Mart ayında da planlanmıştı. O dönem bölge 4. Ordu’ya bağlıydı ve Ordu Komutanı, soykırımcı yalanıyla hedef alınan İttihat ve Terakki liderlerinden Cemal Paşa’ydı. Zeytun’daki Ermeni çeteleri, isyan için cesareti, Mısır’daki İngiliz Kuvvetleri Komutanı General Maxwell’in, 4 Aralık 1914 tarihli bildirisinden almıştı. Bildiride İngiliz kuvvetlerinin İskenderun’a askeri çıkarma yapacağı ve bölgedeki Ermenilerle birleşileceği yazıyordu. İşte bu çerçevede hazırlıklar yapan Ermeni çeteleri, Şubat ayında isyanı başlattı. Cemal Paşa komutasındaki Osmanlı/Türk kuvvetleri isyanı 30 Mart 1915’te bastırdı. Bu süreçte püf noktası ise şuydu: Cemal Paşa, müdahale sırasında bir de beyanname yayınladı. Beyannamede şunlar vurgulandı:

- Türk ahali hiçbir şekilde müdahaleye karışmayacak,

- Herhangi bir taşkınlığa izin verilmeyecek,

- Suçsuz Ermenilerin incinmemeleri temin edilecek,

- Kolluk kuvvetleri dışında Müslüman ahaliden Ermenilere ilişenler eşkıya muamelesi görecek.

Benzer şekilde aynı dönemde Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde isyanlar çıkarılmaya çalışıldı. Van, Çatak ve Bitlis’teki isyanlar büyüdü. Van, Çarlık Rus kuvvetlerinin desteğini alan Ermeni çetelerince işgal edildi.

Özetle, Cemal Paşa dahil, Birinci Dünya Savaşı içindeki dönemin Osmanlı yönetimi, tehcir kararını almaya mecbur kaldı.

Nevzat Artuç, Cemal Paşa-Askeri ve Siyasi Hayatı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2008, s. 292-293

***

RUS KOMUTANIN RAPORU: 1915 ÖNCESİNDE ERMENİ ÇETE SALDIRILARI

Türkiye’nin bu konudaki haklı direnişini kırmak, “soykırım” yalanını kabul ettirmek için bir söylem daha geliştirilmiş: Ermeni çetelerin saldırıları, 24 Nisan 1915 sonrasındaki sürgün, tehcir ve soykırıma tepki olarak gelişti.

Bu koskocaman bir yalan.

Bunu biz değil, dönemin Çarlık Rusya’sının Kafkas Ordusu Kurmay Başkanı Tuğgeneral Leonid Mitrofanoviç Bolhovitinov söylüyor. L. M. Bolhovitinov’un 11 Aralık 1915 tarihli raporunda Ermeni çetelerin saldırılarının 1890’lı yıllarla başladığının altı çiziliyor. Rapordan birkaç vurgu şöyle:

- Doksanlı (1890) yılların başına kadar Türkiye’de Ermeni sorunu hiç yoktu veya daha sonra geldiği boyutlardan uzaktı. Ermeniler, Türkler ve Kürtler birlikte yaşıyor ve genel komşu kavgaları dışında kendi aralarında gayet iyi bir şekilde geçiniyorlardı; öyle ki hepsi eşit şartlar altında bulunmaktaydı.

- Ermeni çevrelerin liderleri, Ermeni devleti kurma fikrinin pratikte ne kadar gerçekleştirilemez bir fikir olduğunu çok iyi bilen, ancak bu gizli istekleri uğruna, gerçekleştirilemez fakat cazip bir hayalle Ermenileri devşirme amacı güden Avrupalı diplomatların şuursuz bir şekilde kurbanları olmuştur.(…) Avrupa diplomasisinin asıl amacı, bu temelde Türkiye’de kargaşa yaratmak, Türkiye’nin felaketi olacak devrimci öğeleri ateşleyip Ermeniler ile Türk hükümeti arasında doğacak anlaşmazlığa müdahale ederek itibarını yükseltmek ve Türkiye’deki planlarını gerçekleştirme olanaklarını sağlamaktır.

- Doksanlı yılların başına doğru, Asya Türkiye’sinde Ermenilerin oturduğu neredeyse bütün yerleşim yerlerinde “Hınçak”, “Taşnaksütyun” ve “Armeniya” devrimci gruplarının üyeleri belirmeye başlamış, büyük bir gayret içinde kendi fikirlerinin propagandasını yaparak, halkı gelecek kanlı olaylara hazırlamışlardır.

- 1890 yılının Eylül ayının sonunda Türkiye’de ilk olarak Rusya’dan gelen Kukunyan’ın devrimci çetesi ortaya çıkmıştır. (…) Ardından Müslüman köyleri üzerinde her türlü tecavüzü gerçekleştiren buna benzer bir sürü çete, İran üzerinden Türkiye’ye geçmiştir.

Bu tecavüzlerden dolayı oluşan fırtınalı hava nihayetinde 1894 Ağustos ayında Sason olaylarıyla patlamıştır. Ermeniler, önce Kürtlerle, sonra da Kürtlerin yardımına gelen Türk ordusuyla çarpışmışlardır.

Leonid Mitrofanoviç Bolhovitinov’un raporunda özetle, 1890’lı yılların başından itibaren Ermeni çetelerin saldırılarının başladığı ve şiddetlenerek devam ettiği aktarılıyor. 65 sayfadan oluşan Kafkas Ordusu Kurmay Başkanlığı antetli rapor şu an, Rusya Askeri Tarih Devlet Arşivi (RGVİA)’nde fond 2100, liste 1, dosya 646, yaprak 44-75, 44 arkası-75 arkası kayıt numaralarıyla saklanıyor.

Leonid Mitrofanoviç Bolhovitinov, Resmi Ermeni Raporu-11 Aralık 1915, Yayına Hazırlayan: Mehmet Perinçek, Kaynak Yayınları, 5. Basım, Kasım 2014

***

NOT: Amerikan misyoner örgütlenmesi BOARD’ın 1830’lu yıllarda Osmanlı coğrafyasına girişi, Ermeni çetelerin altyapısını hazırlaması vs. gibi bilgileri yazmadık bile.

Diğer Yazıları