Kanlı güverteden umut denizine: Sumud'un yolunu Mavi Marmara açtı

31 Mayıs 2010 gecesi, Akdeniz’in ortasında bir gemi ilerliyordu. Adı Mavi Marmara’ydı. İçinde bebekler, yaşlılar, doktorlar, gazeteciler, din adamları ve yüzlerce gönüllü… Yükü sadece un, çimento, ilaç değildi; yükü vicdandı, merhametti ve adalet çağrısıydı.

O gece İsrail askerleri uluslararası sularda gemiye saldırdığında, aslında yalnızca bir yardım filosunu hedef almıyorlardı; insanlığın kalbine kurşun sıkıyorlardı. 2 saat 35 dakika süren vahşet boyunca beyaz gömlekler bayrağa, dualar direnişe dönüştü. Mavi Marmara, sadece katliamın değil, aynı zamanda sivil bir cesaretin sembolü oldu.

Kanlı güverteden umut denizine: Sumud'un yolunu Mavi Marmara açtı

Aradan yıllar geçti. Mavi Marmara’nın kanlı güvertesinden yükselen çığlıklar bugün hâlâ kulaklarımızda. Ama asıl önemli olan, o geceden doğan ruhun kaybolmamış olmasıdır. İnsanlığın hayatla kurduğu direnişin adı olan Suumud (sebat ve onurla ayakta kalma), işte bu mirası geleceğe taşıyor. Suumud filosu, bambaşka bir organizasyon, başka bir zamana ait bir yolculuk. Ama özünde Mavi Marmara’nın yaktığı meşalenin devamıdır.

Birincisi başlangıçtı: zulme karşı sivil bir “yeter artık” haykırışı. İkincisi süreklilik: aynı denizde, aynı insani ihtiyaç için aynı ahlaki sözü tekrar eden bir adım. Biri tarihe kanla yazıldı, diğeri umudu yeniden denize indirdi.

Mavi Marmara’nın hatırası unutulmaz, çünkü orada siviller, silahsız insanlar, tüm dünyanın gözleri önünde vuruldu. Ama Suumud da unutulmayacak, çünkü “biz hâlâ buradayız” diyor.

Bugün geriye dönüp baktığımızda görüyoruz: Mavi Marmara bir eşikti, Suumud bir yol. İkisi de aynı ruhun parçası. Ve o ruh bize şunu hatırlatıyor: Silahların hükmü sınırlıdır, ama insanlığın vicdanı, şahitliği ve sabrı sınırsızdır.

İsrail bugün insanlığın vicdanı olan filoya yaklaşırken iki defa düşünmüşse Mavi Marmara sayesindeydi.

Peki, o gece neler yaşanmıştı, buyurun tekrar hatırlayalım.

Kanlı güverteden umut denizine: Sumud'un yolunu Mavi Marmara açtı - Resim : 2

Operasyon gecesi yaşananlar

Mavi Marmara gemisi Gazze’ye doğru seyir halindeydi. İnsanlar geminin içerisinde dualar okuyor, ibadet ediyorlardı. Geminin içerisinde tüm dünyaya kesintisiz canlı yayın yapılıyor ve içinde bulunan kişilerin sivil olduğu, amaçlarının ise tamamen insani yardım götürmek olduğu deklare ediliyordu.

Saat 00:00 itibariyle gemi İsrail kara sularına yaklaşmış; ama yine de İsrail sınırlarının kilometrelerce uzağında uluslararası sularda bulunuyordu. Gece yarısından itibaren İsrail’in insansız hava araçları Mavi Marmara üzerinden alçak uçuşlara başladı. Mavi Marmara gemisi tamamen sivillerden oluşmaktaydı; dolayısıyla bir operasyonun olması durumunda bu gemiye değil, malzeme taşıyan yük gemilerine olacağından korkuluyordu. Gemide bulunanlardan Recep Köse bu endişesini şöyle açıklıyordu;

“O gece saat 22.00’ye kadar her şey yine aynı şekilde devam etti. Tüm muhabir arkadaşlar aslında her ne olacaksa onun yaklaştığının farkındaydı. Yayınlar minval üzere sürüyor, anonslar ve röportajlar tamamen bu konu üzerinde dönüyordu. El-Cezire’den arkadaşlar geldiler ve ne olacağını sordular. Aslında bir saldırı olabileceğini hissetmiştik sanki. Hava kararmıştı artık. Birlikte geminin arka korkuluklarına yaslanıp fazla uzak olmayan bir mesafedeki diğer gemilere baktık. Her birinde arkadaşlarımız vardı ve biz onları düşünüyorduk. Çünkü olası saldırıların onlara yapılacağı yönünde bir düşünce vardı.”

Oysa hedef doğrudan sivillerin bulunduğu Mavi Marmara gemisine olacaktı, Zodyaklar diğer gemileri teğet geçerek sivillere doğru hareket edecekti. Gece saat 02.30 sularına geldiğinde artık gemide bulunan herkes bir saldırı olabileceğinin farkındaydı. Gemide bulunan tıbbi malzemeler hazırlanıyor ve doktorlar herhangi bir yaralanma durumunda acil müdahale için hazır bekliyordu.

Sabah ezanı okunmaya başladığında gemideki gerilim hat safhaya ulaşmıştı. Güvertede dualar ediliyordu ve bir bilinmezlik havası tüm gemiyi sarmıştı. İsrail saldırıdan önce gemiden yapılan canlı yayınları kesmek için gemiye yüksek frekans dalgaları göndererek sansür uygulamaya çalışıyordu.

Artık gecenin zifiri karanlığı tüm denizi sardığı sırada Zodyaklardan gemiye yanaşan İsrailli korsanlar daha ilk anda havaya doğru değil, doğrudan gemi güvertelerini hedef alarak ateş açmaya başladı. Korsanlar gemiye ilk adım attığı andan itibaren hedef gözetmeksizin sağa sola ateş saçıyordu.

Kanlı güverteden umut denizine: Sumud'un yolunu Mavi Marmara açtı - Resim : 3

Press TV’den Hasan Ghani o anları şöyle anlatacaktı;

“Yayında olduğum sırada bulunduğumuz güverteye Cevdet Kılıçlar’ı indirdiler. O an burada ağır bir yaralımız var ölmek üzere dediğimi hatırlıyorum. Mikrofonu orada bulunan birine verdim ve yanına gittim. Hâlâ nefes alıyordu ama tam alnından vurulmuştu ve hayatta kalma ihtimali yoktu. Baskını görüntülemek için kameramla güverteye çıktım. O sırada yukarıdan bir askerin bağırdığını duydum. Asker çatıdaydı, silahını bana doğrultmuştu ve benden en fazla iki metre uzaktaydı. İbranice olduğu için söylediklerini anlamıyordum. O an kaskatı kesildim ve ölümümü beklemeye başladım. Bu sırada güverteye çıkan kapılardan biri açıldı ve askerin dikkati dağıldı. Böylece içeriye kaçabildim.  Geminin diğer tarafına geçtiğimde öldürülen gemi yolcularının cesetlerinin taşındığını gördüm. Saldırının katliama dönüştüğünü gören IHH Başkanı Bülent Yıldırım beyaz gömleğini çıkardı. Gömleği bir sopaya bağlayıp salladık. Anonslarla farklı dillerde ateşi kesmeleri ve tıbbi yardım göndermeleri için çağrıda bulunduk. Ama ateşe devam ettiler.”

Gemideki vahşet kısa bir sürede yaşanıp bitmemişti. Yaklaşık 2 saat 35 dakika boyunca İsrailli korsanlar Mavi Marmara gemisinde öldürmeye ve işkenceye devam etmişti. O anın tanıklarından İngiliz vatandaşı Sarah Calborne korsanların insanlık dışı tutumunu şöyle anlatacaktı;

“Merdivenlerden aşağıya indim ve holde beklemeye başladım. Ardı ardına İsrail komandolarına ateşin kesilmesi ve yaralılara yardım edilmesi yönünde anonslar yapılıyordu. Bu anonslar sabah 05.15’te başladı ve helikopterler ancak saat 07.00’de ağır yaralıları nakletmeye başladılar. Oturduğum yerde anonsları duyuyordum. “Ölülerimiz var, ağır yaralılarımız var, hastaneye götürülmeleri lazım.” Yaralıları nakletmeye başladıklarında gemideki doktorlarında onlara refakat edeceğini düşünmüştüm çünkü yaralıların durumu çok ağırdı ama İsrailliler doktorların yaralılarla gitmesine izin vermedi. Gemideki tüm doktorlar ve ilk yardım görevlileri de elleri kelepçelenerek bekletildi.”

Kanlı güverteden umut denizine: Sumud'un yolunu Mavi Marmara açtı - Resim : 4

İsrailli korsanlar gemiyi hedef gözeterek işgal etti

İsrailli korsanların gemiyi hedef gözeterek işgal ettiklerinin en önemli kanıtı Şeyh Raid Salah’tı. Korsanlar gemiyi işgal ettiği ilk dakikalarda İsrail basını, terörist diye lanse ettiği Salah’ın gemide öldürüldüğünü iddia etmişti. Oysa Salah diye muhtemelen bir başkası öldürülmüştü ve Salah’ın hayatta olduğu anlaşılması İsrailli yetkililerde büyük bir şaşkınlık yaratmıştı. Salah bu şaşkınlığı şöyle anlatacaktı;

“Mavi Marmara gemisinde beni ilk gördüklerinde, çok iyi hatırlıyorum, şok oldular. Çünkü saldırının ilk anlarında beni öldürdüklerini zannetmişlerdi. Daha saldırı sırasında İsrail resmî makamlarına beni öldürdüklerini bildirmişler ve İbrani medyası da hemen bunu haber olarak geçmiş. Beni ilk gördüklerinde şoka girdiler. Daha sonra bir asker gelerek bana ‘Sen Raid Salah mısın’ diye sordu. ‘Evet’ dedim. Beni videoya çektiler. Ellerimi kelepçeleyip geminin güvertelerinden birine çıkardılar. Orada kaçırılmış olan diğer kardeşlerimizle beraber oturduk. Daha sonra başka bir asker geldi ‘Sen Raid Salah mısın?’ diye sordu…”

İsrailli korsanlar operasyonun ilk dakikalarında öldürdüklerini düşündükleri Raid Salah’ın hayatta olmasının şaşkınlığını yaşıyordu; fakat bu tutumları gemiye adım attıkları daha ilk anda hedef gözettiklerini ispat eden başka bir kanıttı.

Sabaha karşı Aşdod Limanı’na getirilen Mavi Marmara yolcuları kelepçelenerek tutuklandı.

Türkiye’den operasyona tepkiler

Mavi Marmara operasyonunun siyasi mesajı doğrudan dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’aydı. 2016 yılında ise Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı bir açıklama ile Mavi Marmara yolcularının beklemediği ifadelerle kendisinden izin alınmamasını sert bir üslupla eleştiriyordu;

“Siz kalkıp da Türkiye'den böyle bir insani yardımı götürmek için günün Başbakanına mı sordunuz? Biz zaten oraya gerekli yardımı, Gazze'ye bugüne kadar hep yaptık, yapıyoruz. Filistin'e yaptık, yapıyoruz ama bunları da yaparken bizler bir yerlere gövde gösterisi olsun diye değil, her şeyi uluslararası diplomasi neyse bu diplomasi içinde yaptık, yapıyoruz.”

Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan operasyonun sabahında İsrail’e tepkisini en üst perdeden dile getirmiş ve gemidekilerin sonuna kadar arkasında olduğunu beyan etmişti. İsrail’i bebekler için götürülen sütü bile silah olarak gören bir terör devleti olarak tanımlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası sularda Türk vatandaşlarına yönelik bu eylemin bedelinin en ağır biçimde ödetileceğini söyledi.

En sert tepki Devlet Bahçeli’den geldi: Silah kullanalım

Mavi Marmara’da yaşanan baskın sonrası Türk vatandaşlarının rehin alınmasına en sert tepkiyi MHP lideri Devlet Bahçeli göstermişti. Türk Silahlı Kuvvetlerini göreve çağıran Devlet Bahçeli Türk vatandaşlarının kurtarılması için askeri operasyon çağrısında bulunarak bir nevi İsrail’e savaş açılmasını talep etmişti.

FETÖ’cülerden Mavi Marmara gemisine algı operasyonu

Mavi Marmara operasyonu sonrası gemide bulunanlara ilk tepki o zamanlar saygın bir dini lider olarak görülen terörist başı Fetullah Gülen’den geldi. Gemide hayatını kaybedenlerin henüz naaşları defnedilmemişken Gülen yaptığı açıklamalarla Mavi Marmara yolcularını suçlayarak "İsrail'in onayı olmadan hareket etmek, otoriteye başkaldırıdır" ifadelerini kullanmıştı.

Gülen’in İsrail yanlısı tutumu ilerleyen süreçte daha da artmış, gemide bulananları radikalleştirerek “Mavi Marmara, yeşil Marmara, ak Marmara, kara Marmara" gibi ifadeler kullanmıştı.

O dönem gazeteci Cem Küçük Mavi Marmara’da yaşananlar sonrası hak arayışında bulunanları radikalize ederek “Manyaklar” olarak tanımlayacaktı;

“Mavi Marmara’daki o manyak tipler. Yani, kafadan İsrail düşmanı, kafadan batı düşmanı kafadan her şeye düşman bir tip var. Garip, garip tipler var Bunlarla da bu yolların ayrılması lazım”

Mavi Marmara Baskını sonrası hukuk mücadelesi

Mavi Marmara Baskını uluslararası sularda gerçekleşmişti. Türk ceza kanununa göre bir Türk vatandaşına yönelik uluslararası sularda gerçekleştirilen eylem Türk mahkemelerinde görülürdü. Bu kapsamda harekete geçen mağdur avukatları peş peşe davalar açtı. Bu davalarda sanıklar İsrail Genelkurmay Başkanı Gavriel Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Marom, Hava Kuvvetleri İstihbarat Sorumlusu Avishai Levi ve İsrail İstihbarat Başkanı Amos Yadlin’di.

İsrailli sanıklara yöneltilen suçlamalar; cinayet, işkence, yaralama, adam kaçırma ve gasptı. Birleşmiş Milletlerin 51. Maddesine göre uluslararası sularda işlenen bu suçlar Türk mahkemelerinin alacağı kararla uluslararası bir nitelik kazanıyordu.

İsrailli sanıklar mahkeme sürecinde avukat tutmayarak yasal zeminde Türk mahkemelerini tanımadığını beyan etmiş oluyordu; ama mahkemenin alacağı kararın uluslararası bir boyut kazanacağını bilen İsrailli yetkililer bu davaların durdurulması adına Türk yetkililerle irtibata geçti.

Bugün İsrail, Suumud filosuna karşı harekete geçerken iki defa düşünmüşse Mavi Marmara gemisindeki kahraman insanların ortaya koyduğu cesaret ve ödedikleri bedel sayesinde oldu.

 

Diğer Yazıları