Onlarca film ve diziye ilham veren Paris, sinema dünyasının vazgeçilmez şehirlerinden biridir. Woody Allen’ın Midnight in Paris filmi, şehrin geçmişle modernite arasındaki büyüleyici bağlantısını keşfederken, Amelie filminin büyülü atmosferi, Montmartre sokaklarını dünya çapında bir ikon haline getirdi. Paris, Eyfel Kulesi’nden Seine Nehri’ne kadar, her köşesiyle bir film karesi gibidir.
Sinema dünyasının en çok tercih edilen şehirlerinden biri olan, New York, Breakfast at Tiffany’s’den Sex and the City dizisine kadar birçok hikayeye ev sahipliği yapmıştır. Central Park’ın huzuru, Times Square’in ışıkları ve Brooklyn Köprüsü’nün ihtişamı, şehrin her köşesini büyüleyici bir sahneye dönüştürür. Şehrin siyah-beyaz güzellikleri Woody Allen’ın Manhattan filminde öne çıkarken, Friends dizisi, New York’un gündelik hayatını ve dostluğun sıcaklığını ekrana taşıyor.
Roma, antik mirası ve zamansız güzelliğiyle sinemaya damgasını vurmuş şehirlerden biridir. Federico Fellini’nin başyapıtı La Dolce Vita, Roma’nın hem gösterişli hem de melankolik yüzünü yansıtırken, Gladyatör filmi, Colosseum gibi tarihi yapılarıyla şehri bir efsaneye dönüştürür. Aşk, tarih ve sanatı bir araya getiren Roma, sinema severlerin mutlaka görmesi gereken yerlerden biridir.
Kültürel zenginliği ve benzersiz atmosferiyle Tokyo, birçok film ve diziye ilham kaynağı olmuştur. Tokyo’nun neon ışıklarıyla süslenmiş sokaklarında geçen bir yabancılaşma hikayesini işleyen Sofia Coppola’nın Lost in Translation filmi burada çekilmiştir. Ayrıca Studio Ghibli’nin animasyon dünyası, Tokyo’nun hem modern hem de doğayla iç içe yüzünden esinlenmiştir.
