Fazıl Say'dan devrim çağrısı

Demet Cengiz

Demet Cengiz

Gördüğümde inanamadım. Türkiye'nin kuşkusuz, tartışmasız en iyi müzisyeni, tüm dünyada takdir toplayan bestecisi, piyanisti Fazıl Say devrim çağrısı yaptı, "Tek yok devrim" dedi. Üstelik bu çağrı pek çok kişi tarafından olumlu karşılandı.

Fazıl Say'ın arzu ettiği bir sessizlik devrimi... Gittiği mekanlarda müziğim sesini kıstıran veya tamamen kapattıran Say, "İnsanlar müziği istediği zaman dinlemeli, istemediği zaman müzik zedeleyen bir gürültüdür" diyor. Ki çok haklı!

Plajlardan restoranlara, kafeteryalardan neredeyse fırınlara kadar hemen her yerde yüksek sesle çalınan müziğin ne tür bir haz verdiğini anlayamıyorum. Sanırım bir tür yanlış bir anlayış yerleşti. İlla her yerde müzik çalıyor ve ses sonuna kadar açılıyor. Neden? Gece kulübü mü orası?

Ne kendini duyurabiliyorsun ne karşındakini işitiyorsun! İki lafın beli kırılmıyor bir türlü. Kulağın zarı patlıyor, ses telleri yırtılıyor. Hatta siparişini bile veremiyorsun. Ne demeye bağırıp çağırmak zorunda kalıyoruz?

Fazıl Say'ın dediği gibi çalınan müzik türünün de bir önemi yok. Yüksek ses rahatsız edici bir şey. İyi müzik de olsa müziğin güzelliğinden eksilten bir şey. Bu yüzden Say, müziğin sesini kıstırdığında veya kapattırdığında insanlar ona hep "Allah senden razı olsun" diyorlarmış. Şimdi o yaptığı 'sessizlik devrimi' çağrısıyla herkese gittikleri mekanlarda müziği kıstırmaları veya kapattırmaları önerisinde bulunuyor.

Muhabbete gittiğimiz mekanlarda yüksek sesli müzik gerçekten bir eziyet. İsim yapmış veya yapmamış, lüks veya orta sınıf plajların hepsinde benim kafam şişiyor. Müzik çalmayan bir yere gitsen, yanındaki mekanların gürültü kirliliği gelip seni boğuyor. Gürültü terörü tekneyle gelip vuruyor seni, arabayla geçip vuruyor seni, komşunun televizyonundan çıkıp vuruyor seni. Plaja veya havuza hoparlör götürüp kendi müziğini herkese dinleten görgüsüzler de cabası...
Bir keresinde sessiz olduğunu düşünüp butik bir otele tatile gittik, 500 metre ötedeki otelin gürültüsünden iki gece kalabildik.

Lüks bir markanın mağazalarında belli günler DJ müzik yapıyor. Bir keresinde denk geldim ve ne satış temsilcilerini ne kasiyeri duymuyorsun, onlar da seni duymuyor, deneme kabininde başını bir şey gelse sesini duyuramazsın. Neymiş? DJ performansı! Bunun alışverişe ne gibi bir katkısı olacak, müşteri kaçırmaktan başka?

Otellerdeki pek çok etkinlikte verilen konserlerde de anlamsız bir gürültü terörüne maruz bırakılıyoruz. Bilmiyorum, açık hava konserlerinde kullanılması gereken ses sistemi mi kuruluyor yoksa sadece ses fazla mı açılıyor... Bu yanlışlığa müzik insanları ses çıkarmalı ve terörü bitirmeli. Yapılan şey müzik değil, gürültü çünkü.

Bence ülkece gergin olmamızın en önemli nedenlerinden biri gürültü terörü. Farkında değiliz ama sürekli gürültünün içinde yaşıyoruz. Apartmanlarda komşusunun alarmına uyanan, trafikte korna sesine her gün milyonlarca kez maruz kalan, şahane şehircilik anlayışıyla otoban sesine doyan, kişisel alanları hunharca işgal edilen ve neredeyse kulağının dibinde sürekli bağırılan insanlar tabii ki gergin olacaklar.

Her nedense ne kadar çok gürültü olursa insanların o kadar eğlenceği düşünülüyor.

Türkiye'deki komediye -birkaç istisna hariç- dayanamama nedenim de bu. Ülkemizdeki komedi de aşırı gürültülü. Sessizlik devrimi umarım komediye de sirayet eder. Fonda gerilim müziği çalan dizilere, insan incitmenin ve pespayeliğin yüceltildiği, kavgaların eksik olmadığı TV programlarına da. Ses izolasyonun eksik binalarımıza da. Park, bahçe, toplu taşıma gibi ortak kullanılan alanlardaki gürültü canavarlarına da umarım 'sessizlik devrini' sirayet eder.

Ülkede sükunet bir sağlansın, ben de size dua edeceğim Fazıl Say!

Diğer Yazıları