Eserleri. 1. Dîwânâ Feqiyê Teyran. Teyrân şiirlerini bir divanda toplamamış, bazı şiirleri ilk defa Aram Çaçan tarafından Gulbihar adıyla yayımlanmıştır (Erivan 1957). Abdürrakīb Yûsuf Dîvânâ Kurmâncî’de (Necef 1971) dört, Qanatê Kurdo Tarixa Edebyeta Kurdi’de (bk. bibl.) sekiz şiirine yer vermiş, bir kısım şiirleri çeşitli antoloji ve dergilerde neşredilmiş, daha sonra on tanesi Saîd Dêreşî ve şair Pîzânê Âlihânî tarafından bir divanda derlenerek yayımlanmıştır (Bağdat 1989). M. Reşit Irgat ve M. İsmet Kılıçaslan bu yayımı Latin harflerine çevirip Dîwana Feqiyê Teyran: Ey avê av adıyla bastırmış (İstanbul 1998), Zeynelâbidîn Zinar da Nimûne Ji Gencîneya Çanda Qedexekiri adlı eserine (Stockholm 1991) dokuz şiirini almıştır. Saîd Dêreşî, on yıl süren araştırma sonucunda Kuzey Irak, Avrupa ve Rusya kütüphanelerinde seksen civarında yazma nüshadan faydalanarak Fakī’nin hayatı ve nüshaların özelliklerine dair bir girişle birlikte neşretmiştir (Dahuk 1383/2005; Latin harfleriyle, İstanbul 2011). Hâlid Sadînî, Feqiyê Teyran: Jiyan, Berhem û Helbestên Wî adlı eserinde şairin hayatına dair geniş bilginin yanı sıra çeşitli şiirleriyle “Şeyh San‘ân”, “Bersîsê Âbid”, “Zembîlfiroş” ve “Beyta Dimdim” gibi uzun manzumelerine de yer vermiştir (İstanbul 2000, 2003, 2014, 8. baskı). Divan, Kürtçe yazma metnin tıpkıbasımı, Latinize şekli ve Türkçe tercümesiyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı tarafından neşredilmiştir (T trc. Kadri Yıldırım, I-II, Ankara 2014). 2. Şeyhê San‘ân. Daha önce Ferîdüddin Attâr’ın Manṭıḳu’ṭ-ṭayr’ında geçen (s. 77-102) “Ḥikâyet-i Şeyḫ-i Sanʿân”, Mısırlı âlim ve edip Muhammed b. Ahmed el-İbşîhî’nin (ö. 854/1450 [?]) el-Müsteṭraf fî külli fennin müstaẓref’inde de hemen hemen aynı muhteva ile nakledilir (s. 169-170). Fakī-yi Teyrân, bu hikâyeyi son iki kıtasında belirttiğine göre 1030 (1621) yılında 362 dörtlük içinde manzum hale getirmiştir (Dîwana Feqiyê Teyran, s. 295-479). Hikâyeye göre, bir hıristiyan kızına âşık olan yaşlı bir âlim ve mutasavvıf aşkı uğruna talebe ve müridlerini terkedip kızın ardı sıra onun memleketine gider, kendisine yakınlaşmak için Hıristiyanlığı benimseyip haç takar, kızın babasına domuz çobanlığı yapar. Durumu öğrenen talebeleri yanına giderek onu caydırmaya çalışsalar da önce vazgeçmez. Ancak ısrarları üzerine ihtida ederek memleketine döner, kız da onu izleyip müslüman olur ve nihayet birlikte ölürler. Rus Kürt dili araştırmacısı Margarita Borisovna Rudenko, Saint Petersburg Umumi Kütüphanesi’nde Jaba Koleksiyonu içindeki bir yazmayı esas alarak bu hikâyeyi Rusça tercümesiyle birlikte neşretmiştir (Moskova 1965; bu neşrin Latin harflerine çevirisi, ayrıca Rudenko, MacKenzie, Celâdet Ali Bedirhan ve Qanatê Kurdo’nun konuyla ilgili metinlerinin ilâvesiyle, nşr. Memo Yetkin, Stockholm 1986; nşr. Celîlê Celîl, Wien 2003; nşr. Reşîd Muhammed Sâlih Seftî v.dğr., Destânâ Şeyhê San‘ân, Hevlîr 2007, 2008). Kādir Fettâhî Kādî eseri Farsça’ya tercüme ederek Kürtçe metniyle birlikte yayımlamıştır (Menzûme-i Kürdî-yi Şeyh-i San‘ân, Tebriz 1967). 3. Bersîsê Âbid. Daha önce birçok tefsir, tarih ve edebiyat kitabında yer alan bu kıssayı Fakī-yi Teyrân 211 dörtlükte manzum hale getirmiştir (nşr. Abdürrakīb Yûsuf, 2001; Dîwana Feqiyê Teyran, s. 148-292; Qanatê Kurdo, s. 72-74). İsrâiloğulları zamanında veya Fetret devrinde bir rahip yahut âbid olduğu söylenen Bersîsâ rivayete göre yetmiş yıl ibadet eden, duasıyla hastaların hemen şifa bulduğu bir kişiydi. Onu yoldan çıkarmaya çalışan şeytan, insan kılığına girerek hükümdarın hasta olan güzel kızının Bersîsâ’ya götürülmesini ve iyileşinceye kadar onun yanında bırakılmasını sağlar. Ardından da ilişkiye girmelerine ve Bersîsâ’nın kadını öldürmesine sebep olur. Bersîsâ yakalanıp idam edileceği sırada onun yanına giderek gerçek kimliğini açıklar ve, “Seni ben yoldan çıkardım, bana secde edersen seni kurtarırım” der, o da başını eğerek buna karşılık verir. Bunun üzerine şeytan kendisinden berî olduğunu söyler ve Bersîsâ idam edilir. Tefsir kitaplarında bu kıssaya Benî Nadîr yahudileriyle münafıklar hakkında nâzil olduğu belirtilen şu âyet dolayısıyla yer verilir: “Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir; şeytan insana, ‘İnkâr et’ der, o da inkâr edince, ‘Şüphesiz ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım’ der” (el-Haşr 59/16). İbn Abbas’tan nakledildiğine göre münafıklar yahudileri kışkırtıp yardım vaadiyle Hz. Peygamber’e karşı direnmeye sevketmiş, daha sonra yahudilerin yenilip Medine’den sürülmeleri üzerine şeytanın Bersîsâ’ya yaptığı gibi onlardan yüz çevirmiştir (Mukātil b. Süleyman, IV, 282-283; Begavî, VIII, 82-85; Kurtubî, XVIII, 37-41; Nüveyrî, XVII, 148-153; Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, s. 67-74). 4. Beyta Dimdim (Dimdim hikâyesi; Şerê Dimdim [Dimdim savaşı]). Kuzeybatı İran’da Urmiye-Mehâbâd yoluna birkaç kilometre mesafede, Bârândûz nehriyle Urmiye gölü arasında bulunan Dimdim Kalesi’ne Safevî Şahı I. Abbas zamanında yapılan hücuma karşı (1017/1608) Kürt Emîri Han Zülkifl Zehebî’nin destansı savunmasıyla ilgili hikâyenin altmış yedi dörtlükten oluşan nazma çekilmiş şeklidir (Dîwana Feqiyê Teyran, s. 175-188). Ordixane Celîl, Fakī-yi Teyrân’ın metni dahil bu hikâyenin farklı dönem ve çevrelerde derlenen altı versiyonunu doktora tezi olarak Rusça tercümeyle birlikte yayımlamış (Moscow 1967), İbrahim Kale de bunu Türkçe’ye çevirerek Kürtçe metinle beraber neşretmiştir (Kürt Kahramanlık Destanı: Dımdım, İstanbul 2001). 5. Zembîlfiroş (Zincir satıcısı). Altmış beş dörtlükten ibaret bu manzum hikâye babasının sarayını terkeden, zâhidâne bir hayat yaşamayı tercih ederek zincir satımıyla geçinen bir Kürt gencinin ona âşık olan güzel bir kadının aşkına cevap vermemesini ve kadının ısrarlı davetine direnmesini konu edinir (Dîwana Feqiyê Teyran, s. 189-217; Celîlê Celîl, I, 189-197; Hugo Makas, s. 50-52).