El an yanlış zan...

Hüseyin Kaya

Hüseyin Kaya

-Kelime-i Tehvid'in anlamını idrak edenlerle bigane kalanların hikayesidir bu topraklarda olup bitenler.
-Gayrımeşru yöntemlerle meşru sonuçlar alınamaz..
-Özgüveni olmayan alimden maslahat beklenmez.Fetva dahi sorulmaz.
-Demokrasiye karşı takiyye İslami mi yoksa antidemokratik midir.
Evet, yukarıdaki birbirinden bağımsız dört cümle aslında düşünülmüş taşınılmış değildir. Yazıya başlarken konu seçiminde zorlanan zihnimin bu arada ortaya çıkarmış olduğu tespitlerden ibarettir.
Bu tespitlerde, sadece bugün ülkemizde olup bitenle ilgili şöyle bir bakıştan sonra oluşan değerlendirmelerdir. Sürekli değişen ve bir türlü huzura kavuşamayan ülkem; böyle bir yerdir. İsterseniz yazımızı bu bir anda gelen değerlendirmeleri açarak sürdürüp tamamlayalım.
Kelime-i Tehvit; bu toprakların şifresidir. Bilinmediğinde işte böyle çatışmalar huzursuzluklar sürüp gider.. Hak ile batılın savaşı yani. Kürt sorunu veya başka bir adla adlandırılan bir sorunu yaşıyoruz. Kürtler bu toprakların mümin insanları, bir çoğunun kanına kavmiyetçiliğin meşru sınırını aşan fitne girmiş ki tevbe edilmeden asla durulmaz. Bakın ikinci cümle nasıl da hazırda bekliyor bizi. Kavmiyetçiliğin saldığı fitneyi tevbe ile ortadan kaldırcakken birden gayrimeşru yöntem olan demokratik başlığı altındaki çözüm süreci devreye sokuldu.
Çözüm sürecine neden böyle baktığım ve bakmamız gerektiği meselesi politik bir eleştirinin ötesinde bir alandır. Ya bu toprakların tarihinde Kürtler ne kadar da demokrat çözümler bekledi ki bizden… Görüntüsü ve içeriğine batılın argümanları yerleştirilmiş çözüm sürecini ortaya koyan da alimlerimizden biri Beşir Atalay, bir diğeri de doçent Yalçın Akdoğan..
Ne oldu? Evet aslında belki bu iki siyasimiz de reel politiğin imkan verdiği en sağlıklı yöntemi uygulamak istemişlerdir, bunda kuşku yok.
Fakat baştan beri ilkesel eleştirilerimizi sürdürmekte bir ayrım gözetmediğimizi ifade etmek isteriz. Bu yazının içeriği ilklerimizden biri olan toplumun fealahı ve yanlış anlama ve gereksiz alınganlıklara sebep olmasın diye sansüre uğramıştır.
Ve bu sansürü ilkeler bazında özgürlük olarak değerlendirip sansürlü bir yazının nasıl tamamlanacağı konusundaki zaten yeni köşe yazan biri olarak işin başında tecrübe etmiş olacağım.
Gerçekte itikati iyi niyetinden şüphe duymadığım başta bu iki siyasetçimiz devlet adamımızın çözüm sürecini Cumhurbaşkanı'na önermesi ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın da her ciddi devlet adamı gibi risk alarak da olsa yürürlüğe koyması anlaşılır ve kabul edilir bir tasarruftur.
Yapılmak istenen terör fitnesinin belasını kurutmak ve daha büyük hedeflere rahat ulaşmaktı.
Müslümanı muhafazakar diye tanımlayan bir dilin, ümmet kardeşliğini, demokratik çözüm sürecine dönüştüren algı tutmadı. Tutmamasının bir çok önemli nedeni var ve siayasilerimizin de bilip tahmin edecekleri konular bunlar.
Ne oldu? Bir kez daha soralım...
"Bugün çözüm süreci bitmiştir" diyen bir Beşir Atalay Bey,revaçtaki uluslararası algının sorunu çözmede yeterli alacağını düşünmekle yeterince tedbirli olmamıştır. Çözüm süreci bir süre eylemselliği ortadan kaldırmıştır ve bir çok yasal ve fiili reformlarıda yapma imkanı sağlamıştır fakat baştan beklenen risk yeniden hiçbir ilerleme kaydedilmemiş gibi karşımızda durmaktadır.
PKK fitne topluluğunun, zaten bu süreçte Kürt kardeşlerimizin dinini, örfünü töresini yerle bir ettiği de cabası...
Neden? Bir gün İsrail gelirse Müslüman Kürt görmesin diye mi? Çözüm süreci ile Kürtlerin bu seçimde sonuç olarak ülke yönetiminden uzaklaşmış oldukları bir sonucu yaşıyoruz.
Beşir Hoca gençliğimizde dava adamı ve ön alan bir büyüğümüzdü.
Ve fakat sistem kininden, insanımız ve topraklarımız da nasibini almıştır. Bence özgüven eksikliğinin, basiretsizlik ve ferasetsizliğe dönüşmesinin en canlı örneğidir bu durum. Böylece üçüncü cümlemizi de gündeme bağlamış olduk.
Sistemin baskıcı ve ladini kabul edilmiş olduğu kanaati ile sistemle mücadelede benimsenen en önemli yöntemlerden biride demokrasiye karşı Türkiye müslümanlarının göstermiş olduğu takiyye yöntemidir.
Meclis'teki yemin metnini okuma biçiminden tutun da saygı duruşuna kadar oy almak için takınılan tavırdan tutunda ekonomik fayda sağlamaya kadar her alanda bütün hiziplerin etkin kullandığı yöntem İslami bir yöntem olarak benimsenmişti. Şimdi ne oldu? Artık demokrasi bu yöntemi, kendisini öne çıkararak iğdiş etmiş oldu.
Hayırlı amaçlar için gösterilen çabalar demokratik usullerle berheva edildi. Üniversite için bulunan paranın kayıt dışı olduğu ortaya çıkarıldı ve bu durum sadece antidemokratik bulunmadı topluma ladini ve ahlaki olmayan bir biçimde sunuldu. Şimdi dördüncü cümlenin de çıkış kapısına geldik mi?
Beşir Hoca'nın paralel yapıya paralel olmayan tavrı da bu yapının deşifre edilmesine yaramış oldu. En azından birbirine paralel olmayan bu iki düşünce sistematiğinden bizler de zarar görmüş olduk. Aklıma takılan Abdullah Bey'in yakın ekibinde olup da Tayyip Bey'in uzun süre yakınında bulunurmuş olmasıdır. Bu meraktan bir yazı çıkar kanaatindeyim.
Başlığı da “Farklılıklara Rağmen Cari Ortak Akıl” diye...
İşte bize ait olmayanın bize ait olmayanla saf dışı edilmesinin açtığı belaları gördük mü bir nebze...
Ey Nice az bir topluluğa selam olsun…

Diğer Yazıları