BAZILARI LULA’YI YANLIŞ ANLAMIŞ

Bazı romantik(!) solcular, Brezilya’da Lula da Silva’nın seçimleri kazanmasını sosyal medyada yorumlarken, “sol” vurgusu yaparak Y-CHP’yi hatırlatıyor ve “2023’te biz de kazanacağız” demeye getiriyor. Siz olayı tamamen yanlış anlamışsınız.

Baştan söyleyeyim, Lula bir anti-emperyalist.

Yani Washington’dan, Londra’dan, Berlin’den icazet almadı, hatta alması teklif dahi edilemedi. Bu yüzden kumpaslara uğradı, cezaevlerine atıldı.

Yani Lula ile Y-CHP 180 derece farklı kutuplarda.

Lula ile ilgili şu bilgiler bile ne demek istediğimizi tam anlatacaktır:

Venezuela’da Hugo Chavez’in 1998 yılında devlet başkanı seçilmesiyle başlayan ABD karşıtı siyasetlerin Güney Amerika siyasetinde etkili olması rüzgarından Brezilya’da etkilenmişti. Bilinen adı Lula olan Luiz Inácio Lula da Silva 27 Ekim 2002 tarihinde yapılan seçimlerde yüzde 61 oyla Brezilya Devlet Başkanı olarak seçildi. Kendisi sol söylemleri ile bilinmesine rağmen ilk döneminde daha dengeci bir politika izledi. O dönem hem ABD ile hem de Chavez liderliğindeki Venezuela başta olmak üzere Güney Amerika’daki sol yapılarla iletişimi sürdürdü. Aynı dönemde Küba ve Venezuela’nın yanına Bolivya ve Nikaragua da ABD karşıtı liderleri iktidar yaparak anti-emperyalist rüzgarı artırdı.

Ancak Lula, ilk döneminde aktardığımız gibi Chavez, Morales gibi keskin çıkışlar yerine ABD ile de diyaloğu esas alan ve uzlaşmacı bir görüntü çizmeye çalıştı. Ancak 2007 yılı Nisan ayında katıldığı Dünya Ekonomik Forumu’nda Chavez’i hedef alan Batılılara “Latin Amerika’nın asıl sorunu Chavez ya da herhangi bir bölgesel lider değil eğitimsizlik ve yoksulluk” demekteydi. Yani mesajlarını üstü kapalı iletmekteydi. Ancak Chavez karşıtı RCTV’nin kapatılması Brezilya ile Venezuela arasında kısa süreli de olsa gerilim oluşturmuştu. Yani Batı’ya da Latin Amerika’daki ABD karşıtı kesimlere de mesafeyi korumaya çalıştı.

Buna rağmen, kendisi olmayacağı için Washington’un pek de sıcak bakmadığı Güney Amerika Ulusları Birliği (UNASUR) gibi Latin Amerika’yı birleştirme amacı taşıyan projelerde başı çekti.

Emekçiler Partisi’nin desteğiyle 2002’de iktidara gelen Lula Brezilya’da kendisini destekleyen kesimlerin taleplerini ise iç mücadeleler nedeniyle ağır ağır da olsa gerçekleştirmeye çalıştı. Örneğin toprak reformu gibi konularda belli adımlar attı.

Bu nedenle Brezilya Topraksız İşçiler Hareketi Lula’yı desteklemeye devam etti (Cumhuriyet Gazetesi, 16 Ekim 2006) ve 2006 yılında yapılan seçimleri de kazandı.

Lula, bizde ABD’ye sus pus olan sözde solculardan farklı olarak ABD’ye yönelik dönem dönem sert söylemler geliştirdi. Örneğin devrik Irak lideri Saddam Hüseyin’in idamına, “Bu adalet mi yoksa intikam mı” sözleriyle tepki göstermişti. Sözlerini de şöyle sürdürmüştü: “Irak’ı işgal edenler, Irak’ın barışa, ancak iç meselelerin Irak halkı tarafından çözülmesine izin verdiklerinde kavuşacağını bilmelidir. Irak, kendi sorunlarını, Iraklılar kendi kararlarını almaya başladıklarında ve kaderleri kendi ellerinde olduğunda çözecek.”

Yine ilk döneminde IMF’yi, borçlarını ödeyerek ülkeden söküp attı.

Buraya ilginç bir not düşelim: 2008 yılında Türkiye’de FETÖ terör ve casusluk örgütünün yasadışı dinlemeler de dahil olmak üzere kurduğu kumpaslar yoğun tartışılırken ve tutuklamalar başlarken, Brezilya’da da üst düzey yetkililerin telefonlarının yasadışı dinlemelerini içeren telekulak skandalı patlak verdi. Dinlenenler arasında Brezilya Yüksek Mahkemesi Başkanı ile Lula’ya yakın kongre üyeleri vardı. Skandal ortaya çıkınca haber alma teşkilatının başkanı Paulo Lacerda görevden alındı.

ABD merkezli 2008 ekonomik krizinde Batı merkezli finans kuruluşlarıyla ilgili, “Bu kurumların artık spekülasyon anarşisini önleyecek ne otoriteleri var, ne de araçları” diyerek sistem eleştirisi yapmıştı. “Madem kriz küresel nitelik taşıyor, çözümü de küresel olmalı, önlemler dayatma olmadan çok taraflı ve meşru çerçevede belirlenmeli” diyerek çok kutuplu bir dünya çözümüne işaret etmişti.

Bu dönemde uzlaşmacı tavrından vazgeçip daha sert söylemlere başladı: “Bir grup spekülatörün dünyayı dev bir gazinoya çevirmesi ve bize hükümetleri nasıl yönetmemiz gerektiğini söylemeleri kabul edilemez.”

Bu süreçte ABD karşıtı Latin Amerika yönetimleriyle ilişkilerini güçlendirdi. Hatta küresel anlamda Batı merkezli politika belirleyicilerin karşısına alternatif oluşumlar çıkarılmasına liderlik yapanlardan biriydi. Ocak 2009’da Davos’ta Dünya Ekonomik Forumu’na alternatif olarak Brezilya’nın Belem kentinde 9’uncusu düzenlenen Dünya Sosyal Forumu’nun düzenlenmesine öncülük yaptı. 59 ülkeden 100 binin üzerinde küreselleşme karşıtının katıldığı zirveye Venezuela, Bolivya ve Peru liderleriyle beraber kendisi de katıldı.

Bunları yaparken o dönemde Başbakanlık koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan ile iletişimini geliştirdi. Nisan 2009’da yapılan G20 zirvesinde Erdoğan’ı Rio’ya davet etti. Ancak önce kendisi (Mayıs 2009) Türkiye’yi ziyaret etti. Bu, bir Brezilyalı Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye yaptığı ilk ziyaretti. Ziyarette ekonomik işbirliği öne çıktı ve ciddi ikili anlaşmalar imzalandı.

2000’li yıllarla birlikte ABD merkezli ekonomiye itiraz eden önce BRIC sonra BRICS olan işbirliğine büyük destek verirken, ilginç bir desteği de Ahmedinejad döneminde İran’a verdi. Lula, “İran’ın barışçıl nükleer enerji programını desteklediğini” açıkladı. ABD’nin İran politikasına itiraz eden bir başka lider de Recep Tayyip Erdoğan’dı. ABD merkezli Newsweek dergisinde 2010 Şubat’ında çıkan bir yazıda Erdoğan ve Lula’nın İran’a yönelik açıklamalarına dikkat çekilerek, “Onlar İran’ın yanında saf tutmuyor, bilakis haydutların kim olduğu ve onlarla nasıl baş edilmesi gerektiği konusunda söz sahibi olma niyetlerini ve daha önemlisi, kabiliyetlerini kanıtlıyorlar” denildi. Makalenin ABD ve hasımlarının haydut devlet suçlamalarına yönelik olunca, bu ifade daha da bir anlam kazanmıştı. Erdoğan ve Lula ABD’nin İran yaptırımlarına karşı beraber direniyordu. Bunu Nisan 2010’da Washington’da yapılan Nükleer Güvenlik Zirvesi’nde üçlü zirvede bir araya geldikleri dönemin ABD Başkanı Obama’nın yüzüne de söylediler ve yaptırım yerine barışçıl çözümü önerdiler. Hatta Washington’da iki liderin heyetleriyle beraber gizli toplantı yaptıkları sonra ortaya çıktı. Bir taraftan Washington’u yaptırım konusunda dizginleyen iki lider, İran’ı da uzlaşması için zorladı. Bu çerçevede 16-17 Mayıs 2010 tarihinde Tahran’a giden Lula, dönemin İran lideri Ahmedinejad ile İran’ın elindeki uranyumun Türkiye üzerinden yurtdışına çıkarılması konusunda mutabakata vardı. Mutabakat Amerikan ve İsrail yönetimini memnun etmedi.

Mavi Marmara gemisine İsrail, İskenderun’daki Deniz Üssümüze taşeron örgüt PKK terör saldırısı, bu gelişmelerden günler sonra yaşanmıştı.

Lula liderliğindeki Brezilya uzlaştırmacı politikasından ayrılmış, artık ABD’nin hem Latin Amerika hem de küresel politikalarına direniş noktalarından biri haline gelmişti. Lula sık sık hasta yatağındaki Fidel Castro’yu ziyaret ediyor, Güney Amerika’daki ABD hegemonyasını zayıflatan girişimlere öncülük ediyor, İsrail ziyaretinde siyonizmin kurucu Teodor Herzl’in mezarını ziyaret etmiyor ve 1967 tarihindeki sınırlar üzerinden Filistin devletini tanıdığını açıklıyordu. Yani Washington’un hiç de hoşuna gitmeyen şeyler yapıyordu.

Yolsuzluklarla, kara para aklamakla suçlanmaya başladı. 2011’de görevi devretmesine rağmen suçlamalar devam etti. Büyük günahı (!) vardı. ABD’nin arka bahçesinde(!) bağımsız hareket etmişti. Soruşturmalar açılmaya başladı ve 2018 yılında tutuklandı. Ne hikmetse 2018, Brezilya’da seçimlerin yapılacağı yıldı ve Lula da seçimlere katılmayı planlıyordu. 12 yıl ceza verildi.

Cezaevine girdi.

2021 yılında hakkındaki tüm mahkumiyetler bozuldu. Tahliye edildi.

Ve 2022 yılında yapılan seçimleri kazandı.

Seçim kampanyasında ABD’yi de eleştiren Lula’nın rakibi mevcut Devlet Başkanı Bolsonaro ise koltuğunu bırakma taraftarı değil. Taraftarları, etkin oldukları orduya “Lula’ya karşı darbe yapma” çağrıları bile yapmaya başladı. (Bkz. https://fikirturu.com/jeo-strateji/brezilyada-ne-oldu-lula-nasil-kazandi/ )

Özetle Lula’nın seyri izlendiğinde, hiç de öyle Washington’a, Londra’ya, Berlin’e giderek icazet, para desteği alanlarca benimsenecek bir tablo yok karşımızda.

Ülkesinin bağımsızlığını savunan bir isimle karşı karşıyayız.

Diğer Yazıları