Bagraduni aşiretinin oluşumu

İlhami Yangın

İlhami Yangın

Dünya üzerindeki bütün milletler gibi Ermeniler de kökenlerini Hazreti Nuh’a kadar dayandırır.

Ermeniler, kendilerini “Hay”, ülkelerini de “Hayastan” veya “Hayk” olarak isimlendirir.

Ermeni destanlarına göre Hayk, Hazreti Nuh’un torunu Togarma’nın ilk oğludur.

Massis (Ağrı - Ararat) dağının eteklerinde yaşayan Hayk (Nahapet), Ermeni milletinin efsanevi hükümdarı ve kurucusudur.

Ermeni kelimesi Hayk’ın torunu (Hayk oğlu Togrom’un oğlu) Armenak’a dayanır.

Ermeni kozmolojisinde (yaratılış efsanesi) durum böyle anlatılıyor.

Tarihî verilere bakacak olursak:

Ermeni adı verilen toplumun varlığı ilk kez Doğu Anadolu’da kaydedildi.

“Tarihin babası” olarak isimlendirilen Yunan tarihçi Herodot; Ermenilerin, Trakya kökenli bir halk olan Friglerin (Frigyalılar), Doğu Anadolu’ya (Urartu devletinin bulunduğu bölgeye) yönelen, bir kolu olduğunu yazıyor.

Urartu devleti, milâttan önce birinci bin yılın ilk yarısında, Doğu Anadolu bölgesi civarında hüküm sürmüştü.

Urartu devletinin milâttan önce 7. yüzyıldan itibaren zayıflayıp çökmesiyle, Doğu Anadolu bölgesinde, birbirinden bağımsız hareket eden, feodal Ermeni toplulukları, prenslikleri (beylikler) ve krallıkları görülmeye başladı.

Ermenilerin yoğun olduğu bu bölgeler, geçen zaman içerisinde, diğer devletler tarafından, Ermenistan olarak adlandırıldı.

Hıristiyanlık inancı bölgeye yayılana kadar Ermenistan civarında pagan inancı hüküm sürmekteydi.

Ermenistan’ın Hıristiyanlık öncesi pagan inançları, İran’ın Zerdüşt dinine yakındı. İran Zerdüşt dini ise Yunan mitolojisinden etkilenmişti.

Ermeni paganizminin başlıca tanrı üçlüsü; her şeyi yaratan baba tanrı Aramazd, tanrıça Anahit (analık ve bereket tanrıçası) ile cesaret, güç ve savaş tanrısı Vahagın’dan oluşmaktaydı.

İran’ın en büyük tanrısı olan ve Yunanlılardaki Zeus’a karşılık düşen Ahura Mazda (Hürmüz), Ermenistan’da Aramazd olmuştu.

Ermeniler’in anası sayılan Tanrıça Anahit, İran’ın Diana’sı ve Yunan mitolojisindeki Afrodit’e karşılık düşer.

Hint - İranî savaş tanrısı Verethragna / Vrtrahan’nın Ermenice formu Vahagn idi. Yunan mitolojisindeki karşılığı ise Heracles (Herkül)’di.

Diğer tanrılar, halk tarafından en sevilen bayramlardan biri olan Vardavar’ın ithaf edildiği, ulvî ışık ve sevgi tanrıçası Astğik, sağduyunun ve aile ocağının koruyucu tanrıçası Nane, güneş, ateş ve demircilik tanrısı Mihr, bilim tanrısı Tir, misafirperverlik tanrısı Vanatur vb. idi.

Sürgün olarak Anadolu’ya getirilen Yahudiler dönem dönem din değiştirmeye zorlandılar. Bazı Yahudiler, baskılar neticesinde, istemediği hâlde, pagan dinine geçmek zorunda kaldı; zaman içerisinde Ermeniler arasında asimile olarak din ve milliyet değiştiler.

Doğu Anadolu’daki Yahudilerin büyük kısmı, -sürgün gittikleri diğer ülkelerde olduğu gibi- dinlerini ve milliyetlerini gizlice muhafaza ettiler. Ancak, belli olmamak için, günlük hayatta açıktan Ermeni dinî inancını yaşadılar.

Ermeni Kralı Hıraçya, beş bin Yahudi esir yanında olduğu hâlde, Doğu Anadolu’ya geri dönmüştü.

Küdüs’ten sürgün edilen İsrailoğulları, Ermeniler arasında esir hayatı yaşamaya başladı.
Hıraçya ile birlikte Anadolu’ya gelen Yahudi esirler arasında, İsrailoğullarının önemli şahsiyetlerinden, Prens Simbat (Smbad, Şampat - Shampat) da vardı. Esir düşen Prens Simbat, ailesi ile birlikte getirilmişti.

Eğitimli ve kültürlü bir Yahudi olan Prens Simbat, kısa zaman içinde Kral Hıraçya’nın gözüne girdi ve takdirine mazhar oldu. Daha sonra devlet hizmetine alındı ve sarayda önemli bir mevkie yükseldi.

Güney İsrail Krallığı’nda yaşadığı dönemde İsrailoğulları arasında sevilen ve saygı duyulan bir şahsiyet olan Prens Simbat aynı saygınlığı, esir olmasına rağmen, Ermeniler arasında yaşadığı dönemde de elde etmişti.

Kraliyet ailesinden olmasından ötürü, Prens Simbat’ın soyunun Hazreti Davud’a kadar uzandığı iddia edilmekteydi. Prens Simbat’ın, sürgün durumda olmasına rağmen, Ermeniler arasında önemli mevkie yükselmesi, Anadolu’da sürgünde olan Yahudiler tarafından mucize olarak yorumlandı ve kendisinde bazı kutsal güçler bulunduğuna inanıldı. Doğu Anadolu’daki esir İsrailoğulları arasında Prens Simbat’a duyulan saygınlık ve sevgi giderek arttı.
Ermeniler arasında sürgün durumda yaşayan İsrailoğulları için Prens Simbat bir umut kaynağı, abide şahsiyet hâline geldi, yeni doğan çocuklarına Prens Simbat’ın adını vererek, onu yücelttiler.

Böylelikle, Doğu Anadolu’da Ermeniler arasında sürgün hayatı yaşayan İsrailoğulları arasında Simbat ismi çoğaldı.

İran’da kurulan ve zaman içinde genişleyerek tarihin kaydettiği en büyük imparatorluklardan biri hâline gelen Pers İmparatorluğunun (m. ö. 550 - 330) Doğu Anadolu’ya hükmetmesi ile bölgedeki Ermeni krallıkları ve prenslikleri sona erdi.

Ermenilerin yoğun olduğu coğrafî alanı idarî bir bölge olarak düzenleyen Pers İmparatorluğu, buraya Arminiya (Ermenistan) adını verdi.

Pers idaresi altında yaşayan Ermeniler, Büyük İskender’in Pers hükümdarı 3. Darius’u yenmesi üzerine (m.ö 333) fiilen Makedonya İmparatorluğuna dâhil oldu.

İskender’in Doğu’ya yönelmesi Pers İmparatorluğu’nun sonunu getirdiği gibi, Arminiya eyalet yapılanması da otomatikman sona erdi (m. ö. 330).

İskender’in milâttan önce 323 yılında ani ölümü ile bölge yeniden istikrarsız bir döneme girdi.

Doğu Anadolu bölgesinde güçlü bir otoritenin sağlanamadığı bu zaman diliminde, bazı Ermeni asilzadeleri tarafından irili ufaklı Ermeni prenslikleri ve krallıkları kurulmaya başlandı.

Makedonlarla savaş sona erince, milâttan önce 15O’li yıllarda, soyunun Hazreti Davud’a dayandığını iddia edilen ve adı “Pakarad Simbat” (Pakarad Şampa) olan bir başka Yahudi, kabiliyeti ve yetenekleri sayesinde, zamanın Ermenistan Kralı Valarşak (Vaharsaces)’ın gözüne girerek, sarayda önemli mevkilere yükseldi ve Kral’ın danışmanı oldu.

Tarihçiler, Pakarad Simbat’ın emrindeki askerî alaylar ile Makedonlara karşı yapılan savaşlarda, Ermenistan Kralı Valarşak’ın ordusunda yer aldığını kaydediyor.

Geçen zaman içerinde konumunu iyice yükselen Pakarad Simbat, Ermenistan Kralı Valarşak’ın sağ kolu mertebesine ulaştı ve "Yahudilerin güçlü ve bilge adamı" sıfatı alarak, Ermeni krallarına taç giydirme imtiyazı kazandı.

Ermenistan Kralı Valarşak, kendisine tâbi olan Yahudi sürgünleri, inanç ve ibadet konusunda serbest bırakmıştı. Bu nedenle, Pakarad Simbat ve diğer sürgün Yahudiler, dinî inançlarını serbestçe sürdürüyor, ibadetlerini rahatça yerine getirebiliyordu.

İnançlı bir pagan olan Ermeni Kralı Valarşak başkentte büyük bir pagan tapınağı inşa ettirmişti. Mabedin duvarlarına, paganizm dönemindeki Ermeni tanrıları ile güneş ve ay gibi, paganlar tarafından kutsal kabul edilen semboller çizilmişti.
Mabedin açılış gününde yanında Pakarad Simbat olduğu hâlde tapınağa giren Kral Valarşak, manevî atmosferden de etkilenerek, Pakarad Simbat’dan kendi tanrılarına ibadet etmesini istedi.

Kral’ın teklifini reddeden Pakarad Simbat, Yahudilik inancından asla vazgeçmeyeceğini söyledi.

Pakarad Simbat’ın sözleri Kral Valarşak’ı kızdıracağı yerde hoşnut olmasına yol açtı; karşısındaki kişi, kendisi bir kral olmasına rağmen, dininden dönmeyi reddetmişti.

Bu yüzden onu cezalandırmak aklına bile gelmedi. Bilakis, itimadı daha da artmıştı.

Kral Valarşak, bir Yahudi olan Pakarad Simbat’ı Ermenice konuşan bölgelerin ve batıdaki 11 bin kişilik ordunun prensi (Arsakidlerin prensi) yaptı.

Esir düşerek Anadolu’ya sürgün edilen İsrailoğulları açısından bu inanılması güç bir durumdu. Kabiliyeti ile sivrilen, on bir bin kişilik bir orduya komuta eden Pakarad Simbat, efsane hâline gelmiş olan Prens Simbat’ı dâhi gölgede bıraktı ve Anadolu Yahudilerinin gözünde yeni bir umut hâline geldi.

Pakarad Simbat’ın başına geçtiği prenslik Ermenistan Krallığı’nın en büyük prensliklerindendi.

Kral Valarşak ölünce yerine oğlu 1. Arşak geçti (m.128 - 115). Bu arada Pakarad Simbat da ölmüştü.

Yeni Kral 1. Arşak, Ermenistan topraklarında yaşayan sürgün Yahudileri din değiştirmeye zorladı. Din değiştirmeyip pagan tanrılarına tapınmayan Yahudilerin derhâl öldürülmesini emretti.

Baskı altında kalan Yahudilerin tamamına yakını din değiştirmeyi kabul ederek pagan tanrılarına ibadet etmeye başladı (aslında bu gruptakilerin büyük kısmı dinlerini gizlice devam ettiriyordu).

Din değiştirmeyi kabul etmeyen Yahudiler boyunları vurularak idam edildi.

Pakarad Simbat’ın dört oğlundan ikisi din değiştirmeyi kabul etmedikleri için idam edildi. Diğer iki oğlu, çocuklarını sünnet ettirmek, cumartesi günü savaşa katılmamak şartıyla din değiştirmeyi kabul ettiler.

İskender’in ölümünden sonraki dönemde Anadolu’nun doğusunda ve batısında güçlü bir imparatorluk kalmamıştı. Bu durumdan faydalanarak büyüyen Ermeni Krallığı, tarihteki en geniş sınırlarına Kral 2. Dikran (2. Tigranes - Büyük Dikran) döneminde ulaştı.

Milâttan önce 95 - 55 yılları arasında Doğu Anadolu topraklarında hüküm süren Kral 2. Dikran, yukarı Mezopotamya ve Suriye'ye doğru yayılma siyaseti izleyerek, sınırlarını bugünkü Lübnan'ın güneyine dek genişletmeyi başarmış, başkentini de Diyarbakır yakınlarında kurduğu Tigranakert (Silvan)’e taşımıştı.

Egemenliğini Lübnan’a kadar genişleten Ermeni Kralı 2. Dikran, Kudüs civarına bir sefer düzenledi ve esir aldığı binlerce Yahudiyi sürgün ederek Doğu Anadolu bölgesine yerleştirdi.

Sürgün edilen Yahudiler, Ermeni Krallığının başkenti Tigranakert surlarının yapımında çalıştırıldı.

Ermenistan Kralı 2. Dikran, getirdiği esirler arasından seçtiği “Aşod” (Ashod) adındaki soylu bir Yahudiyi özel hizmetine aldı. Ancak, sarayda görev yapabilmesi için, din değiştirme şartı koydu. Aşod, önceki yüzyıllardaki Yahudi soyluların yaptığı gibi, inanç değiştirmeyi reddetti.

2. Dikran, emirlerine karşı koyarak, din değiştirmeyi kabul etmeyen Aşod’un dilini kestirdi.

Ölümü göze alarak, Yahudilik dininden ayrılmayan, bu yüzden dili kesilen Aşot, Anadolu’da sürgün olarak yaşayan Yahudilerin gözünde yeni bir efsane oldu, kahraman mertebesine yükseldi. Simbat ismi gibi, Aşot ismi de Anadolu Yahudileri arasında destanlaştı.
Aşot ve Simbat isimleri Anadolu Yahudileri arasında kahramanlık ve bağımsızlık sembolü hâline geldi.

Anadolu Yahudileri arasında efsane hâline gelen Pakarad Simbat’ın soyundan gelenler ise Pakaraduni (Bagradunî) olarak anıldı. Zaman içerisinde bu soy, Ermenilere karşı birlikte hareket etmek ihtiyacı hisseden Yahudilerin katılımıyla büyüdü. Ermeni kimliğine bürünmüş Yahudilerin çatısını oluşturduğu Bagradunî aşireti sonraki yıllarda iyice genişleyip, çevredeki Ermenileri de tahakküm altına alarak, soylu Ermeni aşiretleri arasında önemli bir yer edindi.

Ermeniler arasında kimlik değiştirerek yaşayan Yahudiler arasında sık kullanılan İbranice kökenli Aşot ve Simbat isimleri, daha sonraki yıllarda Ermeni ismi zannedilerek Ermeniler tarafından da kullanılmaya başlandı.

Ermeni toplumu, milâttan sonra 301 yılında, Gregor (Krikor)'nun öncülüğünde Hıristiyanlık dinini kabul etti.

Hıristiyanlık dinini Ermeniler arasında yayarak, “Ermenistan’ı İncil’in kutsal ışığı ile aydınlattığından” dolayı Gregor, "Aydınlatıcı" (Lusavoriç) lâkabıyla anılmaya başlandı ve “Aziz” ilân edildi.

Bu olayla birlikte, Ermeni Arşak Krallığı tahtında oturan 3. Trdatates ile Kraliyet ailesi ve ordu mensupları Hıristiyanlığı kabul ettiler.

Ermenistan Kralı 3. Trdatates, aynı yıl bir bildiri yayımlayarak, Hıristiyanlığı resmen devlet dini olarak ilân etti.

Böylelikle, 3. Trdatates Hıristiyanlığı kabul eden ilk kral, Ermeni milleti ise Hıristiyanlık dinini benimseyen ilk ulusal topluluk (devlet) oldu.

Ermeniler, Hıristiyanlık dinine geçmelerinden 150 yıl sonra, Ortodoks ve Katolik dünyası ile yollarını ayırarak, 451 yılında, ayrı bir ulusal mezhep olarak örgütlendiler ve kendi kiliselerini kurdular. “Ermeni Apostik Kilisesi” adını alan Ulusal Ermeni Kilisesi, Batılı kaynaklarda, Ermeni Kilisesinin kurucusu olan Aziz Gregor'a atfen, Gregoryen adıyla anılır.

Ermeni Apostik Kilisesinin Vatikan ve İstanbul’dan kopmasının arkasında yatan gerekçe; Ermeni din adamlarının, Ermeni Kilisesinin Hıristiyanlık dininin ilk kilisesi olduğu iddia etmeleri ve “apostik” (havarilere ait) olduğunu öne sürmeleriydi. Ermeni din adamları bu iddialarının delili olarak, on iki havari arasında sayılan Bartolomeus ile Taddeus’u ilk kurucuları ve aydınlatıcıları olarak kabul ederler.

Ermeni din adamlarının iddiasına göre, Taddeus milâttan önce 35 - 43 yılları arasında sekiz yıl, Bartolomeus ise 44 - 60 yılları arasında on altı yıl Ermenistan bölgesinde Hıristiyanlığı tanıtmak ve yaymak için görev yapmıştı. Dolayısı ile Ermeni Kilisesi, diğer kiliselerden daha eski ve kadimdi, Ortodoks ve Katolik Kiliselerin uyması gereken ana kilise Ermeni Apostik Kilisesiydi.

Ermeni ulusunun din değiştirerek Hıristiyanlığa geçmesi, ardından da kilisesini ayırarak ayrı mezhep hâlinde örgütlenmesi ile birlikte, Ermeni kavmine mensup olma kriterlerinde çok tuhaf bir değişikliğe gidildi; Ermeni Apostolik Kilisesine mensup olmak, Ermeniliğin başlıca tanımlayıcı unsuru olarak değerlendirilmeye başlandı. Böylece, ulusal mezhebi terk ederek, Ortodoks Kilisesine veya Katolik kilisesine bağlananlar, Ermeni kabul edilmeyip, “Rum” (Romalı) olarak nitelendirildi.

Bu değişiklikle birlikte, Apostolik Kilise sadece Ermenilere tahsis edilerek millî bir hüviyet kazandı.

Anadolu’da sürgün hayatı yaşayan Yahudilere gelince; Ermeni ulusu Hıristiyanlık dinine geçince, Ermeniler arasında inancını gizleyerek yaşamak zorunda kalan Yahudiler de otomatikman Hıristiyanlık dinine intisâb ettiler, fakat kendi dinlerini gizliden gizliye yaşamayı sürdürdüler.

Bagraduni aşireti güç kazanınca kendi bölgesindeki kiliseleri kontrol altına alarak dönüştürdü ve Gregoryen Ermenilerden farklı bir dini yapı oluşturdu.
Kiliseyi kendi kontrolü altına alan Bagradunî aşireti, egemenlik altına aldığı Hıristiyan Ermenileri kendi kilisesine bağladı.

Bagradunîler ve onlara tâbi olan gizli Yahudiler asla domuz eti yemiyor, Yahudilik dininin olmazsa olmazı şabat (cumartesi) yasağına riayet ediyorlardı. Cumartesi günleri herhangi bir iş yapmıyor, düşman kapıya dayanmış olsa bile, cumartesi günleri savaşa çıkmıyorlardı.

Bagradunî aşiretinden 1. Aşot ben Kuropalates 813 - 826 yılları arasında Gürcistan Kralı oldu. Gürcistan Bagradunî Hanedânı, Gürcistan'ın Rusya tarafından ilhak edildiği 1810 yılına kadar Bağratlılar adıyla 1000 yıl Gürcistan tahtında kalarak bu alanda bir dünya rekorunun sahibi olmuştur. Çarlık Rusyası döneminde ünlü bir aristokrat aileye dönüşen Gürcistan Bagratunîlerinin, bu dönemdeki en bilinen üyesi Rusya’ya yaptığı sefer sırasında Napoleon’a karşı savaşan Pyotr İvanoviç Bagrationi’ydi.

Diğer Yazıları