‘Ayrılık yaman kelime…’ Ahmet Tezcan, 1. vuslat yıldönümünde Ahmet Özhan ile Tuğrul İnançer’i konuştu...

Cerrahi Tekkesi’nin bir önceki postnişini Ömer Tuğrul İnançer’in vefatından üzerinden tam 1 yıl geçti. Ahmet Tezcan, merhum İnançer’i halefi Ahmet Özhan ile konuştu.

Ahmet Özhan; bir yıl önce vefat eden Ömer Tuğrul İnançer için düzenlediği ilk Vuslat ve Tevhid Gecesi’nde duygularını Ayrılık Yaman Kelime kitabı ile hayatını kaleme alan gazeteci-yazar Ahmet Tezcan’a anlattı:

“Tuğrul abim beni yokluğuyla eğitti!”

“Bize yaşamak yok yorulmadan”

Merhum Ömer Tuğrul İnançer 55 yıllık dostunuz sırdaşınız pirdaşınızdı, 38 yılına bendeniz şahidim, sizi hiç ayrı görmedim ve şimdi onsuz bir yılınız geçti. Nasıl bir yıldı sizin için?

Yaşadığım en enteresan bir yıldı, çünkü ilk defa danışacağım bir insanın olmayışı, nasıl olsa abim bilir, ona sorarım, hatta abim halleder diye ense yapmanın biteceğini hiç düşünmüyordum ama bitti, bitiyormuş meğer. İlk defa arkama yaslandım ve sırt düştüm, payandam kalmamıştı, yoktu. İlk defa Tuğrul Efendiye sorarım deyip sonra kendim cevaplamak zorunda kaldım. O garantim de kalmamıştı. Onun bıraktığının varisi olarak yükü yüklenme telaşı içerisinde ben hâlâ ne olduğunun farkında değilim. Uzun ince bir yolda gece gündüz gidiyorum ama ne haldeyim bilmiyorum.

Bir yerde gözden nihân oluşu dahi beni eğitti. Tuğrul Efendi her zaman bana bir öğretmen oldu ama öğretme gayreti içerisinde olmadı. O yaşadı, ben gözledim ve öğrendim öğrenebildiğim kadar. Ama şunu şöyle yap dediği bir veya birbuçuk keredir 55 yılda. Demezdi, yapardı, sözle değil, gözle öğretirdi. Son zamanlarda - bak bunu ilk defa sana söylüyorum - artık kendim düşüneyim diye kendisinden biraz uzaklaştırdığını hissettim. Yakında tamamen benden ayrı kalacak, işler de onun üzerine kalacak, biraz pişsin, biraz hazır olsun diye beni biraz ötelediğini şimdi seziyorum. Eskiden koynuna girip yatacak kadar yakın olduğum insanla irtibtımız herkes gibi normal bir münasebete dönüşmüştü. Bunu uzaklaşmayı bilinçli yaptığını şimdi anlıyorum yoksa O bana kıyamazdı hiç. Ama yakında kendi göbeğimi kesmek zorunda kalacağım diye biraz başka taraflara baktı. Yani yarın bir gün bunlar senin kucağında patlayacak, çok yaklaştı diye beni bu vuslat öncesindeki haliyle dahi bir şeylere hazırladığını şimdi fark ediyorum.

‘Ayrılık yaman kelime…’ Ahmet Tezcan, 1. vuslat yıldönümünde Ahmet Özhan ile Tuğrul İnançer’i konuştu...

Halinde bir değişiklik vardı yani?

Evet. Son bir senede çok hazırlanmıştı gitmeye. Öncesi de var ama son bir senede benden sonra benden sonra lafını çok sık kullanılır olmuştu. Bak bunu ilk defa sana açıklıyorum Ahmetciğim; Safer Efendim göçüp de onun bıraktığı vazifesini ilk omuzladığında bana,  seninle konuştuğumuz bu odada "Benden sonra sensin Ahmet" dedi. Ben hiç oralı olmadım, hiç üstüme alınmadım, çünkü Tuğrul Efendim’den  sonrası diye bir şeyi hiç düşünmedim ki bu zamana kadar. Ama o, hep bugüne hazırlamış beni, bunu şimdi farkediyorum. Hele son beş sene tam bir staj dönemiymiş. Tuğrul Efendim'e bir şey söylüyorlar, ben de varım orada, Ahmet tamamlar diyor. Vakıftaki bütün işler bende, Usûl bende, Devran bende, Meşk bende, sohbetiydi şuydu buydu hep bende. O gidiyor Amerika'ya, Rumeli'ye, Irak'a, Türkmenistan'a, Balkanlar'a. Beş yıl, son nefesine kadar, burayı bırakıyor bana Türkiye dışındaki coğrafyaya hizmet ediyor. Böyle bir uzaklaşma hali. Sanki burayı saldı gibi geliyor insana. Oysa kendi işine o kadar sadık, o kadar titiz, hatta insanı gıcık edecek kadar titiz ama işi bana bırakıp kâh orada kâh burada ziyaretler, konuşmalar, video çekimleri yapıyor. Tabî iş başa düşünce anlıyorsun olan biteni. Yaşarken de yokluğuyla eğitti beni. Onun için hiç acemilik çekmedim. Şimdi şüphesiz biliyorum ki; benim Tuğrul abim, arkadaşım, dostum, sırdaşım, pirdaşım, rehberim, sevgilim hep vardı, hep benimleydi ve hâlâ var, hâlâ benimle. Ölen kalan, gelen giden, yok öyle bir şey!

‘Ayrılık yaman kelime…’ Ahmet Tezcan, 1. vuslat yıldönümünde Ahmet Özhan ile Tuğrul İnançer’i konuştu... - Resim : 2

Yük şimdi sizin omuzlarında.

Evet, mecburen böyle oldu. Bu müessese 300 yıldır ayakta, kıyamete kadar ayakta olacak. Benim de son nefesime kadar burada böyle bir hizmet kaderim varmış, onu yaşıyorum.

Şimdi hem âsitâne hizmeti, hem vakıf çalışmaları var. Bir yıl içerisinde neler yapıldı, nasıl yol alındı?

Tabii ki ben kendime göre bir insanım. Benim de kendime göre zevklerim, prensiplerim var. Ne kadar ortak bir payda çevresinde toplanıyor olsak da, özelinde benim de kendime has, Cenab-ı Hakkın yaratısında bana has bir yaratılış da var tabî ki bunu da yadsıyamayız. Ondan dolayı kendime özel bir takım haller zuhur etti. Meğer bir tarafım Tuğrul Efendi, bir tarafım Safer Efendiymiş benim, o çıktı ortaya, öyle hissettim.

Bir dervişin şeyhini sevmesi çok doğaldır ama Safer Efendim'i çok severdim, çok sevişirdik. Çok kamil bir insandı. harika bir insandı, onun gibi mütebessim ve vakarlı olmak çok önemli bir haslettir. O yüzden ben de Safer Efendi de yaşar. Buraya yaklaşım itibariyle de Safer Efendimle özdeş taraflarımın olduğunu, sonraki tatbikatlarımdan da hisseder oldum. Mesela Pazartesi Meşk, Perşembe Ayin-i Şerif icrası, Cumartesi günleri de sohbet yapardı Safer Efendim, Tuğrul Efendim vazifeyi devralınca Cumartesi'yi kaldırmıştı. Benim ilk yaptığım Cumartesiyi koymak oldu, çünkü Pazartesi Perşembe bana yetmedi. Haftanın yedi günü yetmez gerçi, yani öyle de bir haris ve obur tarafım var burası kaynaklı çalışma konusunda.

Netice itibariyle ders günlerine Cumartesiyi de ekledim. Öğleden itibaren bilmem kaç tane ders oldu, didaktik ve ilmi çalışmalar fevkalade arttı. Pazartesi günü akşam usulünden evvel Mesnevi-yi Şerif dersi var. Yatsı namazından evvel Musiki meşki ile beraber aynı anda meydanda Mevlevi Semaının tatbikatı yapılıyor.Bütün adabı ve erkanıyla dört selam Mevlevi Ayin-i Şerifi her hafta muntazam olarak sadece burada icra ediliyor. Sonrasında benim Muzaffer Efendim'in İrşad kitabına dair dersim var. Perşembe günü akşam usulünden evvel Birgivi Vasiyetnamesi şerhi var. Hz. Pîrin vasiyetidir. Yatsı namazından evvel İlm-i hâl, küçükler de büyükler de dahil, yani bir halin ilmini bir didaktik olarak kulaktan duymanın haricinde öğrensinler diye koyduk bu dersi. Cuma günleri zikrullah talimi var. 19: 30 da başlıyor gece 12'ye kadar. Zikrullahı haytata haytata değil de bilerek yapmak, korografisi ile yapmak. Çünkü bütün Turûk-u aliyeden bize Zikrullah hediyeleri var.

Cumartesi en yoğun gün. Gündüz Niyazi Mısrî Divan şerhi, Hadis-i Şerif, Siyer-i Nebi, Tefsir, Kur'an dersleri peşpeşe. Paralel salonda yeteneği ve merakı olanlara çizelik ve yazarlık dersi veriliyor. Küçüklere eğlenceli bilim oyunları, İngilizce gibi dersler var. Ramazanda her hafta sonu çocuklara Karagöz-Hacivat gösterisi yaptık, devam edecek inşallah. Başka dersler de olacak, çünkü bizim çok çalışmamız lazım, inlenme lüksünü öbür tarafa bırakıp, dünü unutmadan bugünün bilgisiyle donanıp geleceğe yürümemiz lazım. Dünü ihyâ, yarını inşâ. Sevgili Orhan Gencebay'ın dediği gibi "Bize yaşamak yok yorulmadan". Öyle.. Tabi bir de işin soyut boyutu var, o da hayli yoğun devam ediyor. Yatsı namazından sonra Envâr-ı Hazret-i Pîr Nureddin Cerrahi dersi var. Asıl ders o, büyük bir Cerrahi kültürünün, geleneğinin, inceliklerinin anlatıldığı bir ders.

‘Ayrılık yaman kelime…’ Ahmet Tezcan, 1. vuslat yıldönümünde Ahmet Özhan ile Tuğrul İnançer’i konuştu... - Resim : 3

Merhum Tuğrul Efendi için Balkanlar'ın çok özeldi. Tasavvuf kültürünün orada ihyası, çapaklarından arındırılması, asli fonksiyonlarına dönmesi için son nefesine kadar çalışmıştı. O çalışmalar da devam edecek mi?

O bir Türkmen olarak Balkanlara bu kadar düşkündü, ben bir Balkanlı olarak, Balkanlı bir Rumelili olarak müsaade et o düşkünlüğü en azından sürdürmeye çalışayım Ahmedim!

 ‘Ayrılık yaman kelime…’ Ahmet Tezcan, 1. vuslat yıldönümünde Ahmet Özhan ile Tuğrul İnançer’i konuştu... - Resim : 4

Hele bir de bir zamanlar Aliş olup o coğrafyada filmler çekmişken...

Aliiiijj Aliiiiijj! Benim Balkanlara düşkünlüğüm çok doğaldır, olması gerekendir ama Allah hamd ü senâ olsun Tuğrul Efendim kazıkları dikti, NoviPazar'da, Kalkandelen'de sıfırdan tekke yaptı. Priştina'da da sıfırdan tekke yaptı sayılır çünkü oradaki tekkeyi ihya etti. Tamamen eksenden kaymış bir davranış ve inanış biçimini tekrar eksenine getirip şer'i şerife hüve hüvesine uygun bir hale getirdi ki, benim efendimin en büyük kerametlerinden biridir o.

Tekkeler 1925’te kanunen kapatıldı. Eski başbakanlardan Bülent Ecevit, 90’lı yıllarda sizin de yazarı olduğunuz bir dergide bu kapatılmayı eleştirmişti. Eksenini kaybetmiş tasavvuf kurumlarının ıslah edilebilecek iken kapatılmasının yanlış olduğunu, tasavvuf kültürünün ise çok canlı bir şekilde yaşadığını söylemişti. Bu kültür bugün ne kadar yaşıyor ve bu kültürün yaşaması hangi açıdan önemli.

Önce ne kadar yaşıyor sorusuna bir cevap vereceğim; hiç kayıp vermedi ama deformasyon çok. Underground oldu, toprak altına indi. yeraltına indi, gizli gizli çalışıldı, gizli gizli yaşandı. Yani güneş görmedi, güneş görmeyince vitaminsiz kaldı, kolu bacağı eğrildi, sosyalleşemedi, ilerleyemedi, zamanı okuyamadı, zaman onu okuyamadı, gıdasız kalındı. Yoksa hiç kayıp olmadı ama deformasyon yüzde 90'dan da fazla.

‘Ayrılık yaman kelime…’ Ahmet Tezcan, 1. vuslat yıldönümünde Ahmet Özhan ile Tuğrul İnançer’i konuştu... - Resim : 5

Bu da istismarı çağırıyor tabii ki...

Tabii! Kurnazların eline düştü çünkü. Tasavvuf yaşantısı, ritüelleri, uygulamaları konusunda olağanüstü büyük yanılsamalar var. Tasavvuf tamamıyla benlikten soyunmak iken benliğin kazanç kapısı haline geldi. Ünvanlar, avantajlar, ticaretle meşgul olan tasavvuf kolları, holdingler… Bırak holdingi tüccarlar yapsın senin nene gerek? Sen son zamanlarda yapılıp da en alt katının ticarethane olarak ayrılıp üstünün ibadethane olmadığı hangi cami gördün? Yahu ibadethanenin yanında ticarethanenin ne işi var? Halka zaten sen Cumaları ihtiyaç var dediğin zaman fukara cebinin astarını söküyor da koyuyor kutunun içine. Sen altında inşaat malzemesi satıp da neyi ihya edeceksin? Caminin sadece elektrik, doğalgaz, su parası var. Bugüne kadar Türkiye'de hangi cami devlet yapmıştır? Bütün camileri halk yapar, cami dernekleri tarafından toplanan paralarla. Onun için ticaretle yani dini müessese ile ticari müesseseyi yan yana koymanın hem şık olmadığını hem de çok gerekli olmadığını düşünüyorum.

‘Ayrılık yaman kelime…’ Ahmet Tezcan, 1. vuslat yıldönümünde Ahmet Özhan ile Tuğrul İnançer’i konuştu... - Resim : 6

Peki Kültür Bakanlığı bünyesinde yeni bir koordinatörlük oluşturuldu. Eskiden tekke denilen Alevi Cemevleri için. Bu yasal diğer tekkelere yeni bir yasal zemin oluşturulması için ilk adım olabilir mi? Yeniden bir yasal zemin oluşsa, 1925'teki kanun kalksa ne olur, nasıl olur?

Şu anda kalkması, kalkmamasından daha büyük deformasyona yol açar. Çünkü hazır değil, irşada eleman yok. Mürşit demek tamamıyla arınmış, tamamıyla ışık olmuş, karşısındakileri aydınlatabilecek gücü kazanmış insan demektir. Herkes kendini mürşit görürse ne olacak bu işin sonu? Mihengi ne? Kim denetleyecek, ne olacak, ne bitecek? Kerameti kendinden menkul bir sürü insan var ortalıkta zaten. Sarıkla, hırkayla, cübbeyle, fesle bitmiyor ki iş ama onlarla dolaşan bir sürü nsan var. Onların eline mi düşecek tasavvuf? O kanunla bina kapılarına kilit vuruldu evet ama rahmetli Ecevit'in dediği gibi tasavvuf kültürü ıp vermeden güldür güldür yaşıyor. Deforme meforme ama o kültürün incelikleri hepimizin günlük hayatında en azından farkına varmasak da davranış kalıplarımızda, sözlerimizde, türkülerimizde, şarkılarımızda, bütün hissiyatımızda devam ediyor. Bir toplantıda, tekkelerin kapatılması açılması meselesi konuşuluyordu yıllar önce, rahmetli Tuğrul Efendim kürsüden Bülent Arınç'a yönelerek "Aman Beyefendi sakın ha! Sakın ha!" demişti. Biz Bülent Beyle tam karşısında oturuyorduk. Tuğrul Efendim'n işaret parmağını kaldırıp bir kaç defa üst üste "Sakın ha!" dediğine şahidim. Tuğrul Efendim kadar tarikatleri seven, koruyan, kapatılmasına yüzde binbeşyüz karşı olan bir insan "Sakın ha!" diyorsa oturup düşünmek lazım.

Sebebini söyledim; ehliyet kalmamış, kimle yapacaksın bu işi? Şimdi bazıları korkuyor, tırsıyor, bazısı şöyle bazısı böyle ama kör topal da olsa yürüyor ama kanun çıkıp da kapıların legal olarak üstüne bilmem ne tekkesi diye yazılmaya başlanırsa işin rengi çok başka olur, başka yerlere gider. Bu meselede ehil bir kadro oluşmadan, şu haline katlanacağız. Bir ebeveyn düşün, çocuklarını çok seviyorlar ve çok özlüyorlar ama gurbette olması onların yanında olmasından çok daha hayırlı, emniyet bakımından, kültür bakımından, maişet bakımından, "Ne yapalım bir hasretine katlanırız, yeter ki o daha iyi yetişsin, daha iyi yaşasın" diyorlar. İşte bunun gibi bir şey bu söylediğim. Her meselede olduğu gibi tasavvufta da önce ehliyet! Bu olmadan olmaz! O kadar!

 

‘Ayrılık yaman kelime…’ Ahmet Tezcan, 1. vuslat yıldönümünde Ahmet Özhan ile Tuğrul İnançer’i konuştu... ile ilgili etiketler