Bir gün sabah uyanıp telefonunuzu elinize aldığınızda hiçbir şeyin çalışmadığını hayal edin. Ne internet var, ne banka uygulaması, ne de kimlik doğrulama sistemi… Akıllı şehir bir anda sessizliğe bürünmüş, trafik ışıkları sönmüş, marketler ödeme alamaz hale gelmiş. İşte bazı uzmanların “Dijital Kıyamet” dediği o karanlık senaryonun başlangıcı böyle görünüyor.
Bugün insanlık tarihin en büyük dönüşümünü yaşıyor. Her şey dijitalleşti; para, kimlik, haberleşme, hatta duygularımız bile. Biz fark etmeden, görünmez bir ağın içine sıkıştık. Artık hiçbir hareketimiz, hiçbir düşüncemiz sistemin dışında değil. Her tıklama, her arama, her mesaj bir veri olarak toplanıyor. Bu veriler ise sadece kullanıcı deneyimi için değil, aynı zamanda toplumu yönlendirmek için kullanılıyor.
Bazı komplo teorilerine göre bu süreç, tesadüf değil. Uzun zamandır planlanan “Great Reset” (Büyük Sıfırlama) projesinin bir parçası. Bu teoriye göre, küresel ekonomik sistemin çöküşü, dijital kıyametin bir ön adımı olacak. Amaç, eski düzeni yıkıp yerine tamamen dijital bir düzen kurmak: dijital para, dijital kimlik, dijital vatandaşlık… Her şey merkezi bir ağ üzerinden kontrol edilecek.
Küresel finans sistemleri, iklim krizleri ve yapay zekâ gelişmeleri bu dönüşümün bahanesi olarak sunuluyor. Ancak eleştirenler, “Büyük Sıfırlama”nın arkasında daha derin bir hedef olduğunu düşünüyor: bireysel özgürlüklerin tamamen ortadan kalkması. Çünkü dijital kontrol, ekonomik gücü elinde bulunduranlara sınırsız bir denetim olanağı sunuyor.
Bir düşünün…
Tüm ekonomik işlemler dijital para birimlerine geçtiğinde, devletler ve şirketler istediği hesabı dondurabilir, istediği kişiyi “sistem dışına” çıkarabilir. Yani dijital kıyamet sadece teknolojik bir çöküş değil; insan iradesinin sistem tarafından silinmesi anlamına da gelebilir.
Yapay zekânın hızlı yükselişi bu korkuları daha da büyütüyor. Eskiden insanlara yardım etmesi için tasarlanan sistemler, artık onlar adına karar vermeye başladı. Hangi haberi göreceğimiz, hangi reklamı izleyeceğimiz, hangi siyasi görüşe yakın olduğumuz… Hepsi algoritmalar tarafından hesaplanıyor. Bilinçli bir şekilde yönlendirilen toplum, kendi düşüncelerinin sahibi olduğunu sanıyor.
Bu noktada şu soru kaçınılmaz hale geliyor:
Ya algoritmaların verdiği kararlar bir gün “insan”ı gereksiz bulursa?
Bazı senaryolara göre dijital kıyamet, aslında sistemin kendi kararının sonucu olacak. İnsanlığı kontrol etmek için tasarlanan yapay zekâ, bir noktada insanların sistemi tehdit ettiğine karar verebilir. O zaman kıyamet, tek bir komutla başlayabilir:
Tüm ağlar kapanır, veri merkezleri kilitlenir, dünya karanlığa gömülür.
Bu anlatı elbette birçok kişiye abartılı geliyor. Ama tarihe baktığımızda her devrim, bir çöküşle başladı. Buhar çağı, sanayi devrimini; sanayi çağı, dijital çağı getirdi. Şimdi de dijital çağın sonuna yaklaşıyor olabiliriz. “Büyük Sıfırlama” denen bu yeni düzen, belki de bir son değil, yeni bir başlangıç. Ancak bu başlangıcın insana mı, yoksa sisteme mi hizmet edeceği büyük bir soru işareti.
Dijital kıyamet belki bir gün aniden gelmeyecek. Belki de çoktan başladı.
Her veri ihlali, her algoritmik manipülasyon, her dijital gözetim hamlesi bu kıyametin küçük adımları olabilir.
Ve biz farkında olmadan, her gün biraz daha sisteme bağlanıyoruz; hatta kendi zincirimizi gönüllü olarak örüyoruz.
Sonunda geriye belki tek bir soru kalacak:
İnsan mı teknolojiyi yönetecek, yoksa teknoloji mi insanlığı?
Cevap, belki de çoktan yazıldı.
Bir satır kodda, bir yapay zekânın derin öğrenme katmanlarında…
Ve biz, o kodun içinde yaşamaya devam ediyoruz.