METAMORFOZ, DISNEY VE ATATÜRK

Ceyhun Bozkurt oceyhunb@gmail.com

Bu yazıyı yazmam zorunluluktu. Bu nedenle önceki yazımda başladığım Afrika yazı serime bir yazılık ara vereceğim. Afrika yazımın ikinci bölümünü yarın okuyabilirsiniz.

Gelelim bugünkü yazımıza.

Yazılarımızda, söylemlerimizde sıklıkla "Emperyalizm" kelimesine başvururuz. Bu ifade belki artık kulaklara aşinalık oluşturmuş, bu nedenle insanların bilincine yönelik etkisi zayıflamıştır. Oysa bu kavrama, daha doğrusu bu kavramın temsil ettiği ülkelere, yönetimlere, yapılanmalara ve bu saydıklarımın kontrolü altındaki işbirlikçilere, aparatlara karşı dikkatimizi bir anlığına bile dağıtırsak, nelerle karşılaşabileceğimizi çok uzak coğrafyalarda, uzak tarihte aramaya gerek yok.

Afganistan'a, Irak'a, Suriye'ye bakmamız, Terör örgütlerinin kentlerimizin kalbinde patlattığı bombaları, sokağa bile çıkmaya korktuğumuz o yakın tarihteki günleri, 15 Temmuz gecelerini hatırlamamız yeterli.

Geriye gidersek de Sevr haritalarını, Anadolu'da emperyalist güçlerin desteklediği çetelerin katliamlarını da hatırlayabiliriz.

Hadi çok değil de biraz uzağa gidelim. Bir önceki yazımın konusu olan ve bugünlerin çok konuşulan kıtası Afrika'ya bakalım. Hem zenginliklerini hem de bir insanın en değerli varlığı olan yaşam hakkını ele alan sömürgecilerin yaptıklarına bakalım.

Bu nedenle emperyalizme karşı her zaman dik durmak ve dikkatli olmak, hayatımızın en temel kuralı haline gelmelidir.

Bir soru sorup devam edelim. Emperyalistler bu saldırıları yaparken neden insanlar, ülkeler boks ifadesiyle gardını almıyor. İşte kritik sorulardan biri bu.

Emperyalizmi bir ahtapot gibi düşünün, ki ahtapot çok güzel bir hayvandır ama çok kollu olmasından dolayı ahtapot örneği verdim. Merkezin yönettiği 8 kolu düşünün. Bu kolları şu şekilde sınıflandırmak mümkün:

- Siyasi kol
- Ekonomik kol
- Askeri-İstihbari kol
- Akademik kol
- Bürokratik kol
- Sivil Toplum kolu
- Medya kolu
- Kültür-Sanat kolu

Doğrudan veya dolaylı müdahaleler bu kollarla yapılır. Örneğin siyasi, ekonomik, askeri, bürokratik kollar üzerinden ülkelerin yönetimlerine doğrudan müdahaleler yapılırken, diğer kollar üzerinden dolaylı müdahaleler gerçekleştirilir.

Bu müdahaleler illa ki, yönetim değişikliği olarak sonuçlanmaz. Bazen toplumların şekillendirilmesi de uzun vadeli olarak yönetimlerin tasarlanmasının önünü açar.

Bu nedenle aslında doğrudan müdahale eden güçlerdense dolaylı müdahaleler bazen çok daha tehlikeli hal alır.

Hele bir de bu kollar, kendilerine yardımcılar bulduysa, vay hedef ülke devletinin, milletinin başına...

Yardımcılar dediysem o kadar masum değil. İşbirlikçiler demek daha doğru olur.
Şimdi bunu yaşanmış örneklerle anlatalım.

***

12 Eylül 1980'e dönelim.

Askeri darbenin öncesinde zemin hazırlanmıştı. Darbecilerin ifadesiyle şartlar olgunlaşmıştı. Olgunlaşan şartların hazırlanmasında cunta son ayaktı. Öncesinde diğer kollar yoğun çalışmalar yürüttü.

İstihbari yapı sokakları karıştırırken, siyaset içindeki uzantılar çözümsüzlüğü pompalamış, ekonomik unsurlar ilanlarla, müdahalelerle piyasayı domine etmiş, kitlelerin içine sokulan provokatörlerle emekçiler sokaklara dökülmüş, medya ve kültür-sanat kolları içindeki işbirlikçiler de topluma bilinç altı mesajlar pompalamıştı. Geriye bir tek cuntanın müdahalesi kalmıştı.

15 Temmuz öncesinde de benzer bir senaryo, terör örgütleri de eklemlenerek yazılmış ama bu sefer senaryonun sonunda kötüler değil iyiler kazanmıştı.

1980 darbesine dönersek, darbenin arkasındaki güçler darbe sonrası Türkiye'yi ekonomik, politik, askeri, sosyolojik olarak yeniden şekillendirilmek istediler. Özellikle de Soğuk Savaş bittikten sonra bu şekillendirmeyi hızlandırdılar. Ama sadece yönetimsel anlamda yapılamazdı bu.

Toplumu susturmak, etkisizleştirmek veya yanlış yönlendirmek de yapılmalıydı. İşte burada karşımıza iki tane etkili kol çıktı.

- Medya kolu
- Kültür-Sanat kolu

Bu alanlar da dizayn edilmeliydi. Edilmese mazallah bir gazeteci veya gazeteciler çıkar "PKK, ABD emperyalizminin bölgedeki taşeronudur" der ve bunun belgelerini ortaya koyabilir, toplumu da doğru bilgilendirebilirdi.

Veya toplumun sevdiği sanatçı veya sanatçılar teröre karşı Mehmetçiğinin yanında yer aldığını gösterir, emperyalist planların toplumda karşılık bulmasına zarar verebilirdi.

Emperyalistler bu riski göze alamazdı. Darbecilerin etkisiyle medya ve kültür-sanat alanında yoğun bir etki saldırısına başladılar. Köşe başlarını tuttular, "Vatan-Millet" diyeni "faşist-ırkçı" diye yaftaladılar vs.

Bunu da hedef toplumun, yani Türk insanının içinden devşirdikleri ile yaptılar.

Kimisi parayla katkı yaptı, kimisi organizasyonu gerçekleştirdi, kimisi projenin altını doldurdu vs. Kimisi de hepsinde yer aldı.

Tamamen kontrol altına alınmış bir medya ve Kültür-Sanat yapılanması oluşturuldu. Bu yapı kendilerinin dışındaki hiç kimseyi kabul etmedi. Birbirlerini destekleyerek etkili, güçlü, belirleyici hale geldi.

Peki bunları neden hatırlattım?

TRT'nin dijital platformu Tabii'de yayınlanan "Metamorfoz" isimli dizinin danışmanlığı teklif edildiğinde, bu ağı anlatmamız gerektiğini düşünmüştük. "Ağacın kurdu her zaman içinde olur ve o ağacı çürütür" gerçeğinden hareketle emperyalizmin içimizde yer alan, bizden görünen ama operasyonları aktif olarak yürüten etki ajanlarının nasıl ideolojik duruştan nasıl bir dönüşüme girdiklerini anlatmak gerekiyordu.

Emperyalistlere karşı tarihin ilk Milli Kurtuluş Savaşı'nı veren ve halen emperyalist tehditlere karşı mücadele eden Türk milletinin beyninde, yüreğinde vatan kavramının etkisizleştirilmesi, idealsiz, toplum merkezci değil ben-merkezci kuşaklar yetiştirilmesi, teröristlerin yere izmarit bile atmayan gençler olduğu yalanının pazarlanması, teröristlerin aslında terörist olmadığı yalanını topluma empoze etme vs. gibi hedefleri güden bu yapılanma çok etkili olmalıydı.

"Ben vatanı bir kiraz ağacıyla kadın memesine satarım" diyenler rol model aydın yapıldı.

"AB için Kıbrıs'a veririm" zihniyeti etkili isimler olarak pazarlandı.

"ABD/NATO, Afganistan'a, Irak'a, Libya'ya demokrasi götürecek" diyenler usta stratejist olarak ekranlarda boy gösterdi.

Yine aynı şekilde gençlerimizio derin kültürümüzden uzaklaştırıp yozlaştıran kişiler "sanatçı" markası adı altında pazarlandı.

Dünyanın en şerefli ordusu Türk ordusuna PKK'lı teröristlerin ağzıyla "kimyasal silah kullandı" iftirası atanlar sözde sanat ödülleri gecelerinde alkışlandı.

Hümanizm adı altında kötüler iyi gösterildi.

Metamorfoz bu süreçleri bir karakter üzerinden anlattı.

Tesadüfen de, tam da Metamorfoz'a saldırılar yapılırken, Disney Plus, çok şaşalı haberlerle duyurduğu Atatürk dizisini yayından kaldırdı. Doğal olarak büyük Komutan/Lider Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik bu saldırıya toplumun her kesiminden tepki bekledik. Sağolsun Türk milleti, siyasetiyle, medyasıyla, sanatçısıyla, sokaktaki vatandaşıyla gerekenleri söyledi.

Ancak bir kesim hariç.

Bir baktık ki, Metamorfoz'a saldıranlar dahil, her şeye yorum yapan o kesim Disney Plus karşısında sus pus oldu. İşte Metamorfoz, Atatürk'e saldırıya sessiz kalan ve hatta içten içe destekleyen bu yapılanmaların nasıl oluşturulduğunun ilk adımlarını anlatan bir dizi oldu.

Metamorfoz'un ilk bölümü bu akşam TRT ekranlarında olacak. Diğer bölümlerine de Tabii platformundan ulaşabilirsiniz.

Tüm yazılarını göster