ABD 2023 SEÇİMLERİNİN GÜVENLİĞİNİ TEHDİT EDİYOR

Baştan söyleyeyim, bu bir “testi kırılmadan biz uyaralım” yazısıdır.

Başta ABD olmak üzere Batı dünyasında, Türkiye ile ilgili yazıların sayısı giderek artış gösteriyor. Çeşitli kurum, kuruluş ve kişilerin yazılarında, raporlarında özellikle Türkiye’nin NATO üyeliği, daha da artarak 2023 seçimleri ele alınıyor.

Yapılan sözde yorum ve analizlerde üstü kapalı tehditlerin yanı sıra, korkutucu senaryolar da yazılıp çizilmekte. Bu sözde yorum ve analizlerin bazılarını ele alacak olursak;

- ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yarı resmi yayın organı Foreign Policy editörü Allison Meakem, 2023 yılında dünyada yapılacak seçimleri mercek altına yatırırken, Türkiye’ye özel bir yer ayırdı. Meakem, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve terör örgütü KCK/PKK’nın siyasi ayağı HDP’nin tutuklu bulunan eski başkanı Selahattin Demirtaş’ı överken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan bir dil kullandı. En çarpıcı ifade ise seçim ortamının “kan gölüne dönüşmeyi vaat ettiği”nin ileri sürülmesiydi.

- Washington Post gazetesinde çıkan bir yazıda da 2023 yılında dünyadaki en önemli seçimin Türkiye’de olacağını, Türkler oy kullanana kadar Batılı liderlerin gergin bir şekilde bekleyeceğini yazdı.

- Sahneye bu kez de ABD eski Başkanları Donald Trump ve George W. Bush'un ulusal güvenlik danışmanlığını yapan John Bolton çıktı ve en net ifadeyi kullanarak “Batı Türkiye’deki seçimlere müdahale etmeli” dedi. Bolton, The Wall Street Journal’de kaleme aldığı makalesinde “Adil bir seçim yapılmazsa Türkiye NATO’dan çıkarılsın” teklifini yaptı.

- ABD’de derin bir yapı olan Foundation for Defense of Democracies (Demokrasileri Savunma Vakfı-FDD) de Türkiye seçimlerine yönelik müdahaleyi savundu. Sinan Ciddi isimli sözde uzman, Biden yönetimine F-16 satışı için şart olarak, Finlandiya ve İsveç'in NATO üyelik hedefinin derhal onaylanmasını, Türkiye'nin Ege Denizi'ndeki Yunanistan’a karşı tutumunu değiştirmesini ve Mayıs ayında Türkiye'de özgür ve adil seçimlerin yapılmasını sağlayacak adımların atılmasını önerdi.

- İngilizlerin, Batı politikalarının derin sözcülerinden olan haftalık dergisi The Economist, 21 Ocak tarihli sayısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ve Türkiye’yi hedef aldı. Özel olarak hazırlanan sayıda kapsamlı bir dosya, "Türkiye diktatörlüğün eşiğinde: Erdoğan'ın İmparatorluğu üzerine özel bir rapor" başlığıyla sunuldu. The Economist, Biden başta olmak üzere Batılı siyasetçilere, seçim sürecinde Türkiye’ye baskı yapmasını önermekte.

Daha birçok ABD başta olmak üzere Batı merkezli yayın organının ve sözde uzmanın sözde analiz ve yorum özde psikolojik harekâtını da yan yana düşünecek olursak, net söyleyelim, karşımıza şu sonuç çıkıyor: Türkiye’deki seçim güvenliği ABD’nin tehdidi altındadır.

Örneğin Foreign Policy’nin “kan gölü” örneğindeki mesaj açıktır. Birileri eliyle Türkiye’de kan dökmeye çalışacaklardır. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bu tehdidi çok net olarak görmüş ve Kızılcahamam’daki parti toplantısındaki konuşmasında ABD’ye meydan okumuştur:

“Kanımızı akıtmak, Türkiye’yi bir şiddet sarmalına hapsetmek için örtülü proje yazanlar unutmasınlar ki, döktükleri her kan boğulacakları ölüm dehlizi olacaktır.

Biz de ne kan biter, ne de kahraman eksilir.

Seçimi kan gölüne çevirmek için pusuda bekleyenler aklını başına alsın, yol yakınken cinayet ve melanet hazırlığından vazgeçsin.”

Pusuda bekleyen ABD’dir.

Hedefleri Türkiye’de seçimlere müdahale ederek, kendi kontrollerinde bir yönetim getirmektir. Çünkü Türkiye, birçok konuda bağımsız politika izleyerek, ABD’nin bölgedeki stratejisini alt üst etti. ABD için;

- Suriye’deki terör devletçiği,

- Kullandığı terör örgütleri,

- Doğu Akdeniz (Kıbrıs) politikası,

- Ege politikası,

- Güney Kafkasya politikası,

- Ekonomik boyunduruk altına alma,

- Askeri teslimiyet hedefi,

gibi politikalarındaki en önemli engel Türkiye haline gelmiştir. Türkiye, kendi milli politikalarını, ABD’nin NATO üzerinden dayattığı politikaların önüne koymuş ve bağımsız adımlar atmıştır. Açık düşmanlığın nedeni budur. Önündeki fırsat ise 2023 seçimleridir.

Bunun için her yöntemi göze alacaklarını ifade etmektedirler. Bu yöntemler arasında;

- Seçim sürecini kan gölüne çevirmek,

- NATO üzerinden baskılamak da var.

Seçimdeki özgür iradeyi yenmeyi başaramazlarsa da, seçimden çıkacak sonuca göre Türkiye’de kendi beslemeleri unsurlar aracılığıyla toplumsal olayları tetikleyebilirler. Geçmişte bazı ülkelerde gördüğümüz “seçimlerin meşruiyetini” sorgulatıp, o ülkeleri karıştıran ciddi olayların perde arkasında CIA ve desteklediği sözde STK (CIA güdümlü NGO), siyasi vs unsurları vardı.

Bu nedenle Hükümetin seçim güvenliğini, muhalefetten daha fazla önemsemesi gerekmektedir.

Türkiye, çok partili hayata geçtikten sonra, gerilimli de olsa katılımın yüksek olduğu ve sonuçların tüm toplum tarafından kabul gördüğü seçimler yaptı. Siyasete her yöntemle müdahaleler de bunu engellemedi. Türk insanı, seçim günleri sandığa gitti ve programını, politikalarını benimsediği partiye oyunu attı. Geçmiş seçimlerle dünyadaki seçimler karşılaştırıldığında, Türkiye, katılım oranının en yüksek oranıyla seçim yapan ülkeler içinde baş sıralardadır. İşte sarsmak istedikleri budur. Türk insanının sandıkta gösterdiği iradeye saldırmak. Bu saldırıyı şu yöntemlerle yapabilirler;

Karanlık cinayetler,
Psikolojik harekat,
Siyasi, askeri, ekonomik baskılama,
Manipülasyon vs.
Geçmişte, karanlık dönemlerde uyguladıkları yöntemlerin işaretlerini, bu yazılarla veriyorlar. Aynen 15 Temmuz öncesindeki ABD merkezli “Türkiye’de darbe olabilir” yazılarının artması gibi, seçimlere yönelik yazıların artışı bir tehlike sinyalidir.

Yapılması gerekenler bellidir:

1- Türk siyaseti, iktidarıyla, muhalefetiyle bu yazılanlara sert tepki göstermelidir.

2- Seçim güvenliği şeffaf bir şekilde ama en net tedbirlerle alınmalıdır.

3- Her bir vatandaşımızın ve siyasetçinin güvenliği sağlanmalıdır.

4- Batılı istihbarat servislerinin kullanımına açık yapılara, bireylere hukuk çerçevesinde göz açtırılmamalıdır.

Burada 6’lı masaya da büyük görev düşecek. ABD’nin Türkiye’yi düşmanca hedef alan politikalarına karşı ya Türkiye’nin yanında yer alıp, hükümetle seçim yarışı haricinde ortak tutum alacaklar ya da tarihe Damat Ferit, Ali Kemal gibi isimlerle beraber geçecekler.

Ya Kuvayi Milliye’ye destek verecekler ya da İngiliz/Amerikan Muhipleri Cemiyetinin üyeleri gibi anılacaklar.

Ya Bağımsızlık diyecekler ya da mütareke döneminin işbirlikçilerinin durumuna düşecekler.

Bizden söylemesi.

Belki güncel konjonktüre göre hareket ediyorlar ve bu nedenle Batı’nın desteğini istiyorlar ama şunu bilsinler ki, Türk hafızası çok derindir. Er ya da geç hesap sorar.

Diğer Yazıları