Esra Albayrak akademiyi sarstı! Kolomb’a 'katil' demek ne kadar doğru?
Esra Albayrak’ın itirazı haklı! Colomb Kâşif değil, katil; Greenwhich İnsanlığın değil, Batı’nın sıfır noktası
- İstanbul Eğitim Zirvesi kapsamında düzenlenen panelde bir konuşma yapan Nun Eğitim ve Kültür Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Esra Albayrak’ın bazı ifadeleri “Ne kadar Oldu” gibi bazı provokasyon hesapları tarafından hedef gösterildi.
Öncelikle Albayrak’ın sözlerine önce yakından bakalım;
“Çocuklarımızın, dünyanın 0 noktası olarak neden Greenwich’in konumlandırıldığını sorgulamasını bekliyoruz. Christoph Colomb’un anlatıldığı gibi bir kâşif değil, istilacı bir tüccar olduğunu; geometrinin ya da felsefenin Eski Yunan’dan önce de Çin’de, Babil’de, Mezopotamya’da, Arap Yarımadası’nda var olduğunu anlayabilecekleri bir eğitim perspektifini hedefliyoruz.”
Esra Hanım’ın bu sözlerine istihza ile yaklaşanların niyeti belli olsa da biz yine meselenin arka planını izah edelim; çünkü mesele son derece önemli. Merhum Prof. Dr. Fuat Sezgin ve Halil İnalcık Hocaların en fazla ele aldığı konuların başında geliyor bahsi geçen hadiseler. Bu konu eşelenmedikçe eğitim perspektifimizdeki aşağılık kompleksini yenebilmemiz pek kabil değil. Esasen Hanımefendi de belli ki bu zihniyete karşı vicdan sahibi mantıkları cedele davet ederken karşısına evvela elleri en kirli olanların çıkması şaşırtıcı değil.
Elbette bataklığı kurutmak için çabaladığınızda yüzünüzün üstünde sinekler uçuşacaktır…
Colomb (Kolomb) tescilli bir katildi; ama asıl amacı Müslüman kanı dökmekti
Amerika kıtasına doğru zorlu bir yolculukla dünya tarihini değiştiren Kristof Kolomb’un nihai hedefi Kudüs’ü işgal edecek güçlü bir ordu meydana getirmekti. Merhum tarihçimiz Halil İnalcık, Kolomb’un bu düşüncesini şöyle dile getirmektedir;
“Kristof Kolomb’un Yeni Dunya’yi keşfi, bir bakıma Akdeniz‘de Hristiyan dünyası, özellikle İspanya ile Osmanlı arasındaki mücadele ile ilişkili görünmektedir. Kolomb, günlük notlarında onu harekete geçiren gerçek düşüncenin, İslam dünyasını geriden çevirerek Doğu’daki Hristiyan dostu Moğol Hanı ile doğrudan ilişki kurmak, Hindistan ticareti Hint deniz yolunu aşmak, Batı ve Doğu Hristiyanlarının işbirliğiyle Kudüs’ü (Jerusalem) almak olduğu açıklar.”
Merhum Halil İnalcık Hoca’nın gündeme getirdiği bu iddia, bizzat Kolomb’un ifadeleriyle tasdik edilebilir bir nitelik taşımaktadır. Kolomb, Doğunun hem ruhani hem maddi zenginlikleri ihtiva ettiğini günlüklerinde açıkça ifade eder ve Batının varlığını sürdürebilmesi açısından Doğu’da söz sahibi olması gerektiğini düşünür;
“Kutsal Kitabı tanıklığına göre, Tanrı Yeryüzü Cenneti'ni kurduğunda yaşam ağacını onun ortasına dikti. Oradaki kaynaktan dört büyük Irmak çıkar: Hindistan'daki Ganj, Mezopotamya'daki Dilce ve Fırat, sonra da Nil. Ama ben bu Yeryüzü Cenneti'nin dünyada nerede bulunduğunu kesin olarak açıklayan ne Latince ne de Grekçe bir yazı okumuşumdur. Hiçbir harita üzerinde görmemişimdir onu. Ancak zoraki varsayımlar vardır bu konuda. Kimileri de Habeşistan’da Nil’in kaynağına yerleştirdiler onu.
…
Yeryüzü Cenneti'nin Doğu’daki bir yerde bulunduğu konusunda eş kanıdadırlar.”
Doğu’da Osmanlı ve Memluklerin Batı karşısında kazandığı zaferler, özellikle İspanyol ve Portekizlilerin deniz üzerindeki hâkimiyetlerini engelleyen bir durum değildi. Öyle ki kısa süre içerisinde Medine’de bulunan Hazreti Muhammed’in kabri de güvende değildi.
Alfonso d’Albuquerque, bölgedeki donanma gücünden de faydalanarak İslam Peygamberinin kabrini Medine’den kaçırarak Vatikan’a getirmek üzere kusursuz bir plan hazırlamıştı.
Murat Bardakçı bu planının akıbetini şu şekilde kaleme alacaktı;
“Doğu’ya uzanan ticaret yollarını ellerine geçirmek isteyen Portekizliler, Memlükler’in denizcilikteki bu zaafından istifade ederek Arabistan Yarımadası’nda stratejik mevkiler elde etmeyi başardılar. Portekizli Amiral Alfonso d’Albuquerque, daha da ileri giderek Hazreti Muhammed’in Medine’deki kabrini Hristiyan topraklarına kaçırmak gibi sinsi bir plan kurdu. Amiralin gerekçesi, Memlükler’in Kudüs’teki kutsal yerleri ziyaret eden Hristiyanlar’dan vergi almalarıydı ve naaşı kaçırabildiği takdirde İslam dünyasının moralini yerle bir ederek zamanla Kudüs’e de hâkim olabileceğini düşünmüştü ama Osmanlılar’ın Memlükler’i tarih sahnesinden silerek Ortadoğu’ya ve bütün kutsal topraklara hâkim olmaları bu planı bozdu. (Haber Türk)
…
Halil İnalcık Merhumun iddiasına göre; Kolomb’un Kudüs’ü Moğol ordularıyla işgal planının ardındaki niyet de Küçük Ermenistan’daki Nesturi Hıristiyanların Kubilay Hanlığının elçileri ile kurduğu ilişkiye dayanmaktaydı;
“Keza, Iran Moğolları, Anadolu Türkmenlerinin ve Memluk Sultanlarının baş düşmanı idi. Moğollar, Haçlı ordularının hareket merkezi saydıkları Küçük Ermenistan’ı (Çukurova bolgesi) himayeleri altında tutmakta idiler. Memluklere karşi Moğollarla Avrupa sarayları arasında karşılıklı elçiler gidip geliyordu. Argun'un ( 1284-129 1) Nesturi Hristiyan elçisi, Papa IV. Nicola'ya Han adına şöyle diyordu: "Han, Katolikler dünyası ile dostlukla birleşmekte ve Suriye ve Filistin'i ele geçirmeyi önermekte ve Kudüs’ün fethi için işbirliğinizi istemektedir. "Moğollarla Bati Hristiyan dünyası arsında ilişkiler bundan sonra da devam etti. Kolomb'a atf olunan günlük yazılarda o, İspanyol hükümdarları Isabella ve Ferdinand'a "Grancan'ın (Kubilay) ülkesine deniz yolundan ulaşacağını, oradaki putperest halkı Hristiyanlığa davet edeceğini" söylemektedir.”( Papa, Peygamberimizin naaşını çaldırmak için Medine’ye 20 ajan papaz göndermişti – Haber Türk)
Kristof Kolomb, Küba’ya ulaştığında İspanya’ya gönderdiği ilk haberlerde kısa bir süre içerisinde Kubilay ile görüşmeyi umduğunu bildiriyordu. Oysa Kolomb, dünya tarihini baştan sona değiştirecek bir keşif ile ‘Yeni Kıta’yı keşfetmişti. Müslüman kanı dökmek için çıktığı yolculukta Kolomb tarafından katledilecekler Amerikan yerlileri olacaktı.
Batının Sıfır Noktası ve Müstemleke zihniyetinin aşağılık kompleksi
Esra Albayrak’ın eğitim meselesinde zihniyet körelmesini eleştirdiği diğer örneklerden birisi dünyanın sıfır noktası olarak kabul edilen Greenwhich ve insanlık medeniyetinin ortak fikir üretim havzaları.
Hayatını bu meseleye adamış isimlerin başında Merhum Prof. Dr. Fuat Sezgin Hoca geliyor ve en acısı bu aşağılık kompleksi ile hareket eden zihniyetin Fuat Hocanın başına getirdiklerini Firavun, Musa’ya yapmamıştır.
27 Mayıs 1960 Darbesi ile ülke yönetimini ele geçiren cunta, rejimini meşrulaştırmak adına üniversitelerden yararlanma yoluna gitti. Yeni anayasa akademisyenlere hazırlattırılırken öğretim üyeleri yurdun dört bir yanına gönderilerek askeri müdahaleyi gerektiren şartları anlatmakla görevlendirildi.
Üniversite kadrolarından tam biat bekleyen askeri yönetim, işini emniyete almak adına çatlak ses çıkarabilme ihtimalini gördüğü bazı akademisyenleri, üniversitelerdeki kadro sıkıntısını da bahane ederek tasfiye etti.
Tarihe 147’likler olarak geçen akademisyenlerin içerisinde Bitlisli genç bir profesör de bulunuyordu. Aktif siyasetle ilgilenmemişse de darbeyi içselleştirmediği her halinden belli olan 36 yaşındaki bu genç, Fuat Sezgin’den başkası değildi.
Fuat Sezgin’in en büyük günahı da Batı’nın bilgi havzasını tekeline aldığı üstünlüğünü kabul etmeyen tutum ve davranışlarıydı.
Üstelik Fuat Hoca tasfiye edildiğinde ona kapılarını evvela Batı akademileri sonuna kadar açacaktı.
Velhasıl konumuza dönecek olursak Fuat Hoca’ya göre Greenwich dünyanın bilimsel bir merkezi değil; İngiltere’nin emperyal gücünün coğrafya bilimine vurduğu bir prangadan ibarettir.
“İslam’da Bilim ve Teknik” eserinin neredeyse tamamında coğrafya bilimine özel bir önem gösteren Fuat Sezgin sadece sıfır noktasına değil; ilk gözlem evlerinin Batı’da kurulduğu gibi birçok iddiaya da sert şekilde karşı çıkar. Harita ve koordinat sistemleri, matematiksel coğrafya verilerinin İslam dünyasında üretilmesine karşın Greenwhich’i bugün sıfır noktası kabul etmenin herhangi akademik veya bilimsel bir karşılığı yoktur.
Başka bir ifadeyle Fuat Sezgin Hoca, Greenwhich’in insanlığın değil; emperyal Batı’nın sıfır noktası olarak kabul eder.
Esra Albayrak’ın Bilim teknik ve felsefede Batı’nın bilgiyi tekelleştirme eleştirisi örnekleri için Mezopotamya, Babil ve Çin örnekleri de malum zihniyeti rahatsız etmiş. Bu kadar gerilere dahi gitmeye gerek yok bakın şu örnekler 10. ve 11. asırlardan;
Farabi, henüz 11. Yüzyılda “Doğanın boşluktan sakındığı” tezini ortaya atarak Aristotales bilimine olan imani güveni yerle yeksan ediyordu.
Fahreddin Râzî fizikte, İbn Rüşd tıpta, Şerafeddin el-Tusî matematikte, Nasîrüddin Tûsî astronomide çığır açıyordu aynı yıllarda. Cizre’den çıkarak Diyarbakır (Amed) Artuklu sarayına gelen Cezeri, Sibernetik biliminin köklerini atıyordu. Kendi kendine çalışan fil saatlerinden otomatik abdest makinelerine varıncaya kadar insan zihnini zorlayan keşiflere imza atıyordu.
Endülüs, Girit ve Sicilya’da kurulan İslam devletleri olmasa Batı belki hiçbir zaman bilgi varlığını tamamlamayacaktı. Esra Albayrak vicdan sahibi zihinlere “Hatırla ve sorgula!” çağrısını anlamaktan uzak hesapların hedef gösterdiği aslında sadece Esra Hanım değil. Tevafuk şu ki Lütfi Kırdar’daki sözde sergiyi canhıraş savunan zihniyet ile saldırıyı yapanların aynı zihin olması hakikati tüm çıplaklığı ile görmemizi sağlıyor.