Yetiş yâ Mazhar Osman yetiş!

Referandum süreci resmi olarak başladığından beri, hatta öncesinden itibaren içerde ve dışarda bir “Tayyip” tutturulmuş gidiyor.

Sanki birileri sormuş “Referandumda kime oy vereceğiz?” diye; Evetçisi de Hayırcısı da koro halinde bağırıyor:

“Tayyip!”

Oysa soru; “Referandumda kime oy vereceğiz?” değil, “Neye oy vereceğiz?”dir.

Ortada oylanacak bir kişi değil, bir hâl vardır ve hâli görmeyip kişiye göz dikmek gâyetle muhâldir.

16 Nisan günü Recep Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yapmak için sandığa gitmeyeceğiz; ki adam zaten Cumhurbaşkanı, üstelik referandumla değil bildiğin seçimle yüzde 52 oy alarak iş başı yapmış, görev süresi bitmemiş, seçilmişi bir daha seçmek değil ki mesele.

Mesele; siyasi sistem değişikliği kararının halk tarafından oylanmasından ibaret!

Rejim değil, sistem.

Rejim zaten Cumhuriyet, o olduğu gibi kalıyor.

Yani bir zamanlar terörle başlayıp daha sonra genele yayılacak silahlı devrimle Cumhuriyet rejimini ortadan kaldırarak Proleterya Diktatörlüğü ihdas etmek isteyenlerin kanlı hevesi gibi değil bu karar.

Cumhuriyet rejimi içinde, siyasi yönetim sisteminin değiştirilmesinden ibaret sıradan bir oylama sadece. Teknik bir mesele yani.

Üstelik bu teknik değişikliğe Evet denilmesi halinde, uygulama 17 Nisan’da yani ertesi gün değil, 2 yıl sonra başlayacak ve işte asıl o zaman “kişi seçimi” için yeniden sandığa gidilecek.

İki yıl sonra Tayyip yeniden aday olur mu?

İki yıl sonra Tayyip aday olsa bile seçilir mi?

İki yıl sonrasına kadar Tayyip kalır mı kalmaz mı?

Bu sorulara kesin cevap verebilecek bir Allah kulu var mı yeryüzünde?

Var diyen ya delidir yahut sapık!

Yeryüzünde kim; iki yılı bırak, iki dakika, hatta iki saniye sonrasının garantisini verebilir ki?

Bu zaviyeden bakıldığında manzara evlere şenlik!

Memleket çapında bir tımarhane görüntüsü!

Peki bu neyin gürültüsü?

Hani beylik bir laf vardır ya, ille birilerinin adına atfedilerek altı çizilir:

“İnsan bir plan yaptığında, Tanrı yukardan gülermiş!”

Bizim halimize yukardan Tanrı değil, dalımızdan pervazımızdan kargalar gülüyor haberimiz yok.

Korku filmi seyredip helâya gidemeyen ergen bebeler gibiyiz.

Hâlâ anlamayan varsa, göbeğini kaşıyan adam ağzıyla anlatayım da, anlasın!

Şimdi elimizde çürük çarık bir tezgah var ve biz bu tezgahta sadece çaputtan kilim dokuyabiliyoruz.

Amma velâkin bu kilim yetmiyor. Bizim şöyle adam gibi bir halıya ihtiyacımız var.

Bu tezgahı söküp atacağız, yerine adam gibi halı dokunacak bir ıstar koyacağız.

Kilim tezgahını sökmek, halı ıstarını dikmek için iki yıla ihtiyacımız var.

İki yıl sonra; ortaya çıkacak halı ustaları arasından beğendiğimizi getirip ıstarın başına oturtacağız, o da ilmek atmaya başlayacak.

Hadise bu!

Hadi benim soyadım müsait, size ne oluyor da iki yıl sonrasının kavgasını dünden itibaren yapmaya başladınız be heeeeyyy.... diyeceğim de, soyadım müsait olsa bile edebim müsait değil.

Verdiği nefesi alacağına, aldığı nefesi vereceğine garantisi olmayanların, iki yıl sonrasının muhtemel bile değil, muhayyel adayları üzerinden kavga etmesine rahmetli Mazhar Osman Bey ne derdi acaba?

İki yıl sonra Tayyip kalır mı, kalsa aday olur mu, olsa seçilir mi sorusunu da geçtim...

İki yıl sonraki seçimde sen oy verebilecek misin bakalım?

Tayyip kalmayacak da sen kazık mı çakacaksın?

Referandum kararı alınıp resmileştikten bu yana kaç kişi öldü memlekette, kaç akrabanı, arkadaşını, dostunu, görmüşlüğünü, duymuşluğunu toprağa yolladın?

Bir göz kırpımlık âna garanti veremeyen sen; iki yıl sonrasının fasaryası üstünden, ne demeye sövüp saymalara, kırıp dökmelere, yakıp yıkmalara kalkarsın?

Hakikaten deli misin yoksa deliyi oynamak hoşuna mı gidiyor?

Bu ne menem hâldir Leylâ!

Tüm yazılarını göster