Yeni Dünyanın Ayak Sesleri-Avrasya Savaşı 3: Anakonda Konsepti

Ceyhun Bozkurt oceyhunb@gmail.com

Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra geliştirdiği stratejide eski Varşova Paktı ülkeleri ile Sovyetlerden kopan cumhuriyetleri kontrolüne almayı stratejisinin merkezine oturttu. Ancak sadece karasal yayılmayacaktı. Sözünü ettiğimiz Avrasya coğrafyası başta olmak üzere dünyadaki tüm denizleri kontrol altına almak için çabaya girişti. Amaç Pax Amerika’ydı. Yani sözde Amerikan barışı özde ABD hegemonyasına dayanan yeni bir dünya düzeni. Amerikan donanması, dünyanın bütün okyanus ve denizlerinde bulunarak Atlantik’in askeri, siyasi ve ticari çıkarlarının bekçiliğini yapacaktı. Küresel hegemonya için bu şarttı.

Bunun teorisini yine bütün stratejilerde öne çıkan isimlerin başındaki Zbigniew Brzezinski yazdı. Brzezinski’nin “Büyük Satranç Tahtası” kitabında kullandığı şu ifadeler Avrasya merkezli stratejinin özünü aktarıyordu:

“...Amerika’nın bugünkü küresel gücünün etkinlik alanı ve yayılımı benzersizdir. ABD yalnızca dünyanın bütün okyanuslarını ve denizlerini kontrol etmekle kalmayıp kendi gücünü siyasi olarak önemli biçimlerde ülkelerin içine yansıtabilen, amfibi kıyı kontrolü için iddialı askerî yetenek geliştirmiştir. Askerî birliklerini; Avrasya’nın, batı ve doğu uçlarında sağlam bir biçimde konuşlandırmıştır ve birlikleri Basra Körfezi’ni de kontrol etmektedir. Washington tarafından kucaklanmayı arzulayan bazı vasal ve tabileri tüm Avrasya’ya yayılmış bulunmaktadır.”

Eski Deniz Binbaşı ve Stratejist Erol Bilbilik, “Amfibi Kıyı Kontrolü” konsepti stratejisinin hedefini şöyle anlatmakta: “Bu konseptte; kıyı kıtası ülkeler iktidarları ABD’ce ekonomik, askeri, siyasal ve kültürel kuşatma altına alınmaktadır. Düzmece seçimler ve/veya hükümet darbeleri gerçekleştirme olanağına sahip olunmaktadır.” (1)

Konseptin adını koyan ise Türkiye’de özellikle 15 Temmuz işgal girişimi sonrasında ismi öne çıkan Rusya’nın ünlü Avrasya teorisyeni Aleksandır Dugin oldu. Dugin, 10 Aralık 2003 tarihinde İstanbul’da yaptığı bir açıklamada “Amfibi Kıyı Kontrolü” konseptini şu sözlerle değerlendirdi:

“Avrasya konseptine karşı Amerikan konsepti ‘Anakonda Konsepti’dir. Yani kıtaların kıyı bölgelerini kontrol altında tutmaktır. Bu konsepte konu olan ülke halkları kurban edilmektedir.”

Özetle planlanan şuydu: Yeni NATO veya Amerikan üsleri açmak için 2000’lerin başında oğul Bush ile iktidarda olan Neo-Con yapılanma, bir taraftan kıyı ülkelerdeki NATO veya Amerikan üsleriyle hegemonyasını yayarken, diğer taraftan Afganistan ve Irak savaşını fırsat bilerek yeni kıta kıyıları ve karasal alanlarda NATO ve Amerikan üsleri açmak için bu ülkelere karşı yoğun baskılarda bulunmaktaydı.

Anakonda Konsepti çerçevesinde Ukrayna ve Gürcistan, son derece stratejik yerler. Çünkü bu konsept kapsamında üslerle donatılacak denizlerden bir tanesi de Karadeniz. Ukrayna’nın bağımsız bir devlet olarak Rusya ile iletişime geçmesi ve stratejik işbirliği geliştirmesi bu konseptin çökmesine neden olabilirdi. ABD’nin konsept kapsamında 2000’li yıllarla beraber geliştirdiği projenin adı da Genişletilmiş Karadeniz Projesi’ydi.

GENİŞLETİLMİŞ KARADENİZ PROJESİ

Soğuk Savaş’ın son dönemlerinde Türkiye’nin girişimiyle başlayan Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) süreci, Karadeniz’e kıyı ülkeleri yakınlaştırma açısından önemli işlev gördü. Sovyetler Birliği çöktükten sonra mirasçısı Rusya’nın da desteğiyle kıyı ülkeler arasındaki işbirliği ciddi bir gelişim gösterdi. Bu durum Soğuk Savaş’ta karşı karşıya olan Türk ve Rus devletlerini de yakınlaştırdı.

İlk aşamada sürece olumlu bakan ABD, KEİ üyesi ülkelerdeki faaliyetlerini engelleyebilecek bir teşkilatın oluşumunu görünce tedirginlikle süreci engelleme çalışmalarına girişir. Kıyı ülkelerdeki işbirliği gelişmekte, bunun ekonomik ve siyasi etki potansiyeli güçlenmektedir. En çok çekindikleri işbirliği de Türk-Rus işbirliğinin gelişimidir.

ABD resmi belgelerinde, Karadeniz’de oluşacak bir Rus-Türk işbirliğinin ABD ve Batı çıkarları için en büyük tehdit olduğu, Avrupa ile Ortadoğu petrolleri arasında büyük bir engel gibi duran Türkiye’nin, Rusya ile işbirliği yapması halinde bütün stratejik planların değiştirilebileceği açıkça ifade edilir. (2)

Bu kapsamda arka arkaya hamleler geliştirir ve bölgede sözde demokrasi ihracına girişir. Soros destekli yıkım hareketlerini destekler ve kendi kontrolünde birlikler oluşturur. Örneğin oluşturduğu Güneydoğu Avrupa Bakanları Konseyi (SEDM) ile Karadeniz’e kıyısı bulunan Avrupa ülkelerini kontrol altına almak ister. SEDM çerçevesinde Romanya’da ABD ve NATO üsleri kurar. Ukrayna’nın ABD’nin Karadeniz planlarına dahil edildiği açıklanır. Amaç Karadeniz’i bir NATO gölü haline getirmektir.

Yine ABD telkinleri ile Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) içinde Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Moldova’dan oluşan GUAM oluşturulur. Rusya’nın denetiminin kırılması için BDT’ye karşı Demokratik Seçim Topluluğu adlı garip bir hareket başlatır. Bu garip yapıya Ukrayna, Moldova, Baltık ülkeleri, Romanya, Slovenya ve Gürcistan dahil edilir. Bütün bunlara rağmen, Karadeniz’de denetimi bir türlü sağlayamaz.

Washington sonraki adımını 11 Eylül sonrasında atmıştır ve dünya ve bölge “Genişletilmiş Karadeniz” (Wider Black Sea) kavramıyla tanışmıştır. Kasım 2002’de gerçekleştirilen NATO’nun Prag Zirvesi’nin ardından dönemin Romanya Dışişleri Bakanı Mircea Geoana tarafından ortaya atılan “Genişletilmiş Karadeniz Projesi”, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) kuruluşu olan Alman Marshall Fonu tarafından desteklenmektedir. Bu çerçevede, Karadeniz Bölgesi için Yeni bir Avrupa-Atlantik Stratejisi geliştirmiştir.

Avrasya’nın kilidi Karadeniz’dir. Avrasya’nın kapısını açmak, Karadeniz’de varolmak, Rusya’yı içine hapsetmek ve Türkiye’yi ya hareket edemez hale getirmek ya da senaryonun bir parçası yapmakla mümkündür. Bu çerçevede Türkiye’ye de yüklenir. Özellikle Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 2000’li yılların başında tartışmaya açılması, Karadeniz planıyla ilgilidir. Aynı dönemde Ukrayna ve Gürcistan’da yapılan Soros devrimleri ile bağlantılıdır.

Böyle bir dönemde 2006 yılının Mart ayında Washington’da yapılan Amerikan-Türk Konseyi (ATK) ve Türk-Amerikan İş Konseyi (TAİK) toplantılarında Türkiye ile ABD arasında kriz zirveye çıkar. Dönemin Genelkurmay Plan ve Prensipler Başkanı Korgeneral Hilmi Akın Zorlu, “Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana Karadeniz’in makul ölçüde sakin olduğunu ve alarm verici bir güvenlik durumunun bulunmadığını” söylemiştir. Karadeniz’de, Türkiye’nin yürüttüğü “Karadeniz Uyum Operasyonu” ve bu denize kıyısı bulunan ülkelerin üyesi olduğu BLACKSEAFOR’u anlatan Hilmi Akın Zorlu, ABD’ye de şu sert mesajı vermiştir: “Karadeniz’de güvenlik durumunun, kıyısı bulunan ülkelerce kontrol altında tutulabileceğine inanıyoruz.”

Zorlu’nun ardından kürsüye çıkan dönemin ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Avrupa ve Avrasya’dan sorumlu Müsteşarı Matt Bryza, Karadeniz’e çıkma çabalarının sürdüğünü, ancak “Karadeniz’in güvenliğinin artırılması çabası arayışındaki ABD’nin, Türkiye’nin büyük önem verdiği Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni delme niyeti taşımadığını” öne sürer.

Ancak aynı ABD’nin o dönem Ankara Büyükelçisi olan Ross Wilson, 2006 yılının Haziran ayında, uluslararası yapılarca desteklenen NGO Arı Hareketi’nin bir toplantısında Karadeniz’deki durumu Berlin Duvarı’nın yıkılmasından önceki döneme benzeterek, Montrö’nün tartışmaya açılmasını dolaylı yoldan ifade etmiştir.

Böyle bir dönemde 2002 yılında Prag’da Romanya Dışişleri Bakanı Mircea Geoana tarafından ortaya atılan Genişletilmiş Karadeniz Projesi, bu tartışmalar ekseninde ele alınmalıdır.

ABD, diğer denizleri olduğu gibi, Avrasya’nın tam merkezinde yer alan Karadeniz’i de kontrol altına alarak Rusya ve Türkiye’nin üzerinde Demoklesin kılıcını tutmak istemektedir. Ukrayna ve Gürcistan bu konseptte son derece kilit iki ülkedir.

Anakonda Konsepti kapsamında Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Azerbaycan-Gürcistan-Ermenistan’dan oluşan Güney Kafkasya (Hazar Denizi de dahil), İspanya, Kıbrıs Adası, Girit Adası, Türkiye, İsrail, Kuveyt, Katar, Bahreyn, BAE, Umman, Suudi Arabistan, Irak ve Malezya’daki deniz ve diğer üslerle Avrasya’yı Anakonda kuşatmasına almayı amaçlamaktadır.

SONRAKİ BÖLÜM: RUSYA’NIN ÇOK KUTUPLULUK POLİTİKASI: PRİMAKOV DOKTRİNİ

  1. Erol Bilbilik, “Kıskaç Harekatı: NATO’nun Yeni Stratejik Konsepti”, Profil Yayıncılık, Birinci Baskı, Kasım 2008, s. 79
  2. Ahmet Şefik Mollamehmetoğlu, “Avrasya’nın Kilidi Karadeniz-Argonotlardan ABD’ye Sömürgecilerin Altın Post Sevdası”, Dama Yayınları, Birinci Baskı, Şubat 2010, s. 61
Tüm yazılarını göster