Ümmet mi millet mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerini kimler neden alevlendiriyor?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ümmet ve millet kavramları üzerinden kendisine sert eleştiriler getirilmesine tepki göstererek bu kavrama itiraz edenlerin kelimelerin anlamlarını dahi bilmediğini söylemişti. Bu analizimizde bu iki kavramın tarihsel gelişimi ve toplumsal bellekte bizler için taşıdığı anlamlara yakından bakacağız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ümmet ve millet kavramlarının arkasındaki politik niyetin Akif’in millet-i merhume dediği bir asırlık ölü toprağını silkelemeye çalışmak olduğuna hiç şüphe yok.
Ümmet ve millet kavramı birbirinin zıttı mı?
Ümmet kavramı bugün çoğunlukla İttihad-ı İslamcılığın, millet kavramı ise milliyetçi ideolojinin bir unsuru olarak değerlendiriliyor.
Oysa düşünüldüğünün aksine millet kavramı, ırka değil, dine atıftır. Kur’an-ı Kerim’de de Osmanlı hukukunda da millet dediğinizde kişinin/topluluğun mensup olduğu dini ve aidiyeti kastediliyor.
Ümmet kelimesi ise anne veya imam gibi kelimelerle aynı anlamda olup kendini İslam’a adayan topluluğu kast eder.
İbrahim’in milleti, Muhammed’in ümmeti kavramlarını kullandığımızda aslında çok da farklı anlamları kast etmiyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirenler kelimeyi kastettikleri anlamda kullanmak istiyorlarsa “Türk ırkı, Türk bodunu” veya en iyi ihtimalle “Türk kavmi” kavramlarını kullanmaları gerekir ki bunun ne denli güdük kaldığı ortadadır.
Peki, neden bu kavramlar Türk milleti ifadesi gibi tamlamanın içini doldurmamaktadır. İşte tüm çatışma da bu noktada başlamaktadır.
Millet kelimesi kökene/etnisiteye işaret etmez mi?
“Millet” kavramı Arapça’dır ve dini mensubiyeti belirtir.
Literatürü doğru kullanıp bir milletin kökenini kastedecekseniz “kavim” kavramını kullanmak zorundasınız.
Türk milleti ile kastedilen aslında Türk-Kürt-Arap ve Müslüman diğer unsurlardır. Yani Türk kavramını İslam’dan ayırıp seküler ve ulusalcı bir pratikte kullanma arzusunu güden başta CHP ve geçmişi olan Tek Parti ideolojisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu kavramları taşıdığı gerçek anlamıyla kullanmasından son derece rahatsız.
Başka bir deyişle Türk kavramından Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı birleştiren ortak paydayı, yani, ortak dini (Millet kavramını) yok etmek suretiyle bu unsurların aynı inançla bir arada kalmasını istemek ikiyüzlülüktür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisinden önceki liderlerin aksine kavramları yerli yerine oturtmaya çalışıyor.
Türk milliyetçiliği Kürtler ve Araplara karşı mı ortaya çıktı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı çıktığını iddia eden ulusalcı gruplar Türk milliyetçisi oldukları iddiasında.
Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın asıl çabası Türk milliyetçiliği mefkûresini aslına, başka bir deyişle, fabrika ayarlarına döndürmektir ki bu konuda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de benzer bir tavır içerisindedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, toptancı bir yaklaşım yerine Türk milliyetçiliğinin mefkûresini inşa eden 1908-1918 yılları arasındaki söylemi ve entelektüel zemini kendi siyasi söylemine entegre etme çabası içerisindedir.
Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp gibi isimlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın serpildiği gelenekten çok ince çizgilerle ayrıldığı görülür. Bilhassa Türk milliyetçiliğinin büyük münevveri Ömer Seyfettin; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemlerini üzerine inşa ettiği temel çıkış noktalarındandır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk milliyetçiliği mefkûresini, entelektüel anlamda, 1908-1918 hareketlerine ve özelde de Ömer Seyfettin milliyetçiliğine yaslama gayreti içerisindedir. Bu sayede Anadoluluk hassasiyetine sahip Türkleri, mütedeyyin Kürtleri ve İslamcıları bir cephede toplamayı arzulamaktadır.
Cumhurbaşkanın siyasi çizgisini inşa eden ideologların başında Mehmet Akif Ersoy’un geldiğini hepimiz biliyoruz.
Ömer Seyfettin, Akif’i kastederek “İttifak-ı İslam taraftarı bir milliyetperverim; ne vakit Mehmet Akif'i okusam İttihad-ı İslam taraftarı oluveririm.” Sözlerinden de anlaşılacağı üzere 1908-18 devresinin oluşturduğu milliyetçi damar ile mütedeyyin hareket arasında aleni olmayan ama duygusal bir yakınlık söz konusudur.
1908-1918 yılları arasında Türk milliyetçiliğini inşa eden entelektüel akıl ise Kürt’e ya da Arap’a karşı değil; kimliğini Batılılaşma uğruna çok ucuza satan sahte aydınlara karşı ortaya çıkmıştır.
Türk milliyetçiliğin kırılma noktası Trablusgarp Harbi’dir. Türkçü aydınlar meselenin sadece Türkler olmadığını tüm İslam Âleminin aynı potada ortak bir düşman olduğunu net şekilde görecekti.
Türk’üm demenin utanç sayıldığı devrenin İslam’la değil de Batılılaşma süreci ile alakalı olduğunu Türk mefkûresinin kurucu ismi Ömer Seyfettin şu sözlerle belirtir;
“Bütün hayatında ne kadar yanlış ve çürük fikirlerle aldandığını; milliyetsizliğin, ‘Milletlerarası ve Masonluk’ hülyasının biraz düşünebilen bir adamı hüngür hüngür ağlatacak derece gülünç bir budalalık olduğunu anlıyor, istemeyerek içinden:
‘Ben neyim?’ diye kendi kendine soruyor, fakat: ‘Türküm!’ demeye cesaret edemiyor, şimdiye kadar ruhu zapt olunmuş değersiz bir cesetten başka bir şey olmadığını anlayarak, bunun hiddetinden ve utanmasından ağlamak istiyordu.
O da Türkler’i dünya yüzünden kaldırmak için birbirleriyle tamamıyla birleşmiş olan Avrupalıların önemsiz bir kulu, itaat eden bir hizmetçisi, sahibi olduğu bir kölesi değil miydi?
Avrupalılara, Avrupalıların adetlerine, geleneklerine, terbiyelerine, görgülerine, muhitlerine, cemiyetlerine tapmıyor muydu? Yabancılardan aldığı önemsiz bir nişan, bir madalya onu nasıl deli gibi sevincinden çıldırtır ve iftihar ettirirdi?”
Mehmet Akif Ersoy, ümmet-i/millet-i merhume yani ölü millet şeklinde bir tanımlama kullanmaktadır. Şair bu kavramı kavramlarının içi boşalmış, avare ve serseri bağlamlarında sıklıkla kullanmaktadır.
İyi bir Akif okuyucusu olduğu bilinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, kavramları içerdiği anlamlara uygun olarak kullanmaya özen gösteriyor.
“Türk milleti” kavramının içerdiği anlamı ve gücünü hangi ruh ve mana dünyasından alıyorsa siyasi iki yüzlülük yapmadan dile getirme arları içerisinde.
Eğer Cumhurbaşkanı bu kavramı anlamlarıyla kullanamayacaksa buna itiraz edenlerinden Türk milleti demeye hakkı yoktur.
Bunun yerine Türk kavmi, Türk bodunu veya Türk ırkı demeleri gerekir. Onlar bu kavramları kullanırsa o zaman ülkede elbette yer yerinden oynayacak ve ülke dinamikleri bunu reddedecektir.
Kürtlerin, Arapların, Çerkeslerin veya başka bir kavmin “Türk” kavramıyla problemi bulunmamaktadır; çünkü “millet” kavramı gibi güçlü bir harç akıllardaki ve nefislerdeki tüm “ama”ları ortadan kaldırmaktadır. Hal böyleyken Cumhurbaşkanının bu anlama müsemma ifadeler kullanması kimi neden rahatsız ediyor diye sormak gerekir.