Medyanın üç ''A'' işlevi...

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Birkaç yıl önce. Yazdığım bir bilimsel makalede “medyanın üç A işlevi” tezini ortaya koymuştum.

Birinci “A”, medyanın ARAÇ olarak işleyişini ifade ediyordu.

İkinci “A”, medyanın AKTÖR olarak işleyişiydi.

Üçüncü “A” ise, medyanın AMAÇ olarak işlemesine karşılık geliyordu.

31 Mart sonrası yapılan değerlendirmelere bakınca, o makalemi hatırladım.

Olup biteni aktarmada medya, “araç”lık yaparken, “yandaş” olan da, “muhalif” olan da fena bir sınav verdi.

Haberle, haberci arasındaki mesafenin yok olması, kısa dönemde bile taraflara yarar sağlamadı.

Ve fakat.

Uzun dönemde, medyayı kurum olarak yok etti.

Geleneksel medya, dijital medya tarafından öldürülmüş falan değildi.

Ölen, geleneksel medyanın “aracılık” işlevine duyulan güvendi.

Bulunduğu alanı terk ederek medyanın, politik süreçlere müdahale eden “aktör” işlevine geçişi ise, bu ülkede bir türlü sağlıklı analiz edilemedi, edilemiyor.

2002 seçimlerinden bugüne, medyanın siyasal davranışa etkisinin sınırlı, çoğunlukla ters yönlü olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

Bana itiraz eden ve siyasal iletişimden ekmek yiyen zevatın, bu hafta, çeşitli ortamlarda ismimi zikretmeseler de, haklılığımı ortaya koyan açıklamalar yapma noktasına gelmelerini izliyorum.

Seçim sürecinde (ve aslında her zaman), medya içeriğini yönetmek, medyaya hâkim olmaktan daha incelikli, daha zekâ isteyen bir yönetim gerektirir.

Ki, toplumsal meseleleri kişiselleştirerek sunulan aile faciaları, diziler, magazinler, şiddet, tecavüz vs. içeriklerle zihinlerin meşgul edilmesi “başarılmışken”…

Medyayı istila etmek, seçmen algısını da istila etmek gibi kaba bir anlayışla hayata geçiverdi.

Bugün. Medya istilası için elektrik süpürgesi gibi, kendisinden olmayanları yutanların da “kendimizi eleştirmeliyiz” noktasına gelmesi acıklı bile değildir.

Sorunu çıkarının göstermelik eleştirisi, çözüme götürmez. Sadece kapıyı aralar.

O aralıktan girmeye gönüllü de kalmamıştır.

“Bizden olmayan”ı dışlayarak, cevap veremez noktaya iterek tek yanlı nutuk atmanın siyasi davranışta karşılığı yok.

Neden yok? Cevaba bir köşe yazısı yetmez. Geçelim.

Sadece. Geçen yazıda “Yeşilçam sendromu”ndan söz edeceğim demiştim, yeri tam burasıdır.

Eğer siz, tıpkı bir Yeşilçam filmindeki gibi, başrol kadınını, ona aşık olan başrol adamına devamlı kötülerseniz, kötü olana aşkı da büyütürsünüz.

Vs. vs. Uzun hikâye.

Gelelim, medyanın “amaç” oluşuna.

Medyada olmak için her şeyi feda edebilmek. İlkeler… Dostlar…

Kurumlardan FETÖ’cüler ayıklanınca doğan boşlukları doldurmakta yaşanan sıkıntıların en görünür ortamı medyadır.

FETÖ üyeleri (hepsi değilse de) ayıklanmıştı, muhalif olan dışarı atılmıştı da, çıkan boşluğu doldurabilecek “aydın”da sorun vardı.

Kebapçının siyasi analizci olmasını konuştular, siyasi analizcilerin kebapçıdan farksızlığını konuşan olmadı.

Sadece iktidar için değil, muhalefet için de aynı sorun, farklı pencereler.

Her iki taraftan da birçok ismin akvaryum ve balık ilişkisi gibi, ekranda yaşama tutkusu, ekran dışı hayatı hiçe sayması hastalıklıydı.

Halbuki, hayat ekran dışında olandır.

Medyanın üç A işlevi üzerine derinlemesine düşünmeden, ne iktidar ne de muhalefet bulundukları yerden bir milim ileriye gidebilirler artık.

ESENBOĞA, ATATÜRK OLMALI
İstanbul Havalimanı’na taşınma tamamlandı. Büyük iş.

Başaranları kutlamak lazım.

Ve. Fakat.

Ülkemizde, Atatürk’ün adını taşıyan bir havalimanı kalmadı.

New York’ta “JFK” var. Paris’te “De Gaulle” var. Bizde “Atatürk” yok.

Esenboğa’nın anlamsız isminin yerine, Atatürk Havalimanı ismi gelse başkente yakışmaz mı?

Neden kimse bu konuyu gündeme taşımıyor?

PARDON İKİ ŞEY SORACAĞIM

Bir, “Payitaht Abdülhamid” dizisinde, padişahı canlandıran aktörün vurgularının, ilkokul müsameresi abartısında olması bir benim mi dikkatimi çekiyor acaba?

İki, “Aileler Yarışıyor” programının süresi 2 saati geçiyor.

Medyada bu sürede bir içeriğin sonunda, para ödülünün 10 Bin TL olması

TRT’ye yakışıyor mu acaba?


“FENER OL”, BETER OLMA
Fenerbahçe yönetimi, bütçeyi taraftarın sırtından toparlamak için “Fener Ol” kampanyası yapıyor.

Kampanya filmi evlere şenlik.

Seslendirmesinden metnine, görselinden müziğine bir felaketin filmi sanki.

“Umudun ateşini elden ele taşıyorsun” ne demek?

Futbol, umut için değil kayıtsız şartsız kazanmak için oynanır.

İkinciyi kimse hatırlamaz hesabı.

Coşkuyu, tutkuyu hatırlatmak yerine ağlamayı seçen bir konumlama akla “acıların takımı”nı getiriyor.

Bu evlere şenlik filmin yapım bütçesi için taraftarın cebinden ne çıktı acaba?

Ben işin mesajlarını bir yana bırakıp, felsefesine de itiraz ediyorum:

Futbol spor olmaktan çıkıp, kâr odaklı şirketleştiği halde, şirket zararının müşteri/taraftardan karşılanmasını neden kimse sorun etmiyor?

11 yaşındaki Aral’a sordum, “Tatlım sen ne diyorsun?”

O kestirmeden gitti: “Halacım, kampanya başarılı da olsa, büyük bir kulübün dilencilik yapması hiç hoş bir imaj değil.”

Bitti.


DÜŞÜNDÜRÜCÜ

Gelişmiş bir ülkede, saygın bir ekonomi gazetesi iyi iş yapar.

Sadece reklam geliriyle rahat yaşayabilir.

Herkes o sayfalarda, olumlu anlamda yer almak ister.

Önce o gazeteye bakılır.

Ve fakat.

Bizim hastalıklı medya düzenimizden Dünya gazetesi de nasibini aldı, binasını satmak zorunda kaldı.


EDEP VE ADAP…

Mine Kırıkkanat’ın, “düzgün bir aile fotoğrafı” diyerek, kendi şablonunun dışındaki ailelere “düzgün değil” demesi de…

Binali Yıldırım’ın ya da bir başkasının eşinin fiziksel nitelikleri üzerinden alaya alınması da…

Sadece toplumun bir kesimin değil, tüm kesimlerinin meselesidir.

Biz edep ve adabı, terbiye ve nezaketi ne zaman, neye karşılık sattık?


HER YER ONLAR İÇİN KÖY

Mirgün Cabas’ın, Savcı Sayan Ağrı’da seçilince, “Adamın bundan sonra yaşayacağı yer Ağrı arkadaşlar, başka sözüm yok” demesi epey tepki çekti.

Millet de sandı ki Mirgün, Ağrı’yı aşağılıyor.

Hiç öyle değil.

Mirgün’ün temsil ettiği hayli geniş bir tayfa var ki, onlar için İstanbul’un bir iki lüks semti hariç ülkenin geri kalanı köy, taşra.

Onlar sadece Ağrı’ya değil, Ankara’yı da aşağılarlar.

Çünkü. Birkaç lüks semt haricinde her yer, onlara geldikleri yeri hatırlatır.


KÖPEK BALIĞI DA OLSAN SENİ DE YUTAN OLUR

İnternet’in köpek balığı Amazon’un sahibi Bezos boşanmış.

Boşanırken de eski eşine servetinin dörtte birini vermiş.

Köpek balığını yutan, başka bir köpek balığı vardır.

Da…

Bezos’un, uğruna bu kadar serveti gözden çıkardığı yeni sevgilisi, baştan çıkarma konulu kurs açsa, katılmayacak kadın yoktur.


BEN BUNU DİYEMEM

Zerrin Özer “Benim için çok iyi sanatçı değil de, çok iyi insandı desinler yeter” demiş.

Üzgünüm ben diyemem.

Ne derim?

“Zerrin Özer çok ama çok iyi bir sanatçıydı ama sanatını yönetmeyi beceremedi” derim.

HERKES DUYSUN

“Çocuklar Duymasın” dizisi final yapıyormuş.

Yapımcı Birol Güven ya yoruldu, ya da bilerek yanlış kararlar aldı.

Diziye sonradan dahil edilen oyuncular sorunluydu, iğreti kaldılar.

Çarşamba izlenmiyor diye, perşembeye, en güçlü dizilerin karşısına koymak, en amatör televizyoncunun bile yapmayacağı bir hatadır.

Bir garip durum.


AKLIMDA KALAN

Komedyenlerin seçim kazandığı zamanlar: Telefonuma 3 hafta kadar önce not düşmüşüm: Ukrayna’da seçimi komedyen aday kazanacak. Kendi seçimimizden onu yazmaya sıra gelmedi. Ama. Adam ilk turu kazandı. İkinci turu da kazanır. Ukrayna gibi, istikrarsız, parçalanmış, sorunlu bir ülkede bir komedyenin kazanmasını doğru anlamak gerekiyor. Ukrayna halkı mevcut yapıyı ve çaresizliği iki şekilde protesto etti: Bir, sandığa gitmeyerek, iki, gidip komedyene oy vererek. Gülmek istediklerinden falan değil.

Tüm yazılarını göster