Leman Provokasyonu’na gönderme... Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk’ün TBMM’nin açılış telgrafını neden okudu?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Leman Dergisi’nin provokatif eylemi sonrası toplum arasında oluşan fay hattının derinleşmesini engellemek adına Ak Parti Genel Merkezinde yaptığı konuşmada TBMM’nin açılışı için Atatürk’ün imzasıyla yayınlanan genelgeye vurgu yapması gündem oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Leman Dergisi’nin provokatif yayınıyla ortaya çıkan olayların ve yapılan tutuklamaların ardından Ak Parti Kadın Kolları Genel Merkez AR-GE Başkanlığı Teşkilat Akademisi Liderlik Okulu Kamp Programında konuştu.

Erdoğan’ın bu programda Atatürk’ün Heyet-i Temsiliye adında TBMM’nin açılışı için bütün Anadolu’ya gönderdiği telgrafı okuması boşuna değildi.

O gece Leman Dergisini hedef alan protesto gösterilerindeki ‘Kemalist kafirler’ sloganlarına ve karşı reaksiyona gönderme vardı.

Cumhurbaşkanının üzerinde önemle durduğu genelge gerçekten de okuyanı hayrete düşürecek cinsten ifadelerle dolu.

Heyet-i Temsiliye adına yurdun dört bir yanında gönderdiği genelgenin geniş transkriptini evvela okurlarımızın dikkatine arz ederek başlayalım;

1 - Allah’ın cömert ihsanı ile Nisan’ın 23’ünde Cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.

2 - Vatanın istiklali, yüce hilafet makamının ve Saltanatın kurtarılması gibi en mühim ve hayatî görevleri yerine getirecek Büyük Millet Meclisi’nin açılışını Cuma gününe denk getirerek Cuma gününün kutsallığından yararlanılacak, açılıştan önce bütün Sayın Milletvekilleriyle Hacı Bayram-ı Veli Cami-i Şerifi’nde Cuma namazı kılınacak, Kur’an’ın nurlarından ve salavat-ı şeriflerden feyz alınacaktır. Namazdan sonra sakal-ı şerif (Hz. Peygamber’in sakalından bir bölüm) ve Kutsal Sancak taşınarak Meclis’e gidilecektir. Özel Daire’ye varmadan dualar eşliğinde kurbanlar kesilecektir. Özel Daire (Birinci Meclis Binası)’ye gidilirken Kolordu Komutanlığı’na bağlı birlikler tarafında özel güvenlik önlemleri alınacaktır.

3 - Bu kutlu günü ebedileştirmek için bütün vilayetlerde bugünden itibaren Sayın Valilerin organize etmesiye hatimler indirilecek, Buhari-i Şerifler okunacak, okunan hatimlerin tevdi duaları Meclis’in açılışında yapılacaktır.

4 - Kutsal ve yaralı vatanımızın her köşesinde aynı şekilde Buharî- Şerif (Altı kabul edilmiş hadis kitabından biri) okunacak ve hatimler indirilecektir. Cuma günü, namazdan önce minarelerden salavatlar okunacaktır. Cuma hutbesinde yüce padişahımız efendimizin yüce ismi zikredilirken başta Padişahımız, onun ülkesi ve vatandaşlarının bir an önce kurtulaşa ve saadete ermeleri için dua edilecektir. Cuma namazından sonra hatimler tamamlanacak, yüce hilafet ve saltanat makamları ile vatanın her parçasının kurtarılması için yapılan milli faaliyetlerin, milletin her ferdi ve onların temsilcilerinin üzerlerine düşeni yapmalarının önemi, kutsallığı ve herkesin buna mecbur olduğu konularında vaazlar verilecektir. Ardından Halife ve padişahımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluşu,istiklali ve mutluluğu için dua edilecektir. Bu dinî ve millî merasimler yerine getirilip Camilerden çıkıldıktan sonra ahali Valilik makamlarına giderek Meclis’in açılışı dolayısıyla tebriklerini sunacaktır. Yine Cuma namazından önce, her yerde, usulüne uygun şekilde Mevlid-i Şerifler okunacaktır.

5 - Bu tebliğin derhal yayımlanması ve bir genelge olarak her tarafa ulaştırılması için her vasıtaya başvurulacak ve seri bir şekilde en ücra köylere, en küçük askeri birliklere ve ülkedeki tüm kurum ve kuruluşlara ulaştırılması sağlanacaktır. Ayrıca bu genelge, büyük afişler halinde her tarafa asılacak, mümkün olan her yerde basılıp çoğaltılacak, ücretsiz olarak her kese bedava olarak dağıtılacaktır.

6 - Allah’tan bizi tam başarıya ulaştırması için dua ediyoruz.

Temsilciler Heyeti Adına Mustafa Kemal”

Meclis’in açılışı ve yaşananlar

TBMM’nin açılışı özellikle bir Cuma vaktine denk getirilmişti.
O gün Hacı Bayram Veli Camisi hınca hınç doluydu.

Minberde bulunan isim Hamdullah Suphi idi. Onun okuduğu dualarla mebuslar ve halk adeta kendisinden geçiyordu.

Suphi Bey, aynı zamanda Sultan Ahmet Mitinglerinin en ateşli hatibiydi. Her sözü Vatan Şairi Namık Kemal’den bir iktibasla dinleyeni öylesine tesiri altına alıyordu ki daha Meclis açılmadan zafer kazanılmış gibiydi.

Aynı Suphi Bey, İstiklal Marşı kabul edildiğinde 1921 yılında kürsüde baştan sona tam dört kez üst üste okuyan kişiydi. O, okudukça kibre kapılmak şöyle dursun merhum Akif mahcubiyetinden küçüldükçe küçülmüş halkın umudu da o denli büyümüştü.

Salavatlar getirilmiş, Kur’an okunmuş ve nihayet TBMM resmen açılmıştı.

Atatürk, Tekbirler eşliğinde Meclis Başkanı seçilerek İstanbul hükümetine adeta savaş açtığını ilan eden bir konuşma gerçekleştirmişti.

Dindar kimliğiyle bilinen Kazım Karabekir Paşa Meclisin açılışı sırasında dini motiflerin bu denli kullanılmasını hayretler içerisinde karşılayacaktı. Hatta Karabekir Paşa sonraları dinci olmakla suçlanacak kişi olmasına rağmen meclisin açılışını eleştiren isimlerden olacaktı;

K. KARABEKİR BİLE ‘BU KADARI FAZLA’ DEDİ

“Tarihimizde bu kadar koyu bir taassuplu merasimi diniye ile ilgili hiçbir meclis açılmamıştır. Fetvaları takip eden bu muazzam ihtilafat acaba yer yer başlayan kıyamlara karşı bir sigorta mı olacağı düşünüldü. Ne olursa olsun selabet (İnanç) ile taassubu Meclisi Millinin başlangıcı gününden ayırmak daha ihtiyatlı olurdu. Yani ne Cuma günü intihaba(Seçmeye) ne de bu kadar velveleye lüzum yoktu. Beliğ(Samimi) bir dua lazımı tesiri daha iyi yapardı. Gösterilen bu taassubun idamesi mümkün olamayacağından aksi tesiri daha vahim olabilir. Meclisi Milli 23 Nisan Cuma günü pek dindarane, daha doğrusu pek dervişane bir merasimle açılıyor…” (Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, c. 2 (İstanbul: Emre Yayınları, 2003), 617. TBMM Zabıt Ceridesi, 1. Dönem, C. I, 1. Birleşim, s. 1)

Oysa Mustafa Kemal Atatürk bu tavrını 1923 yılında dahi sürdürmekteydi.
Atatürk’e göre İslam camiye mahkûm edilemez ve her Müslüman’ın siyasi fikri hayatın her alanına yansıtmalıydı. Ayrıca caminin içine de içtimai konuların sokulamayacağını reddediyordu. Meşhur Balıkesir hutbesinden bazı ifadeler şöyledir;

“Arkadaşlar! Cenab-ı Peygamber çalışmalarında iki yere, iki eve sahipti. Biri kendi evi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı. Hazret-i peygamber'in mübarek yollarını takip ederek bu dakikada milletimize ve milletimizin şimdiki ve geleceğine ait konuları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde, Allah'ın huzurunda bulunuyoruz. Beni bu şerefe kavuşturan Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu vesile ile büyük bir sevaba nail olacağımı ümit ediyorum.”

Atatürk asıl konuşması birkaç gün sonra

Atatürk’ün yayınladığı genelgeden çok daha keskin ifadeler kullandığı asıl konuşmasını Meclisin ilk yasama gününde gerçekleştirir;

“Padişah Hazretlerinin devletli mabeyni yüce başkâtibi vasıtasıyla Padişah Hazretlerinin devletli katına:

Büyük ulusun ve kutsal hilâfetin biricik ve gerçek dayanağı bulunan yüce saltanatınızı Allah kötülüklerden korusun? Yüce Padişahım, ülkemizin bu gün uğradığı büyük baskı ve bölünme tehlikesi karşısında ancak yüce varlığınız başta olmak üzere, milli ve kutsal bir kudretin çabası; vatanı, devlet ve milletin bağımsızlığını şan ve şerefi büyük hanedanının altı buçuk asırlık yüce tarihini kurtarabilir. Çevremizdeki kişiler bu genel kanıda birleşmiştir. Son olarak huzurlarınıza kabul edilmek onurunu kazandığımda, üzücü İzmir olayı dolayısıyla hüzün dolu olan kutsal kalbinizden doğan kurtuluşla ilgili görüşleriniz bu gün bile belleğimdeki yerini korumaktadır.

Bu duygumu açıklamak isterim. İstanbul'dan son olarak ayrılacağım gün bu şerefe kavuşmuştum. Bu sırada Yüce Şahsınız Boğaziçi’nde bulunan İngiliz donanmasının saraya yönelik toplarını göstererek, ‘görüyorsun’ dediniz. ‘Ben artık memleket ve milletin, nasıl kurtarılması gerekeceği hususunda kararsızlığa düşüyorum’ ve ellerinizi kaldırarak, ‘inşallah millet akıllanır ve uyanır, bu üzücü durumdan gerek beni ve gerekse kendisini kurtarır’ buyurdunuz. Yazımda arz etmek istediğim bu kutsal sözlerdir.

Hükümdarımızın bu gönül dileğinden esinlenerek kesin kararlı ve inançlı olarak görevime devam ediyorum. Hükümdarımızın emirleri gereği Sadrazam Paşa kulunuzu daima önemli konularda aydınlatmakta ve gereğini arz etmekte ve uygulamaktayım. Şu bir ay içinde Zat-ı Şahanelerinin Anadolu’sundaki hemen bütün il, liva, ilçe ve hudut boylarına kadar olan yerlerdeki milletin durumunu ve tüm kumandan ve memurların düşünce ve çalışmalarını öğrendim ve bilgi edindim. Sonuç olarak açık bir şekilde görülüyor ki, millet baştan aşağı uyanık olup devlet ve milletin bağımsızlığı ve yüce saltanat ve hilâfet hakkının korunması için kesin kararlı ve inançla dolu bulunuyor. İstanbul'da iken milletin bu kadar kuvvetle ve az sürede felâketlerden bu derece etkilenebileceğini düşünemedim.

Yüce Padişahım! Bu nitelik ve durumda bulunan ve kutsal şahsınıza bağlılık içinde olan temiz milletinize tam anlamı ile güvenilmesi ve bunun karşılığı olarak da gerçekten bu milli ve vicdani kuvvete yardımcı olunması gerekir. Son kutsal buyruklarınız bütün milletin azim ve yiğitliğini artırmıştır.”(TBMM Tutanakları – 24 Nisan 1920)

MİLLİ MÜCADELE TALİMATI PADİŞAHTAN

Atatürk açıkça Milli Mücadele emrini bizzat Padişah Vahdettin’den aldığını ve yüce meclisi de onun iradesinin gölgesinde açıldığını ifade ediyordu. Vahdettin’in kendisine yol gösterdiğini ve bundan sonraki mücadelenin de padişahın işaretiyle ilerlediğini açıkça Mustafa Kemal Atatürk’ün ağzından okumaktayız.

1921 Anayasası ise kırılmanın başladığı noktadır.

‘Büyük Millet Meclisi adedi mürettebinin sülüsanı ekseriyeti’ ilkesi, yani Meclis üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile karar verme mekanizması devre dışı bırakıldı.
Meclisi açan mebusların büyük çoğunluğu önce tasfiye edildi. TBMM 15 Nisan 1923’te yani Cumhuriyetin ilanından yaklaşık altı ay kadar önce Milli Mücadelenin kahramanı olan mebusların büyük çoğunluğu TBMM’nin dışına itildi.

Temmuz ayında yapılan yeni seçimlerden sonra Cumhuriyetin ilanına giden sürecin önü açılmıştı. TBMM davul zurnalarla açılırken Cumhuriyetin ilanı son derece gizli yapılmıştı. Cumhuriyetin kabul edildiği oturuma katılım son derece düşüktü. Dönemin tanığı olan bazı isimler bunun nedeni olarak bazı mebusların odasının önüne asker konulmak suretiyle Genel Kurul’a girişlerinin engellendiği yönündeydi. Ali Fuat Paşa bunu alenen söylemese de vaziyeti şu sözlerle eleştiriyordu;

“Cumhuriyetin ilanına kadar bütün inkılap kararları günlerce münakaşa edilerek meclisçe verilirdi. Cumhuriyetin ilanında ve ondan sonraki bazı mühim inkılap kararlarında böyle hareket edilmemişti. Mevzu meclis sahnesine getirilmezden evvel kulislerde hazırlanıyor bahsi idare taraftarları bundan haberdar edilerek vazifelendiriliyorlardı. Mecliste ekseriya fikir adamlarının bulunmadığı bir zamana tesadüf ettirilerek mevzu emrivaki şeklinde meclis heyet-i umumiyesine getiriliyor hemen bir karar alınıyordu.”

Bazı isimler ise durumdan tamamen habersizdi. Örneğin Kazım Karabekir, Cumhuriyetin ilanını şaşkınlıkla karşılıyor ve nasıl bir cumhuriyet ilan edildiğini göreceklerini söylüyordu. Atatürk sonraları bu isimleri cumhuriyet düşmanı olmakla itham edecek olması son derece tuhaftır.

TBMM dualar ve hatimlerle açıldı.

Atatürk’ün yanında inançlı ve izzetli isimler bulunmaktaydı. Elbette izzetli yaşamanın bir bedeli vardır.

İstanbul’dan idam fermanı geldiğinde Gazi Paşa’nın karşısına geçip “Emrinizdeyim Paşam!” diyen Kazım Karabekir’leri Kazım Dirik gibi şahsiyet fukarası isimlere yediren sistem, aynı zamanda TBMM’yi açan iradeyi de yok eden en önemli unsurdu.

Bu zihniyet onlarca yıl boyunca Türk’ün irfanını, hafızasını ve izzetini çiğnemek suretiyle iğdiş etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kastettiği irade, esasen bu zihniyetle hesaplaşmayı da zorunlu kılmaktadır; çünkü fay hatlarını ortadan kaldırmaya davet eden bu çağrı kendi içinde büyük zorlukları da beraberinde getirmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı esasında sözlerinin bir kısmını alenen söyledi ki son derece anlaşılırdı. Bazı mesajlarını kesif zekâların muhakemesine bıraktı ki bu kendisinden sonra da sürecek bir çağın gediğinde hüküm bulacağı aşikârdır.

Sonraki Haber