Hz. İsa

Peygamberler içinde en yüksekleri olan ve kendilerine “ülü’l-azm” denilen beş peygamberin dördüncüsüdür. Kendisine “Rûhullâh” denmesi, bir tekrîm ifâdesi olmakla birlikte, Allâh Teâlâ’nın, Hazret-i Âdem’i yarattığı gibi O’nu da rûhundan üfürerek yaratması sebebiyledir.

Îsâ -aleyhisselâm-’a otuz yaşında peygamberlik gelmiş, kendisine kitap olarak İncîl gönderilmiş ve otuz üç yaşında da di­ri bir şekilde göğe kaldırılmıştır.

Kıyâmet yaklaştığında dünyâya inecek, evlenip çocukları olacak, “Hazret-i Mehdî” ile buluşacak, İslâm’ı bütün cihâna hâ­kim kılacak ve Medîne-i Münevvere’de vefât edecektir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in medfûn ol­duğu Hücre-i Saâdet’te türbe-i şerîfin yanına defnolunacaktır.

Îsâ -aleyhisselâm-’ın annesi Hazret-i Meryem, Dâvûd -aleyhisselâm-’ın neslindendir. Annesi Hunne, babası İmrân’dır.

Kaynak eserlerde zikredildiğine göre, Hunne’nin çocuğu ol­muyordu. O da:

“Yâ Rabbî! Benim bir çocuğum olursa, onu Beyt-i Makdis’e hizmetçi yapacağım!” diye nezirde bulundu.

Hunne, bu nezirde bulunduktan sonra hâmile kaldı. Âyet-i kerîmede buyrulur:

“İmrân’ın karısı şöyle demişti: «–Rabbim! Karnımdakini âzâdlı bir kul olarak sırf Sana adadım. Adağımı kabûl buyur. Şüphesiz (niyâzımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen Sen’­sin!»” (Âl-i İmrân, 35)

Bir müddet sonra bir kız çocuğu dünyâya getirdi. Adını Mer­yem koydu:

“O’nu doğurunca, Allâh, ne doğurduğunu bilip durur­ken: «–Rabbim! Ben O’nu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. O’na Meryem adını verdim. Kovulmuş şeyta­na karşı O’nu ve soyunu Sen’in korumanı diliyorum!» dedi.” (Âl-i İmrân, 36)

O zamana kadar Beyt-i Makdis’e erkek çocuklarını adamak câiz ve çok sevaptı. Bu şekilde nezredilen erkek çocukları, do­ğumundan bülûğuna dek orada hizmete devâm ederdi. Bülûğ­dan sonra ise, dilerse yine orada hizmet eder, isterse arzuladı­ğı başka bir yere giderdi. Ancak bülûğdan önce Beyt-i Makdis’ten ayrılması câiz değildi.

Böyle bir nezir, yalnızca erkek çocukları için yapılırdı. Allâh Teâlâ’nın, Beyt-i Makdis için Meryem hakkındaki ilticâyı makbul kı­lıp kız çocuklarının nezredilmesini de kabûl buyurmasından son­ra, kız çocuklarının da Beyt-i Makdis’e adanması câiz oldu.

Hunne, kızı Meryem’i Beyt-i Makdis’teki vazîfelilere teslîm etti. Meryem’i kim himâyesine alacağına dâir kur’a çektiler. Allâh Teâlâ buyurur:

“(Rasûlüm!) Bunlar, Biz’im Sana vahiy yoluyla bildirmek­te olduğumuz gayb haberlerindendir. İçlerinden hangisi Meryem’i himâyesine alacak diye kur’a çekmek üzere ka­lemlerini atarlarken Sen onların yanında değildin; onlar (bu yüzden) çekişirken de yanlarında değildin.” (Âl-i İmrân, 44)

Çekilen kur’a, Beyt-i Makdis’in imâmı ve Hunne’nin de eniştesi olan Zekeriyyâ -aleyhisselâm-’a çıktı. Zekeriyyâ -aleyhisselâm-:

“–O’nun teyzesi benim nikâhım altındadır.” dedi ve Mer­yem’in velîliğini üzerine aldı.

Meryem sütten kesilince, O’na Beyt-i Makdis’te bir oda tah­sîs edildi. Bu odaya âyet-i kerîmede “mihrâb” denilmiştir. Mihrâb, harb ve cihâd vâsıtası demektir. Bu bakımdan bir nevî çile odası mânâsını taşır.

Hazret-i Meryem’in odasına yalnız Zekeriyyâ -aleyhisselâm- girerdi. Bu, on iki yaşına kadar devâm etti. Zekeriyyâ -aleyhisselâm-, O’nun odasına girerken anahtarı ile kapıyı açıp girer, çıkarken de kilitlerdi. Her gün, bir günlük yiyecek bırakırdı. Fakat içerde değişik meyveler görüp hayret ederdi. Nereden geldiğini sorduğunda, Meryem, Allâh -celle celâlühû- tarafından gönderil­diğini söylerdi. Bu yiyecekler arasında, yazın kış meyveleri, kışın da yaz meyveleri bulunurdu. Allâh Teâlâ buyurur:

“Rabbi Meryem’e hüsn-i kabûl gösterdi; O’nu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyyâ’yı da O’nun bakımı ile vazîfelendirdi. Zekeriyyâ, O’nun yanına, mâbede her girişinde ora­da bir rızık bulur ve: «–Ey Meryem! Bu Sana nereden geli­yor?» der, O da: «–Bu, Allâh tarafındandır. Allâh, dilediğine sayısız rızık verir!» derdi.” (Âl-i İmrân, 37)

Allâh -celle celâlühû-’nun Hazret-i Meryem’e en büyük ik­ramları şunlardır:

O zamana kadar Beyt-i Makdis’e erkek çocukları adandığı hâlde, annesi Hunne’nin ilticâsı ile Meryem de nezir olarak kabûl edildi.
Allâh Teâlâ, O’nu Zekeriyyâ -aleyhisselâm-’ın himâyesine verdi.
Rızkını cennet nîmetlerinden ihsân etti.
Peygamberlerine gönderdiği melek olan Cebrâîl -aleyhisselâm- ile görüştürdü.
O’nu ve evlâdı Hazret-i Îsâ’yı şeytanın şerrinden korudu.
Oğlu Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm-, kundakta iken konuştu. Annesine yapılan iftirâlara cevap verdi.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular:

“İmrân kızı Meryem, zamanında dünyâda bulunan kadınla­rın en hayırlısıdır. Bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı da Hatîce’dir.” (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 69)

Hazret-i Meryem, gece-gündüz ibâdet ederdi. Takvâsı, Be­nî İsrâîl arasında darb-ı mesel oldu. Kendisinden kerâmetler hâ­sıl olurdu. Seçkin kullardandı. Kur’ân-ı Kerîm’de “sıddîka” diye senâ edilmiştir.

Allâh Teâlâ şöyle buyurur:

“Hani melekler demişlerdi: «–Ey Meryem! Allâh Sen’i seçti; Sen’i tertemiz yarattı ve Sen’i bütün dünyâ kadınlarına tercîh etti (üstün tuttu).” (Âl-i İmrân, 42)

“Ey Meryem! Rabbine ibâdet et; secdeye kapan! (O’nun huzûrunda) eğilenlerle beraber Sen de eğil!»” (Âl-i İmrân, 43)

Bu emirler üzerine Hazret-i Meryem’in takvâsı o hâle geldi ki, ayakları şişinceye kadar namaz kılmaktaydı.

Yoktan Var Eden, Babasız Da Yaratır!

Hazret-i Meryem on beş yaşında iken Yûsuf-i Neccâr isim­li birisi ile nişanlanmıştı. Fakat onunla evlenmeden önce Allâh Teâlâ, O’na babasız bir çocuk vereceğini müjdeledi:

“Melekler demişlerdi ki: «–Ey Meryem! Allâh Sana ken­disinden bir Kelime’yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu Îsâ’dır. Mesîh’tir; dünyâda da, âhirette de îtibarlı ve Allâh’ın kendi­sine yakın kıldıklarındandır.»” (Âl-i İmrân, 45) Mesîh, İbrânîce bir kelime olup, Hazret-i Îsâ’nın lakâbıdır ve “mübârek” anlamına gelmektedir.

Yine melekler Hazret-i Meryem’e dediler ki:

“(–Ey Meryem!) O sâlihlerden olarak beşikte iken ve ye­tişkinlik hâlinde insanlara (peygamber sözleri ile) konuşacak.” (Âl-i İmrân, 46)

Bunun üzerine:

“Meryem: «–Rabbim! Bana bir erkek eli değmediği hâlde nasıl çocuğum olur?» dedi. Allâh şöyle buyurdu: «–İşte böyledir. Allâh dilediğini yaratır! Bir işe hükmedince ona sâdece «Ol!» der; o da oluverir.»” (Âl-i İmrân, 47)

Melekler, Meryem’e hitâben Hazret-i Îsâ hakkındaki sözlerine şöyle devâm ettiler:

“Allâh O’na yazmayı, hikmeti, Tevrât’ı ve İncîl’i öğretecek!” (Âl-i İmrân, 48)

Yukarıdaki âyet-i kerîmelerde cemî olarak geçen “melekler” ifâdesinden maksat, Cebrâîl -aleyhisselâm-’dır. Kendisinden bu şekilde cemî olarak bahsedil­mesi, O’nu tekrîm içindir.

Cenâb-ı Hak buyurur:

“(Rasûlüm!) Kitâb’da Meryem’i de zikret! Hani O, ailesin­den ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.” (Meryem, 16)

Âyette geçen “doğu tarafı” müfessirlere göre, Mescid-i Aksâ’nın doğu yanı, yahut Meryem’in evinin doğu tarafı şeklinde açıklanmaktadır. Hristiyanların bu sebeple doğuya yöneldikleri ifâde edilmiştir.

Çok geçmeden Allâh Teâlâ, Hazret-i Meryem’e Cebrâîl -aleyhisselâm-’ı gönderdi. Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Meryem, onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Der­ken, Biz O’na Rûh’umuzu gönderdik de O, kendisine tasta­mam bir insan şeklinde göründü.” (Meryem, 17)

Burada Rûh’tan maksat, Cebrâîl -aleyhisselâm-’dır. Her âzâsı düzgün genç bir insan şeklinde gönderilmesinin sebebi, Meryem’in ürküp korkmaması içindi. Çünkü Hazret-i Meryem, Cebrâîl -aleyhisselâm-’ı aslî şeklinde görseydi, şüphesiz ki buna tâkat getiremezdi.

Ancak Hazret-i Meryem, yine de karşısında genç bir insan görünce kemâl-i edeb ve iffetinden dolayı çok korktu. Onun Hazret-i Cibrîl olduğunu bilmediği için büyük bir endişeye kapıldı ve âyet-i kerîmelerde buyrulduğu üzere:

“Meryem dedi ki: «–Sen’den, çok esirgeyici olan Allâh’a sığınırım! Eğer Allâh’tan sakınan bir kimse isen, (bana do­kunma!)»” (Meryem, 18)

“Melek: «–Ben, yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbimin elçisiyim.» dedi.” (Meryem, 19)

“Meryem: «–Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de ol­madığım hâlde benim nasıl çocuğum olabilir?» dedi.” (Meryem, 20)

“Melek: «–Öyledir!» Dedi. (Zîrâ) Rabbin buyurdu ki: «–Bu Bana kolaydır. Çünkü Biz, O’nu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız. Bu, hüküm ve karara bağ­lanmış (ezelde olup bitmiş) bir iş idi.” (Meryem, 21)

Cenâb-ı Hakk’ın murâd ettiği şekilde:

“Meryem, O’na (Îsâ’ya) hâmile kaldı. Bunun üzerine O’nunla (karnındaki çocukla) uzak bir yere çekildi.” (Meryem, 22)

Hazret-i Meryem’in doğum sancıları artmaya başladı. Kuru­muş bir hurma ağacının yanına geldi ve ona yaslandı. Âyette buyrulur:

“Doğum sancısı O’nu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevk etti. «–Keşke, bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!» dedi.” (Meryem, 23)

Nihâyet kuru ağacın altında Îsâ -aleyhisselâm- dünyâya geldi. Allâh Teâlâ, O’nu babasız yaratmıştı.

Sonsuz kudret sâhibi olan Cenâb-ı Hak, azametinin muktezâsı olarak Âdem -aleyhisselâm-’ı annesiz ve babasız bir şekil­de topraktan; Havvâ vâlidemizi annesiz olarak Hazret-i Âdem’­den; Îsâ -aleyhisselâm-’ı da babasız olarak Meryem vâlidemiz­den yaratmıştır.

Hazret-i Îsâ’nın doğumu ile Hazret-i Âdem’in yaratılması arasında bir benzerlik vardır ki, bu, her ikisinde de yaratılışın «Kün! = Ol!» emri ile gerçekleşmiş olmasıdır. Cenâb-ı Hak bu hakîkati âyet-i kerîmede şöyle bildirmektedir:

“Allâh nezdinde Îsâ’nın durumu, Âdem’in durumu gibi­dir. Allâh O’nu topraktan yarattı. Sonra da O’na «Ol!» dedi ve (O da) oluverdi.” (Âl-i İmrân, 59)

Bu âyet-i kerîme, hem Allâh’ın kudretinin sonsuzluğunun, hem de yahûdîlerin baştan şaşırıp sonradan da atacakları çir­kin iftirâlar karşısında Hazret-i Meryem’in iffetli olduğunun bir ifâdesidir.

Türk gezgini Hz. İsa'ya benzeten Koreliler zorla para vermeye çalıştı
Brezilya 'Kurtarıcı İsa' heykelinin yenisini yapıyor 4000 yıllık çiviyi Hz. İsa'nın eline çaktı
Trump kendisini Hz. İsa ile karşılaştırdı Alman kanalında acayip sözler: Allah Almanya'da... Bu görüntü bugün İstanbul’da çekildi! Ateist vatandaştan 'Ateist Noel kutlamaz' pankartı Netflix Hz. İsa'yı eşcinsel yaptı! Hz. İsa'nın mezarı açılınca ortaya çıktı! Sınıfta "Hz. İsa'yım" diyen öğretmen açığa alındı Hz. İsa gibi "ölüyü diriltirim" dedi ama... Hz. İsa yaşasaydı eşeğe mi binerdi, özel jete mi? Gülen'den "Hz. İsa'nın yolundan gidin" talimatı! Servet değerinde erkek Mona Lisa! Piyasa değeri 3 milyon Euro!.. 'Hz. İsa ve...