Köklü İslam Düşmanlığı Ve Kuran’a saldırı rezaletleri

Kuran-ı Kerime yönelik yakma ve hakaret içeren saldırılar yeni değil. Tarihi kaynaklar, İber Yarımadası’nda 711 yılında kurulup 1492’ ye dek varlığını sürdürmüş Endülüs İslam Devleti son döneminde yaşanan aynı olayları aktarır.

Endülüs, II. Abdurrahman’ın idaresindeyken (912-1002) sadece Kurtuba’da yaşayan bir milyonu aşkın insan, iki yüz bin ev, altmış saray, altı yüz cami, yedi yüz hamam, on yedi üniversite ve yetmiş halk kütüphanesi bulunduğu kaydedilir.

Halife El-Hakem’in İskenderiye, Bağdat gibi şehirlerde aratıp getirttiği değerli yazmalarla Başşehir kütüphanesinde 400.000 kitaplık bir kütüphane oluşturulmuştur.

Doğu icadı kâğıdın kullanıma sunulması ile halkın çoğu okuryazardır.

İlim, teknik ve sanattaki devrimsel seviye, cerrahi tıp, matematik, astronomi, felsefe, coğrafi ilimler vb. bilim dallarında da aşkındır.

Endülüs, Müslüman Fatihlerin yönetiminde iken zikrettiğimiz özelliklerle Yahudi, Hristiyan ve Müslümanların bir arada yaşadığı; refah büyüttüğü eşsiz bir medeniyettir.

Ve belirtmeden geçmeyelim; eş dönemde Roma, Paris gibi diğer Avrupa şehirleri cehaletin karanlık dünyasına boğazına dek batmış durumdadır.

Aynı Endülüs, sekiz asırlık hâkimiyetten sonra tekrar Hristiyanlara geçtiğinde her şey tersine döner.

İnsanlar katledilir. Saraylar, Camiler, hanlar, hamamlar ve emsalsiz bir estetikle yapılmış daha nice kıymetli eser yok edilir.

 Zengin kütüphanelerde bulunan yüzbinlerce kitap meydan ateşlerinde kül olur.

Avrupa’nın gelmiş geçmiş en medeni ülkesini inşa eden Müslümanların kutsalı, ciltlerce Kuran-ı Kerim yine aynı ateşlerde yakılarak yok edilir.

 Buraya kadar değinmediğimiz konu Endülüs’ün yaşarken yakaladığı üst seviye ile bir yandan çevresinde göz kamaştırırken diğer yandan komşu hâkimlerin, mevcut statükonun korunması yönündeki endişelerini tetiklediği ve imtiyazlı konumları kaybettireceği kaygısı ile korku saldığı gerçeğidir.

Bu gerçek etkisiyle, son hanedan Beni Ahmer’lerin hükümdarlığı 1492‘de hâl edilirken hayırhah üretkenliğin yükseldiği destansı bir devir de kapanmış olur.

Çöküşten çok değil, hemen bir yıl sonra doğudan yükselen yeni bir Müslüman güç 1453’te dünyanın en jeostratejik kentini fetheder.

Doğu Roma’nın baş şehri Konstantinapol’ü!

Yeni adıyla İslambul’u!

Bu kez de Osmanlı İmparatorluğu Avrupa kapılarında varlık gösteren bir korku odağıdır.

Konuyu uzatmadan bugüne geldiğimizde ise bir asır önce yıkılan Osmanlı’nın yerine kurulu Türkiye Cumhuriyeti’ni ve genç Cumhuriyet’in mevcut hegemonyaya karşı duran özgürlükçü liderini görüyoruz.

Tayyip Erdoğan, her yeri kasıp kavuran küresel haksızlığa karşı “One minute!”, ”Dünya beşten büyüktür!” diye üst perdeden haykıran ve "Herkes için özgürlük, herkes için barış, herkes için refah, herkes için adalet… Herkes için huzurlu, güvenli gelecek" talep eden bir lider.

Gösterdiği iradenin kapitalist elitleri rahatsız edeceğini bilse de hem ülkesi hem de mazlum milletleri yükseltmek için riskten kaçmayan bir baş.

Hal böyle olunca, yeryüzü sömürüsünü hak gören; çıkarcı, politik manevra ve taşeron piyonlarla hedefe varmaya alışık güçlerin tepkisiz kalmasını beklemek gerçekçi olmaz!

Özellikle de aynı odaklarca var edilen ve tüm dünya için yıkıcı potansiyele sahip Rusya- Ukrayna savaşındaki barışçıl adımları düşünüldüğünde!

Bu bağlamda bakınca İsveç’teki Kuran yakma olayının - Ev sahibi ülkenin NATO meselesindeki -ince hesap- politik kaygılarını gidermeye vesile oluşu bir yana- üstün ırk tezine kapılan emperyal güçlerin kronik İslam düşmanlığı refleksi ile Sn. Erdoğan’a; onun şahsında ülkesine ve tüm İslam âlemine bir hakareti olduğu görülür.

Müslüman karşıtı ne ilk ne de son olan bu alçak eylem, aklıma birkaç yıl evvel Yeni Zellanda’da gerçekleşen faciayı getirdi.

Bilindiği gibi Mart 2009’da Yeni Zellanda’nın Christchurch şehrinde, El Nur Camii ve Linwood İslam Merkezi'ne silahlı saldırı yapılmıştı. Eylemde, 51 insanı öldüren ve 49 insanı yaralayan saldırgan Avusturalya vatandaşı bir erkekti.

Yakalanan teröristin katliam silahına yazdıklarından bazıları şunlardı:  Endülüs Emevileri ile Franklar arasında gerçekleşen; Müslümanların yenildiği savaşın adı, tarihi ve Charles Martel ismi, Osmanlı’ya karşı savaşan Yunan isyancıların lakabı, Osmanlı’nın Haçlılara yenildiği Deniz Savaşı ve tarihi, Osmanlı’ya isyan eden Arnavut hükümdarının adı, ”Mülteciler cehenneme hoş geldiniz” notu, Hitlerin “Halkımızın ve beyaz ırkın geleceği bizim ellerimizde…” şeklindeki ünlü sloganı ve ırkçı çerçevede başka şeyler!

Teröristin hazırladığı nefret manifestosu suikast listesinde, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın ismi de yer almış, kendisi için” İnsanımızın en eski düşmanı ve Avrupa’daki en büyük İslami gurubun Lideri” diye not düşülmüştü!

Endülüs’te yakılan yok edilen Kuran’lar, bugüne gelinen süreç içinde gerçekleşen bin bir ötekileştirme fiili; bilim kullanımı ile yapılan aşağılamalar, Müslümanlara yönelik terör saldırıları, hatta Müslüman görünümlü terör örgütleri yaratmanın da içinde olduğu İslam düşmanı hareket, hakaret çeşitliliği düşünüldüğünde insan olarak üzülüp sararmamak mümkün değil.

Ancak her insanı biricik bir yaratmayla var eden Allah’ın dünyayı sevgi üzerine bina ettiği, bu bağla ayakta tuttuğu motivasyonuna dayanan ümmet için acziyet yoktur.

Malum, yüz yıllık ömrü tamamlayan genç cumhuriyetimiz, son yirmi yıla, iki asra mal olur büyüklükte proje sığdırarak her alanda sıçrama gerçekleştirdi.

Dev tüneller, köprüler, Hava alanları, hastaneler, tarım devrimi, doğal gaz keşifleri, açılan petrol kuyuları ve saymakla bitmez dahası derken savunma sanayinde çığır açan iha-sihalara, oradan insansız savaş uçaklarına ve uzay projelerine dek gelindi.

İslam düşmanlarının saldırgan provakasyonları, gelişen, geliştikçe öz güveni oturan Türkiye’nin dik duruşu ve batı emperyalizmi hışmına uğrayan diğer halklara örnek olmasıyla doğrudan ilgilidir.

Haksız öfke ve hareketlere karşı insan olarak yapmamız gereken, aklın desteklediği Müslüman vakarını muhafaza etmek ve dava için gayretli olmaktan başkası değil.

Tüm yazılarını göster