Kimseye eyvallahı olmayan bir adamın portresi: Aziz Yıldırım

Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu’nda konuşan eski başkan Aziz Yıldırım, Ali Koç yönetimini sert sözlerle hedef aldı. Yıldırım, yalnızca yönetime değil, geçmişte FETÖ kumpasıyla yaşadığı süreci hatırlatarak kulüp tarihine ışık tuttu. Yıldırım'ın yeniden başkan olup olmayacağı belirsizliğini korurken, artık daha çok konuşacağı ve Fenerbahçe adına inisiyatif alacağı netleşti.

Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu bir hayli hararetli geçti. Fenerbahçe’nin eski Başkanı Aziz Yıldırım olaylı kurulda mevcut yönetiminin başarısızlıklarını ve hatalarını yüzlerine vururken şahsına münhasır tavırlarıyla dikkat çekti.

Aziz Yıldırım’ın Ali Koç yönetimi ile nasıl hesaplaşacağı, başkan olup olmayacağı henüz cevap bulmayan sorular arasında. Herkesin emin olduğu konu ise Aziz Yıldırım’ın artık daha çok konuşacağı ve Fenerbahçe adına sorumluluk alacağıydı.

Kanatlarından vuruldu

Tarihler 2008 yılını gösterdiğinde Fenerbahçe futbol kulübü tarihinin altın çağını yaşıyordu.

Tüm dünyada en değerli 27. Spor kulübü gösterilen Sarı Lacivertli takımla Türkiye’de baş edebilecek bir takım kalmadığı gibi Avrupa’da Şampiyonlar Liginde Çeyrek Finale kadar yükselmişti.

En önemlisi finansal bakımdan Türkiye ölçekli bir spor kulübü o dönem için 1 Milyar Dolarlık bir değere hızla ilerliyordu.

Forbes Dergisi Aziz Yıldırım’ı kapağına taşıyor ve her şey rüya gibi ilerliyordu.

Tüm bu başarıları ve Fenerbahçe’nin günden güne büyümesini izleyen karanlık bir gölge daha vardı: FETÖ…

Ülkede iş dünyasından vakıflara varıncaya kadar kendi hikâyesini yazan hemen hemen her noktaya sızmaya çalışan Fetullahçı grup için Fenerbahçe de önemli bir pastaydı. Fakat Aziz Yıldırım, bu kirli odak için büyük bir bariyerdi.

Yıldırım, hemen hemen herkesin boyun eğdiği ve korktuğu bu yapıya bir türlü açık kapı bırakmıyordu. Fetullahçılar, Fenerbahçe üzerinden gövde gösterisine karar verdi ve tarihler 3 Temmuz 2011 tarihini gösterdiğinde büyük operasyonu başlattı.

Aziz Yıldırım, FETÖ’ye karşı nasıl mücadele edileceğini öğretti

3 Temmuz süreci ile beraber Fenerbahçe SK’nın Başkanı ve önemli yöneticileri hapse gönderilirken, futbol takımı 2+1 yıl Avrupa’dan men edilecekti.

Operasyonun yapıldığı sabahın öğleninde Fetullahçılar, meseleyi yalnızca Avrupa kupalarından men ile bırakmak istemiyordu. Fenerbahçe’yi 2. Lige düşürmeyi ve Süper Lig’te tüm kontrolü ele geçirmek arzusundaydı.

Fetullahçıların beklemediği gelişme ise Aziz Yıldırım’ın tavrı olacaktı. O güne kadar tutukladıkları herkes usulca yargılama safhasına odaklanıp kamuoyuna gür bir sesle hitap etmemekte yahut edememekteydi.

Aziz Yıldırım ise daha tutuklandığı ilk gün Fenerbahçelileri ve kamuoyunu bunun bir kumpas olduğunu ve operasyonu yürütenlerin o zamanki tanımlamasıyla “Fetullah Gülen Cemaati” olduğunu ilan etmişti.

Bu durum Fetullahçılar için son derece tehlikeliydi; çünkü en büyük hassasiyetleri gizlenme esasına dayanıyordu. Oysa Aziz Yıldırım, alenen onları anıyor ve yaptıkları operasyonu geniş kitlelere alenen ifşa ediyordu. Bu durum FETÖ için varlıklarını inşa ettiği yapı için tehlike arz ediyordu. Tam bu noktada iki ismin süreçteki tavrı son derece önemliydi: Ali Koç ve Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan.

Ali Koç ve Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tutumları

Ali Koç, 3 Temmuz Sürecinde takındığı tavır genel olarak şu şekildeydi. CAS Davası ve kulübün küme düşürülmesi süreci söz konusuydu. Bu sebeple takımın yanında olmalı ve birleştirici bir profil ortaya koymalıydı. Lakin Ali Koç, bazı tavır ve tutumlarıyla bu sürecin asıl müsebbibinin Aziz Yıldırım olduğunu ima ediyor ve alenen Fetullahçılara hücum eden hiçbir pozisyonun içerisinde yer almıyordu. Bu şekilde çizdiği imaj kabaca şöyleydi, Fenerbahçe ağır bir yara almıştı ve yanında duracaktı; ama takımı bu hallere düşenlerin de eli temiz değildi. Bu süreçte Ali Koç, Aziz Yıldırım’ı bir kez olsun hapiste ziyaret etmeyerek bu tavrını açıkça onaylıyordu.

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tutumu son derece önemlidir. FETÖ’nün pervasızlıklarını belki de ülkede en yakinen bilen isimdi; ama siyasi dengeler Başbakanı kesin bir tavır almamaya zorluyordu. Nitekim 7 Şubat 212 yılında FETÖ, MİT Krizinde bu kez kendisini doğrudan hedef alacaktı. Başbakan olarak Recep Tayyip Erdoğan; Aziz Yıldırım’ın reflekslerini ve FETÖ’nün paniklemesini dikkatle izlemişti. Tam bu noktada kimsenin beklemediği bir hamle yaparak Futbol Yasası olarak bilinen bir kararı meclisten geçirtti. Bu Fenerbahçe futbol kulübünü adeta ipten alırken Aziz Yıldırım’ın mücadelesine büyük katkı sunuyordu. Başka bir deyişle Yıldırım’ın mücadelesine sessiz ama en büyük destek Başbakan Erdoğan’dan geliyordu.

Aziz Yıldırım, yaklaşık bir yıl hapiste kalmasına rağmen Fetullahçılarla işbirliği yapmak yerine mücadelesini sürdürerek belki de o dönemin şartlarında kimsenin gösteremeyeceği bir tavrı ortaya koymuştu. Bu tavır, kamuoyuna FETÖ ile mücadelede adeta bir yöntem ve metodoloji öğretmişti. Yapı sinsi olduğu kadar korkaktı da. Bu zayıf karnını ilk keşfeden kişi de Aziz Yıldırım olacaktı.

Söylemleri ve inandıkları değişmedi

Aziz Yıldırım’ın 26 Temmuz Yüksek Divan Kurulunda gösterdiği muhalefet karakteri geçmişi ve duruşu ile son derece uyumluydu.

Kendisini yıllarca yüz milyonlarca Euroluk borçla suçlayan Ali Koç'a şu sözlerle yüklenecekti;

“Hiçbir zaman Divan'a denetim kurulu raporu gelmeden o Divan'ı yapmadık. Ali Koç döneminde 2. kez oluyor. Fenerbahçe'nin borcu ne kadar? Hadi bakalım!

'Sizlerden Denetim Kurulu raporu okunmadı diye burayı terk etmenizi beklerdim. Hepimiz terk edecektik. Bugün borç 25 milyar TL mi? Halen diyorlar ki Fenerbahçe 619 milyon euro borç bıraktı. Bunu ben yaptıysam şerefsizimdir, bunu söyleyenler de şerefsizdir. Burayı kim yaptı? Vicdanınızla söyleyin. Nasıl kulüp yaptı? Burayı ben yaptım ben! Parayı ben verdim. Stadı yaptık. Stattan 100 milyona yakın gelir var. Samandıra'yı yaptım. Topuk Yaylası'nı yaptık. Ankara tesislerini, Dereağzı'nı yaptım. Kapalı salonu yaptırdım. Ve ben ibra edilmedim. 600 milyon mal varlığı vardı.”

Yıldırım sözlerinin devamında Koç yönetiminin tutarsızlıklarını eğip bükmeden alenen yüzlerine vuracaktı;

“Eylülde seçim yapmak yanlış. Ali Bey sen bana mayıs ayında geldin. Size, 'Adaylarla konuşun ve 1 sene daha başkanlık yapayım, şampiyon olamazsak bırakıyım de' dedim. Sen de 'Maça gideyim, gelince konuşalım' dedin. Sonra bekledim, gelmedin. Ardından ben de açıklama yaptım. Eylülde yapılacak seçim, bu camiaya zarar verecek. Kim kazanırsa kazansın bu camia yara alacak. Transferleri siz yapıyorsunuz, sorumluluk sizde olması lazım. Ters bir sonuçta bu kulübe yazık olacak. Bir büyük olarak söylüyorum. Kararınızı tekrar gözden geçirin!”

Aziz Yıldırım’ın işaret ettiği en önemli nokta bıraktığı mirasın hunharca yok edilmesi değildi elbette. Fenerbahçe’nin istikbalinin çalındığına dair endişelerdi;

“Çocuklar Fenerbahçeli olmuyor artık. En büyük sorunumuz bu! Her yerde çoğunluk onlarda. Bir arkadaş, çocuğuna forma almaya gitmiş. Çocuk arkasına 45 numara yazılmasını istemiş. Babasını anlamamış, çocuk 'Osimhen' demiş. Bunun altından kalkamayız. Galatasaray'ı 6-0 yenen takımın başkanıyım. Tüm Fenerbahçeliler kan ağlıyor kan! Ben başka bir şey anlatıyorum. Bakın yakalayamayız!”

Bu sözleri söyleyen her hangi bir isim değildi. Salonda protokolde değil de orta sıralarda oturarak camianın kalbindeki yerini de simgeleyen Aziz Yıldırım’dı.

Üstelik şu an Fenerbahçe’yi yöneten çoğu atadan, babadan zenginlerin aksine Diyarbakır’da 1952 yılında bir öğretmen çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve bulunduğu noktaya tırnakları ile gelmiş bir isimdi.

“Otur lan sen yerine!” diye hitap ettiği isimlerin çoğu ülkenin en zengin ve kudretli isimleriydi. Bu tablo Fenerbahçe’ye gönül vermiş orta gelirli milyonlarca insanı adeta kendinden geçiriyordu; çünkü taraftarın haklı öfkesine kulaklarını kapatmış kodamanlara kendi içlerinden çıkmış Yıldırım gibi bir ismin tesirli sözleri ilaç gibi gelmişti.

1998 yılında Vefa Küçük’ü sadece 1 oy fazlasıyla yenerek Başkan seçilen ve Fenerbahçe’de “Aziz’in Mucizesi”ni ortaya koyan Aziz Yıldırım, şu anda Ali Koç yönetimiyle adeta kedinin fare ile oynadığı gibi oynamaktadır. Başkanlığını açıklaması durumunda muhtemelen en yakın rakibinin en az üç katı oyla Fenerbahçe Başkanı seçileceği aşikâr olmasına rağmen farklı bir strateji izliyor.

Aziz Yıldırım, öncelikle gönderildiği süreci ve o süreçteki aktörlerle camiasının hesaplaşmasını istiyor ki bu konuda son derece haklı; çünkü bu aktörler Galatasaray’a altın çağını yaşattığı gibi yeni neslin Fenerbahçe’den uzaklaşmasına neden oldu. Yıldırım’ın bir diğer hassasiyeti büyük bir enkazı devralarak büyük başarısızlıklarla kendi mirasının gölgelenmesini engellemek. Bu yüzden meseleyi şahsi bir davadan çıkartarak gençlerin ciddi yapısal sorunları hallederek Fenerbahçe’ye sahip çıkmasını istiyor.

Uzun lafın kısası Ali Koç’un Fenerbahçe’ye verdiği zararı Moğollar Anadolu’ya vermedi. Kimseye “Eyvallahı” bulunmayan öfkeli bir adam Aziz Yıldırım mirasına sahip çıkacağı aşikâr, ama bu hesaplaşmayı nasıl yapacağı henüz netleşmedi sadece.

Sonraki Haber