İstanbul’un yeni nesil çeteleri: Hırisantos’tan bugüne korku imparatorluğu!

İstanbul, 100 yıl önce Hıristantos çetesiyle yaşadığı dehşeti bugün Daltonlar, Redkitler, Barış Boyun grubu gibi adlarla yeniden yaşıyor. PKK ve DHKP-C bağlantılı, 15 yaşındaki çocuklardan oluşan organize yapılar kenti yeniden esir almaya çalışıyor.

İstanbul’da son yıllarda sessiz bir şekilde işgal alanını genişletmeye çalışan Daltonlar, Redkitler, Barış Boyun grubu, Anucurlar, Camgözler, Gündoğmuşlar, Atız-Casper gibi tuhaf isimli yeni nesil çeteler toplum güvenliği ve huzuruna büyük bir tehdit oluşturuyor.

Bu çetelerin bazıları DHKP-C, PKK gibi ideolojik terör gruplarıyla temas halinde olması konunun yalnızca bir asayiş problemi olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.

İstanbul bir kez çetelerin eline düştü ve toparlanması onlarca yıllar sürdü

İstanbul’daki çeteler, mafyalar veya kabadayılar zaman zaman şehirde korku iklimi yaratmayı ne yazık ki başardı.

Hafızamızda 1918-1926 yılları arası son derece travmatiktir; hem işgal yılları hem de sonrasında çete terörü Türk halkının belleğinden onlarca yıl atamayacağı derin yaralar açtı.

Kentteki asayiş tam anlamıyla sağlanamaması nedeniyle Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk dahi ancak 1926 yılında kente gelebilmiştir.

Bu korku ikliminin en habis örneği ebetteki Rum Hırisantos çetesiydi.

Hırisantos örneğiyle hafızamızı tazeleyelim

Öncelikle bir çete ya da mafya; devletin içinden bazı kirli odaklar ya da terör unsurlarınca desteklenmediği müddetçe varlığını sürdürebilmesi mümkün değildir.

Hırisantos ve çetesi de gücünü işgal güçlerinden alıyordu.

Hırisantos önce muhallebicilik yapan Recep Usta isminde bir vatandaşımızı öldürdü ve hapse girdi. Ardından bir şekilde hapisten kaçmayı başardı.

Hırisantos diğer çetelerin aksine işgal kuvvetlerine güvenerek polisimizi şehit etmeye başladı.

Kendisini yakalamaya çalışan Mehmet Efendi ilk şehidimiz olacaktı.

Azılı katil ve çetesini yakalamak için görevlendirilen ve yiğitliği ile bilinen Fahri Efendi Hırisantos tarafından şehit edildi.

Ardından bu kez Hüsnü Bey ve Ali Bey isimli polislerimiz şehit edildi.

Artık polis öldürmek çeteler için bir güç gösterisiydi. Bu yöntem ile İstanbul halkının cesareti kırılarak Rum çeteleri tarafından büyük haraçlara bağlanmıştı.

Millî Mücadele veren bir ülkenin başkentinde Türk halkı çarşıya pazara çıkmaya korkar hale getirilmişti.

Polis teşkilatımız çetelerin bu yöntemini bozmak için yeminler ederek özel bir ekip kurdu ve başına İbrahim Efendi'yi getirdi.

Halk bu kez polisiyle kenetlenmiş bu çetelerin başının ezilmesini bekliyordu; ama ertesi sabah İstanbul gazeteleri İbrahim Efendi’nin başına sıkılan kurşunla Hıristanos tarafından şehit edildiğini yazıyordu.

İstanbul’a adeta karanlık bir sis çökmüştü. Halk ne Boğaz’ı çevreleyen zırhlıları ne de Ankara’daki yiğitlerin Yunanla göğüs göğüse kahramanca çarpışmasına dikkatini veremiyordu. Başını Hıristanos’un çektiği çeteler İstanbul halkına payitahtı adeta açık hava cezaevine çevirmişti.

İbrahim Efendi’den sonra Hıristanos’u yakalamak için göreve getirilen Abdurrahman Efendi’de sadece birkaç gün içinde şehit edilmişti. Esir şehrin insanları için korku iklimi günden güne büyüyordu ve çeteler kentte hayatı artık yaşanmaz hale getirmişlerdi.

Polis teşkilatımız bile artık Hıristanos’un peşine daha fazla şehit vermemek adına düşmeyi bırakmıştı. Bu kez Hıristanos yarattığı korku iklimini korumak için gün aşırı polisimizi şehit etmeye başlamıştı. Cemal Efendi, Acem Ali ve Hüseyin Efendi gibi isimler amiyane tabirle Hıristanos’un keyfi şehit ettiği isimlerdi.

Yiğitliği ile bilinen Pehlivan Mehmet herkesin kaçtığı görevi üstlenerek Hıristanos’un peşine düştü. Neredeyse her gün şehadet getirerek İstanbul sokaklarına bu çete liderini yakalamak için atılan Pehlivan Mehmet, daha ilk operasyonunda kardeşi gibi gördüğü polisimiz Osman Efendi’nin kollarında can verdiğine şahit oldu. Pehlivan Mehmet bu noktada korkup geri çekilmek yerine çetenin inlerine girmeye karar verdi.

Beyoğlu ve Dolapdere’de artık çete üyelerinin gizlenme ihtiyacı bile duymadığı mekanlara giriyor ve her dehlizde Hıristanos’u arıyordu. Pehlivan Mehmet, fiziksel kuvvetiyle yakaladığı çete üyelerinin adeta kemiklerini kırarak hapse atmak yerine salıyordu. Bu sayede çetelerin psikolojik üstünlüğünü kırarken İstanbulluların kendilerine güvenini artırmak istiyordu.

Pehlivan Mehmet’in bu girişimi sonrası Polisimiz Dolapdere ve Beyoğluna girmeye başlamış, çeteler artık kaçmaya ve gizlenmeye başlamıştı.

Bu cesaretle polis teşkilatımız ve halk el ele vererek çetelere karşı kıyam başlattı. Faik Bey ve Cafer Efendi isimli iki polisimiz Beyoğlu mevkiinde Hıristanos çetesi ile biranda karşı karşıya geldi. Çete üyeleri bu iki polisin korkup çekileceğini düşündüğü için dikkate bile almadı; ama iki polisimiz revolvelerini çekip tekbirler getirerek Hıristanos ve çetesinin üzerine atıldı. Çete neye uğradığını şaşırdı.

İki polisimiz Hırisantos’un sağ kolunu Zafiri’yi öldürürken çetenin lideri Hırisantos canını zor kurtardı.

Bu olaydan sonra padişah iki polisimizi en üst şeref madalyası ile ödüllendirmişti. Hırisantos ise neredeyse her gün bir polisimizi şehit etmeye devam etse de korku iklimi artık aşılmıştı. Bunun üzerine çete dağılmış Hırisantos Yunanistan’a kaçmıştı.

1920 senesinde Boğazda demirlemiş işgal güçleri İstanbul’a asker çıkarttığında bundan cesaret alan Hırisantos şehre geri döndü; ama Türk polisi için bu azılı katili öldürmek bir şeref meselesiydi. Cafer Efendi isimli polis memurumuz onu Dolapdere’de olduğunu öğrenince yakaladı ve silahındaki tüm kurşunları üzerine boca ederek öldürmeyi başardı.

Velhasıl, Hırisantos’un ve sonrasındaki çetelerin yarattığı korku ikliminin travmasını İstanbul halkı uzun süre üzerinden atamadı. Bu tür çetelerin bir daha kenti esir almaması son derece önemliydi.

Yeni nesil çeteler kenti tekrar işgal peşinde

Yeni nesil çeteler İstanbul’u adeta işgal etmeye çalışıyor.

Bu çetelerin bazı özellikleri şöyle; çete mensuplarının yaş ortalaması 15’e kadar inebiliyor, sosyal medyayı aktif şekilde kullanıyorlar ve semtlerde örgütleniyorlar.

Ayrıca motor üzerinde hızlı ve acımasız suikastlar gerçekleştirerek korku dalgası yaratıyorlar. Suikast için kullanılanlar çoğunlukla 18 yaşından küçük çocuklar oluyor ve öldürülen çoğu iş insanı olan kişiler özellikle ailelerinin yanında veya evlerine yakın mevkilerde öldürülüyor.

Bu yöntemin iki nedeni bulunuyor: Öncelikle öldürülen kişiler ailelerinin yanında son derece savunmasız oldukları için çok daha kolay bir hedef. Maktullerin yanında çocuklarının bulunması işlenen infazı daha acımasız hale getirerek bu çetelerin gücüne güç katılıyor.

İkincisi çeteler katilleri özellikle çocuklarda seçiyor ve hapishaneye düştükten sonra da koruma alanlarına alarak sonraki eylemlerde kullanacakları gençlere cesaret veriyor.

İşlenen cinayetlerden sonra kurbanın ailesine yönelik tehdit mesajları ve sosyal medyadan yayınlar ise çetelerin acımasızlığını artıran bir imaj yaratırken korku iklimini daha da güçlendirmektedir.

Bu çetelerin iki temel kaynağı bulunuyor; uyuşturucu ve haraç.

Ekonomik olarak düşük gelirli Nurtepe (Kağıthane), Hasköy (Beyoğlu) gibi muhitlerde örgütlenen yapılar arka planda DHKP-C ve PKK gibi terör örgütlerinin himayesi altında hareket ediyorlar.

Örgüt içinde Kürt ve Alevi gençleri özellikle seçilerek bir yandan ideolojik propaganda da yapılarak devlete karşı hasmane bir tavırla organize ediliyorlar.

Bu gençler, sosyal medyayı (Tiktok ve Instagram başta olmak) aktif şekilde kullanmaya özen gösterildiği gibi kendilerine has bir müzik stili ve dizilerle destekleniyor. Sıfır Bir gibi alternatif diziler; Big, Muti ve Hejan gibi rap müziği ürettiğini iddia eden kişiler bu çetelerde bulunan gençlerin zevklerini oluşturuyor.

Ayrıca kirli işlerini yürütürken çektiği kliplerle gençleri zehirleyen Barış Boyun isimli şahıs, bahsi geçen gençlerin arasında bir rol model gibi görülmektedir. Türk polisinin İtalya ve Ermenistan’a kadar uzanan operasyonlarıyla bu çete büyük oranda çökertildiyse de tamamen yok edilebilmiş değil.

Mattia Ahmet Minguzzi ve çocuk çeteleri ilişkisi

Mattia Ahmet Minguzzi cinayeti şu an yargının konusu olmuş bir dosyadır. Bu davayı bu kadar anlamlı kılan ve halkta infial yaratmasının nedeni Ahmet’i öldüren katillerin yukarıda anlattığımız çetelerle iltisaklı olma şüpheleridir.

Aslında sürece yakından baktığımızda tüm işaretler bunu ortaya koymaktadır. Öncelikle faillerin sosyal medyada kahramanlaştırılması, aileye yönelik pervasız tehditler gibi birçok unsur bunu kanıtlamaktadır.

Ahmet’i katleden sanıkların aleyhinde paylaşımda bulunan bazı kişilerin çete mensuplarınca darp edilmesi gibi unsurlar toplum nezdinde öfkeyi büyütmektedir. Elbette ki Minguzzi cinayeti cerahati ortaya çıkartmıştır yalnızca.

Halk; bu çetelerin işlediği cinayetleri, uyuşturucu dağıtımı konusundaki pervasızlıkları, sokaklardaki çeteleşmelerini ve sosyal medyadaki paylaşımlarını yakından görmesi nedeniyle konuya çok daha büyük alaka göstermektedir.

Şu anda İstanbul’da yeni nesil yöntemler kullanan, son derece organize, terör örgütleriyle doğrudan dirsek teması bulunan ve halkın güvenli alanlarına sızmaya başlayan ciddi bir çete sorunu söz konusudur. Minguzzi Cinayeti yalnızca halkı bu yapılara karşı daha hassas hale getirdi.

Hıristanos çetelerinin işlediği cürümler halkımızın hafızasında hala izlerini taşımaktadır ve adı Daltonlar, Redkitler, Barış Boyun grubu, Anucurlar, Camgözler, Gündoğmuşlar, Atız-Casper gibi yapılar huzur ve güveni tehdit eden bir boyuta ulaşmış durumda. Polisimiz ve adli merciler elinden geleni yapsa da bu çete mensuplarının çoğunun çocuk yaşta olması konuyu içinden çıkılmaz bir hale sürüklemektedir.

Neredeyse her gün bu çocuklardan oluşan yeni bir çete doğmakta ve bu durum İstanbullunun günden güne sabrını taşıran bir hal almış vaziyettedir.

Sonraki Haber