Doğayı sevme! Gelme de!

Moda söylemlerin peşine takılmayı, tekrar etmeyi çok seviyoruz.

Yıllar yıllar önce Alaçatı küçük bir kasabayken… Küçük bir otelde kalıyordum. Bir adam sabah öten horozdan şikâyet ediyordu.

Tez vurun kellesini!

Horozun değil tabii ki, adamın kellesinden söz ediyorum.

Her baharda ve sonbaharda keçi çiftliklerine gidip oğlakları seviyorum. Birkaç kez çobanların peşine takılıp, sürü gütmüşlüğüm de var. Bir oğlak ziyaretime katılan arkadaşım “IIyyyyy iğrenç kokuyor burası” dedi.

Kokar tabii, ahır orası.

Bir ara Istranca Ormanları'nda ağaç bir evim vardı. O evde ağırladığım kimi arkadaşlarım sineklerden arılara, domuzlardan tilkilere bütün hayvanlardan şikâyet ediyordu. E biz bunun için doğanın içine gitmiyor muyuz?

Çıralı’da kamp yaparken cırcır böceklerinden yakınana bile rastladım. Ne bekliyorsunuz? Böcekler çenesini mi kapatsın?

Kuş seslerinden rahatsız olana da denk geldim.

Mardin’de “Katırlar çok gürültü yapıyor” diyen mi istersiniz, Mikonos’ta “Eşekler anırıyor” diye söylenen mi?

“Köpek havlıyor” keşfinde bulunanlar da az değil. E onlar da böyle konuşuyor, tatlım ya!

Ne yapalım; horozların, eşeklerin, kuşların, arıların, sineklerin, cırcır böceklerinin kökünü mü kazıyalım?

Sen en iyisi doğayı sevme! Doğaya da gelme!

***

Her yıl birkaç gün doğada tek başıma zaman geçireceğim bir tatil planlamaya çalışıyorum. Bu yıl, Ekim’de çıkacak kitabımı yazmakla meşgul olduğum için yapamadım, geç kaldım. Bu tek başınalıkta yaz tatilcileriyle de karşılaşmamaya çalışıyorum.

Seyyah Sayım Çınar’ın son söyleşisinde Çanakkale Ayvacık’taki Büyükhüsun Köyü’nü okudum. Daha önce bir arkadaşımın evine gidip, kalmıştım o köyde. Sayım’ın söyleşisinde Sunaba Kasrı Hotel’in sahibi Osman Gökpınar’ın “Biz sessizlik satıyoruz” sözünü okuyunca soluğu bu küçük köyde aldım.

Ayvacık ne güzel bir isimdir. Ayvacık… Ayva bol ve ayvası güzel olduğu için bu ismi almış. Ayvacık’a bağlı 68 tane köy var.

Büyük kısmı Yörük ve Türkmen köyleri ancak az sayıda Rum köyleri de bulunuyor. Hangisine isterseniz gidin, biraz şehirden uzaklaşın. Günde 20 yumurta, 10 litre süt satıp yaşayan insanların dinginliğine bir bakın.

***

Büyükhüsun’da 250 hane var. Bunların 70’i köye sonradan yerleşen metropollüler. Kimi Türkiye’den, kimi dünyanın başka yerlerinden kopup gelmiş. Bu köyde, kaldığım Sunaba oteli hariç, hiçbir yerde köpek yok. Hemen herkesin keçileri, koyunları, tavukları var. Ve tabii ki zeytin ağaçları… Bir diğer geçim kaynağı ise taş işçiliği…

Yeşilliklerin içinde yüksek köyler, sonsuzluğa uzanan masmavi Kuzey Ege denizi… Karşısı Midilli…

Oksijenin bolluğundan sabahın köründe gözlerimi açıyorum. Horozdan bile erkenciyim, nasıl şikâyet edebilirim ki ondan? En iyisi selam vermek!

Köy halkı o kadar misafirperver ki… Dolaşırken rastladığım bir teyze bana yumurta verdi. Bir başka teyze kuzuları sevdiğimi görünce akşam süt sağmaya davet etti.

Yüzmek için Kadırga Koyu’nun devamına inmek gerekiyor. Hiçbir gün plaja gitmem dert olmadı. Beni plaja indirecek veya köye çıkaracak birileri hep bulundu. Ben araba kullanamıyorum çünkü. Okula bırakılan çocuk gibi başka sürücülere bağımlıyım. Köy kahvesinde lafladığım bir adam traktörüyle pratik yapabileceğimi söyledi. Kahvede bitki çayı yoktu, hemen benim için bir dal karabaş otu sıcak suya salındı. Ben odama gidip, “Bu insanlar ne kadar iyi” diyerek ağladım.

Diğer tatillerinizi bilmem ama ne olur her yıl birkaç günü kendinize ayırın ve mümkünse müzik çalınmayan bir plaja, kendinizi duyabildiğiniz bir yere tek başınıza gidin. Beton, asfalt, plaza ve AVM sevdanıza kısa süreliğine ara verin. Bırakın kahvenizin, çayınızın içine sinek düşsün. Yenisini demlersiniz, ne olacak. Doğanın bir parçası olduğumuzu hatırlamaya değmez mi?

Sen! Eşekten, horozdan, cırcır böceğinden şikâyet eden sen! “Sen gelme” dediğim için özür dilerim. Bence ikinci bir şansı hepimiz hak ediyoruz.   

Tüm yazılarını göster